Hoba bi düz bölüm daha ama bu sefer kısacık ayrıca taslaklarım neredeyse bitiyor ehueheue
***
"Bak, eğer birileri şişeleri nereye koyması gerektiğini bilseydi hepimiz eğlenebilirdik. Eğer orada potasyum iyodür olsaydı her yer köpükle kaplanacaktı ve laboratuvara zarar gelmeyecekti." Portakal suyunu yudumladıktan sonra ekmeğinden bir ısırık aldı. İsyanında gayet haklı olduğunu düşunüyor, suçun kendinde olmadığını sonuna kadar savunacak gibi görünüyordu.
"Sıvı ve tuzu nasıl karıştırabilirsin?" Bölümünü büyük bir sevgiyle seçmiş olan Yoongi, yüzünü hafifçe buruşturarak ona Yoongi'nin en sevmediği dersten bahseden küçüğüne baktı. "Şişeyi eline aldığında anlaman gerekmez miydi?"
Jimin'in dolgun dudakları sıkkınca dışarı çıkmış, ona küçük bir ördek görüntüsü vermişti. "Yanımdakinin ne yapmaya çalıştığına bakarken kendi elimdekine bile dikkat etmemişim. Patlamadan önce ne olduğunu anlamak için gerçekten çok kısa bir sürem vardı, elimdekinin sıvı olduğunu dökerken fark edince herkese yere yatmasını söyledim zaten. Patlayacağından emin olduğumdan değil de her ihtimale karşı..."
Yoongi kahvesini yudumlarken hafifçe gülümsedi. "En azından hatanı fark etmişsin." Fincanı kavrayan elinin işaret parmağını hafifçe kaldırıp karşısındaki çocuğun saçlarını gösterdi. "Frankenstein konseptini beğendim bu arada. Yakışmış."
Küçük olan, büyüğüne kızmak ve kıkırdamak arasında gidip geliyordu. "Ya, hyung!" Dayanamayıp gözleri kaybolacak kadar kocaman gülümsediğinde, tek eli refleks olarak Yoongi'ye uzanmış, kahve fincanını masaya bırakan büyüğünün koluna hafifçe vurmuştu. Gülerek geri çekildi ve diğer eliyle saçlarını düzeltmeye çalıştı. "Çok mu kötü? Yüzümü temizleyip üstümü değiştirdim ama saçlarımı yıkayamadım."
Yoongi bakışlarını Jimin'in vurduğu kolundan kaldırıp genç adama çevirirken hafifçe yutkundu. Bunu yapmasını beklemiyordu; küçüğünün güzel gülüşünü izlerken birden uzanıp şakalaşma amaçlı koluna vurması hoşuna gitmişti. "Hayır," dedi, dudaklarını ıslattıktan sonra. "Dedim ya, yakışmış."
Küçüğün tombul parmakları saç tutamlarının arasında kaldı, bakışlarıysa Yoongi'ye odaklanmıştı. "Cidden mi?" Büyüğünün gülümseyerek onayladığını görünce ellerini saçlarından çekip kucağında birleştirdi. "Emin misin? Alnım açıkken kötü görünüyorum."
Yoongi homurdandı. "Saçmalıyorsun, velet." Jimin'in özenle yaratılmış bir yüzü olduğunu düşünüyordu; öyle ki, Tanrı'nın varlığına inanmazken, bir anda belki de insanları yaratmaktan sorumlu olan ilahi gücün, tabloları milyonlarca dolara satılan ünlü ressamlardan biri olduğu düşüncesine kapılmıştı. Ama hayır, karşısında oturan çocuk milyon dolarların bile karşılayamayacağı bir güzelliğe sahipti. Nasıl oluyordu da herhangi bir şekilde kötü göründüğünü düşünebiliyordu?
Jimin dayanamayıp kucağındaki ellerinden birini kaldırdı ve saçlarını tekrar indirmeye çalıştı. "Herkes alnım kapalı olduğunda sevimli olduğumu söylüyor."
Yoongi onu hafifçe onayladı. "Kâküllerin şirin, bu doğru..." Kaşlarını bir cevap beklercesine kaldırdı. "...ama daha önce alnın açıkken kötü durduğunu söyleyen oldu mu?" Karşısındakinin çarpık ön dişlerini hafifçe alt dudağına bastırdığını görünce istemsizce iç geçirdi. "Lisede de böyleydin sen. Hiç alnını görebilen olmuş muydu, merak ediyorum." Uzanıp çocuğun elini saçlarından çekti. "Alnın kapalıyken şirin görünüyorsun. Eskiden daha tombul bir yüzün varken de şirindi, hala öyle. Ama bu yüzünü tamamen göstermenin seni çirkin yaptığı anlamına gelmez. Güzel bir çocuksun, Jimin. Fazlasıyla. Çekinmeni anlayamıyorum." Jimin'in elini bırakıp arkasına yaslandı ve tabağında kalan son parçayı ağzına attı. "Ayrıca alnını açtığında şirinden ziyade erkeksi oluyorsun. Muhtemelen kimsenin sana alnını açtığında sevimli olduğunu söylememesinin sebebi bu."
Karşısındaki çocuğun yanaklarının daha önce hiç görmediği kadar güzel bir pembeye boyanışını izlerken gülümsedi.Kulaklarını küçüğün mırıltısı doldurduğundaysa gülümsemesi büyüdü. "Teşekkür ederim, hyung."
"Ya, evet, bir de şu konu var." Yoongi kollarını göğsünde birleştirirken sırıttı. "Bana ilk mesaj attığında sadece Min Yoongi diyordun. Neden hyung değil de Min Yoongi? Ben senden büyüğüm."
Jimin tabağında kalan birkaç parça kahvaltılıkla oynarken mırıldandı. "Çok sinirlerimi bozmuştun. Beni bilerek ve isteyerek kurban ettiğini düşünüyordum, bu yüzden sana olan bütün saygımı kaybetmiştim. Saygı duymadığım birine saygı sözcükleri kullanamam." Tek omzunu hafifçe kaldırdı. "Artık senin hakkında o kadar da kötü düşünmüyorum. En azından saygı sözcüklerini hak ediyorsun."
Yoongi dudaklarını büzerek kaşlarını kaldırdı. "O kadar da kötü düşünmüyorum derken? Bence gayet iyi anlaşıyoruz."
Jimin dudaklarını ıslatarak bakışlarını sonunda büyüğüne çevirdi. "Aslında her an başıma tekrar bir bela açmandan korkuyorum. Ama evet, anlaşıyoruz." Tabağındakileri hızlıca bitirdikten sonra zaten az kalan portakal suyunu kafasına dikti. "Gitsek mi artık? Geç kalacaksın."
Yoongi onaylayarak kalktı ve cüzdanını çıkardıktan sonra arabanın anahtarını Jimin'e uzattı. "Arabada bekle."
Gri saçları hafifçe kararsa da boyanın özelliğiymiş gibi duran çocuk, onaylayarak anahtarı aldı ve hesabı ödeyen Yoongi'yi arabada beklemek için dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the run and go » yoonmin
Historia Corta❝all night under siege from accusations. cerebral thunder in one way conversation.❞