Bugün çok farklı bir deneyim sunacağım size. Şu an ben universiteli bir öğrenci, tarih bölümü okuyan biri olarak eski liseme, talabelere ziyarete gidiyorum. Hocalarımı da bu mazeretle görmüş olacağım. Sizlerde tarihe ilgisi olmayan öğrenciler olarak baz alın kendinizi. Sınıftan giriyorum. İlk olarak şunları söylüyorum. Arkadaşlar, ben tarih bölümü universite öğrencisiyim. Sizler için bir şeyler yapmak istiyorum, sizlerin tarihi nasıl sevebileceğinizi veya diğer dersleri nasıl sevebileceğinizi anlatmak istiyorum. Tabi hemen sizler aranızda gırgır şamataya başlarsınız değil mi? Hemen, altıüstü tarih okumuş neyim havasını yapıyor diye konuşmalar dönüyordur. Sıra bende, arkadaşlar. Ben buraya geldiğimde hiç bir saygınlıl beklemedim, dediğiniz gibi tarih bölümü çok çok zor bir bölüm de değil ama her işin en iyisini yaparsanız, tarih bölümüde zordur fabrika işçisi olmakta, tıp okumakta. Önemli olan burada ben değilim, sizin gelişiminiz düşünceleriniz. Beni unutun, ben sizlere şu an bir şey öğretmek için değil bir şeylerin farkına varmanız için geldim. Şimdi ilk olarak sorum şu, tarihi insanlara nasıl,sevdirebiliriz? Tabi hiç parmak yok. Neden olsun ki umurlarında bile değilimdir hâla. Alırım sazı elime başlarım. Şimdi, ben buraya geldim. Sizin için geldim, sizin önemini kavramanız gereken husus kendi gelişiminizdir. Elbet gırgırınızı yaparsınız fakat 1 dersliğine de olsa bırakın bunu. Benim size ne gibi yararım olabilir buna odaklanın. Ben bu kişiden ne kapabilirim, ne alabilirim bunu düşünün. Ben yıllarca bu soruyu düşündüm, öğretmenlik yapacağım belki de akademisyen olacağım, ilk yapmam gereken, bilmem gereken şey ise insanlara tarihi nasıl sevdirebilirim oldu. Size bir hikâyeden bahsedeceğim, fabrika da asgari ücrete çalışan bir işci. Diğerlerinden farklı ama biraz , ne yaparsa yapsın daha iyisi olsun diye içinden geçirmiyor değil. Bir gün bakar etrafına, işcilerin verimi düşüktür ve iş ortamı gittikçe vasat hal almıştır. Herkes yavaş yavaş mutsuzlaşmış kaytaracak yer aramıştır. Düşünmüş ben bu ortamı nasıl daha iyi hâle getirebilirim. Sonuçta daha mutlu bir ortamda hem verim yüksek olur hemde biz mutlu oluruz ya demiş. Gerçektende öyledir, sonuçta verimi arttırmak için insanların istekli ve daha mutlu olması gerekli. Patrona çıkıp durumu izah etmiş, oturup konuşmuşlar sonuçta patronun da işine gelen bir konu. Verimi arttırma konusunda genel müdürün günde iki defa aşağıya işcilerin yanına inip onlarla biraz zaman geçirmesi istenmiş. Genel müdür iniyor ufak sohbetler ediyor bazense işcinin elinden işini alıp kendi yapıyor. On dakikalık bir emek bu. Sonuç ne? Sonuç verim artıyor. O fabrika işçisi ise bir zaman sonra yardımcı, bir süre sonra ise genel müdür oluyor ve fabrikada patrondan önce konuşulan kişi o oluyor. Çünkü o orayı istemiştir, en iyisi olsun demiştir. Bu azmiylede ün salmıştır ve ünü patronunu bile geçmiştir. Patron memnundur çünkü verim arttığı sürece sorunu yoktur. Belki ömrü boyunca fabrika işçisi olacak kişide, bir hafta içinde asgari ücretin dört katı maaş alır olmuştur ve saygınlığı ünü artmıştır. Yani nereden nereye görüyorsunuz. Demek istediğim burada ne olursa olsun en iyisini yapmaya çalışın. Çünkü artık dünya özel bir yer almaya başladı, devletçi değil özel ekonomi öne çıkıyor. Yani patronun tek bir lafıyla patron bile olabileceğin bir durum bu. Fabrika işçisi iken neden genel müdür olmayasın? + olarak genel müdür olmasaydı bile en azından daha mutlu bir iş ortamında daha mutlu bir çalışma gerçekleştirecekti. Her yönden +bir durum. Şimdi ise konumuzla alâkasına gelelim, sizlerde en iyisini yapmaya çalışın. Mesela ben burada isem benden ne alabileceğinize bakın, neler kapabileceğinize bakın. Ben bunları anlatıyorsam, benden + ne alabilirsin diye bakın. Şimdilik bu ne diyor be kısmını, okuduktan sonrasına bırakın. Anlattıklarım çünkü kendim için değil sizlerin kazanımı için. Gelelim tarih konusuna, nasıl daha sevebiliriz demiştik. Ben bunu şimdi genelleyerek anlatacağım. Öncelikle bir alıntı, asıl bilgi okuldan sonra öğrenilen bilgidir. Neden? Düşünelim. Çünkü okuldan sonra sınav da daha yüksek almak için çalışmayız değil mi? Bilgi edinmek için okuruz. Kendimiz için. İlk önce sınavlar için saatlerce çalışmaktan vazgeçin. Mesela tarih degil matematik. Direkt üslü sayılara girişip başlamayın olaya. Gidin pisagor kim hayatını araştırın. Pi sayısının ne gibi entresan yanları var onlara bakın. İlginiz alakânız artsın. Tarihtede bunu yapın. Mesela kosova savaşı. Sadece tarihini bilmeyin. Mesela padişah Murat o savaşta ölmüştür. Nasıl? İlginç yanıda bu. Öldürdüğü askerlerin arasında dolanırken ölü taklidi yapan birinin alıp hançeri saplamasıyla olmuştur. Ne kadar entresan değil mi? Belki de komik geliyordur. Koskoca padişah, ne oyunlar oynamış, ne zaferler kazanmış, ne taktikler. Ama sen kalk bir tiyatrocunun oynuna gel. Yani demek istediğim direk bodozlama sınavlar için ders çalışmayı bırakın. Tabi onlar içinde çalışın fakat gidin mesela Cengizhan okuyun. Cengizhan okuyunca sınavda tek cevap verebileceğin soru olacak, hangi devleti yönettiği başka işine yaramaz sınavda belkide. Ama senin ilgin alakân artıcak. Artık Cengizhanı bileceksin. Biz direk sonuca varmaya ulaşıyoruz. Ezberletilen bilgilerin öncesi hiç yok. Şu devleti kim kurdu Cengizhan. Tamam bitti. O kim? Adamın biri işte yahuu. Tamamen budur eğitim sistemimiz. Normalde parçalar birleştirilerek gidilecek sonuca biz tek parçayla gitmeye çalışıyoruz elbet bir günde o parça kaybolup gidiyor. Diğer parçalar elimizde ama bilmiyoruz ki nereye yerleştireceğimizi. Bakın Cengizhan okudunuz mesela, peşine bir daha okuyacaksınız bir daha bir daha. O zaman bütün parçalar elinizde olacak ve yerlerini bileceksiniz otomatikmen sonuca ulaşacaksınız. Biz hep kısa yol olsun isteriz tabi ki. İlk tarihi roman hangisidir edebiyatımızda? Cezmi. Namık kemal yazmıştır efendim. Kitap neyden bahsediyor? Ne bileyim efendim cezveden felan bahsediyordur benziyorlar ya birbirine. İşte ilgi alakamız bu kadardır. Bakın parçalardan başladığınızda nasılda zevk almaya başlayacaksınız. Sonuca ulaşmak için nasılda çırpınacaksınız. Parçaları tamamlarsan biri kaybolsa bile diğeri illa aklındadır. Mesela bana Osmanlı devletinin kuruluşunu sorsalar, tarihini bilemem. Ama ben size Osmanlı devleti nasıl kuruldu, kim kurdu, kültürel yapı nasıldı, siyasi yapı nasıldı, neden ilk karesibeyliği alındı. Bunları hemen açıklarım. Varsın sınavda Osmanlı devleti hangi tarihte kurulmuştur sorusu gelsin. Onuda çalışır yaparsınız. Ama öğrencilerinize anlatacağınız kuruluş tarihi değil, dediğim diğer şeyler olacaktır. Hayatınızdada işe yarayacaklar hep diğer kendi isteğinizle elde ettiğiniz bilgiler olacaktır. Şimdi konuşmamız bitti. Benim hakkımda ne düşünürseniz düşünün, ne boş konuştu be dediğinizi duyar gibiyim. Bir şeyler kapan olduysa ne mutlu bana. Unutmayın, parçadan sonuca giden bilgi unutulmaz. Unutulsa bile bir sürü parça vardır her birini istesenizde unutamazsınız. Bu şey gibidir, sevdiğiniz bir kızı unutamamak gibi. Sesini unutsanız yüzü kalır. Sizde böyle yapın. Kulakları gitse burnu kalsın ama bir şeyler kalsın..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denemeler Ve Şiirler
NezařaditelnéAklıma gelen konular hakkında kendi fikirlerimce yazıya döktüğüm düşüncelerdir, doğruluk amacıyla yazmıyorum düşüncelerimden yola çıkarak yazıyorum.