BÖLÜM 1

133 12 4
                                    

Merhaba arkadaşlar.Umarım güzel ve sürükleyici olur. En önemlisi de sizlerin memnun olması tabi. Bana destek veren tüm dostlarıma ve sizlere şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum. 😇😇

Buraya başladığınız tarihi bırakabilirsiniz... 💜

Multi: Duru.

"Onu mu düşünüyorsun? " dedi yaşlı adam

"Düşünmediğim ânım yok ki." dedim.

"Anlatmak rahatlatır. " dedi ihtiyar rahat bir tavırla.

"Barış...Benim için tek o var. O benim sevdiğim adam. Onun için canımı verebileceğim adam. O yaşayamadığım hayatım. Her şeyden çok sevdiğim amca. O benim deniz gözlüm..." birkaç saniyeliğine duraksayıp yutkundum ve devam ettim."İçimde bir sürü duygu bir sürü kelime var ama hiç biri onu anlatmaya yetmiyor. Beni hiç başkasına anlatacak kadar seven olmadı. Ben onu bütün dünyaya anlattım amca. " dedim gitgide kısılan sesimle.

"Sevdiği kadar sevilmez bazen insan.Belliki ağır gelmiş sevgin onun küçücük yüreğine.Hakkında hayırlısı olsun,kızım.Ne diyeyim?!" dedi ve göz yaşlarını silerek uzaklaştı.

*

Ani bir sıçramayla uyandım,rüyaymış. Ama o amca. Evet evet ben o amcayı daha önce görmüştüm. Aaaaa evet o amca her gün sahile gelip oradaki banklardan birine oturup denizi seyrederdi. Sanırım onun da deniz gözlüsü vardı.Tıpkı benim gibi...

Az ileride duran komidinimin çekmecesinden,Barışla ilgilenmeye başladığım tarihten beridir yazdığım günlüğümü çıkarttım. Kapağında ellerimizin fotoğrafı vardı. İkimizin fotoğraflarının olduğu bir albüm de Barış'ta vardı. Fakat albümü saklayıp saklamadığına emin olamıyorum doğrusu. Ondaki albümün kapağında da aynı fotoğraf vardı. Hatta pastanın üzerine de o fotoğrafı yaptırmıştık. Nişan pastamızın üzerine... Ben illa o fotoğraf olsun diye bayağı bir diretmiştim. İnatçı olduğumu bildiğim halde Barış, 'inatçı keçinin tekisin' dediğinde inkâr eder, inatla reddederdim söylediğini.

02.06.2016

"Günlerden bir gün bir tane maymuncuk varmış. Bu maymuncuk diğerlerinden farklı olabilir. Mesela boyu biraz kısa ve sürekli erişemeyeceği yerlere uzanmaya çalışan inatçı bir maymuncuk. "

"Ne yani o maymuncuk ben miyim?" dedim kendimce kötü bakan bakışlarımla.

"Hayır canım ne alakası var" dedi ve haykırdı resmen ve devam etti.

"Kızım en çokta senin bu saf hâlini seviyorum. " dedi ve yanaklarımı avuçlarının içine aldı. Kızaran yüzüm yokmuş gibi
"Bana maymuncuk deme! " diye çemkirdim. Tabi o bunu çok seviyordu. Neymiş çok tatlı oluyormuşum falan. Bu düşünceler aklıma geldikçe kendi kendime gülüyor,kızaran yanaklarıma hâkim olamıyordum. Ceviz ağacının dibindeki büyük banktaki masanın üzerinde,kendi kendime hızlı hızlı konuşurken burnuma küçük bi buse kondurdu. Yanaklarım kırmızı rengi sahiplenmişti âdeta.

"Seni asla ve ne olursa olsun bırakmayacağım,söz veriyorum.Hadi şimdi doğru eve küçük maymuncuğum."

"Peki. Şimdi gidiyorum fakat bu benden kurtulacağın anlamına gelmez. " diyerek göz kırptım ve oradan uzaklaştım. Barış arabasına binip o da oradan uzaklaştı.

Eve geldiğimde ilk olarak üstümdekilerden kurtulup en sevdiğim pizza desenli pijamalarımı giydim.En sevdiğim çünkü bu pijamayı bana-sevdiceğim-Barış'ım almıştı. O yüzden evde sadece bu pijamalarla dolaştığım doğrudur.Babam her ne kadar 'Çıkar artık o pijamaları, üstünde eskidi. ' dese de ben Barış'ın elinin değdiği, kokusunun sindiği pijamayı çıkarmak istemiyordum.Biliyorum her gece aynı pijamayla yatmak biraz tuhaf olsa da alışkanlık edinmiştim bile.

O zamanlar Barış'ın teninin değdiği her yeri her şeyi sahiplenmiştim. Gerçi şimdi de pek farklı değil. Ama şu an yanında olamıyorum. Yanına gidemiyorum. Yüzüne bakmaya yüzüm yok.Bakmaktan bıkmadığım yüzene bakmaya korkar oldum...

°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°
Eve geldiğimde yatağımın yanındaki çekmece de Barışla olan bir fotoğrafımızı buldum. Onu oraya koyduğumu nasıl unuturum?Ve... Anı kutumun içinde bundan daha fazla olması gerekiyor. Hemen merdivenlerden aşağı inip bodrumda ki anı kutumu buldum. Şöminenin başına geçip yavaş hareketlerle kutunun içindeki fotoğrafları okşadım.Bilmem kaç düzine fotoğraf ama yetmiyorsun işte be.Ben fotoğraf çekinmeyi sevmem dedikçe o inadına fotoğrafımı çekerdi. İfşalarımı bile...

Barış,bana onun hayatını benim anlamlandırdığımı söylerdi hep. 'Maymuncuğum' diye severdi beni. Farklıydık biz. Ya ne biliyim işte bitmez sanıyordum. Beraber yaşlanacağımız günleri hatta çocuğumuzun yemek önlüğündeki hayvan figürüne kadar düşünmüştük.Biz hayallerimizi bile beraber kurardık. Şimdi ise hayal kurmaktan korkar oldum. Hatta hayal kurmayı bıraktım. Bir insan hayal kurmayı bırakmamalı bence. Ben,biz hayal kurdukça güçleniyordum.Kalbimde ne acı ne de sızı vardı o zamanlar. Şimdi ise sanki Barış organ mafyasıymışta kalbimi alıp götürmüş! Şimdi ne yapıyorum diye düşünüyor mu acaba? En azından aklına geliyor muyum çok merak ediyorum doğrusu.

GÜNLÜKTEN...05.06.16

"Beş gün öncesinden erken yaş günü hediyesi galiba. " dedim ağzıma sıkıştırdığı çileği yemeye çalışırken. Bir taraftan da 'Bu kadarcık mı?' anlamında ellerimi iki tarafa açıp omuz silktim.

"Merak etme maymuncuk" diyerek burnuma işaret parmağı ile hafifçe vurdu ve devam etti."...yaş günü hediyen bu değil. Vakti geldiğinde görürsün." dedi ve yüzüme gelen saçımı kulağımın arkasına alarak yanaklarımı avuçladı. Dudağıma ufak bir öpücükle başlayıp gitgide şiddetlenen öpücüğüyle bana sımsıkı sarıldı. Etrafımızdakilere aldırmadan yaklaşık beş dakika sürdürdük bu eylemi. Cıklayan teyzelerin, hayranlıkla bakan liselilerin seslerine aldırış etmedik ve hiçbir zaman da etmezdik.Önemli olan bizim hissettiğimiz diye düşünürdük ikimizde. Hemen arkamızdaki banka isimlerimizi kazımıştık. Her sahilde buluştuğumuz da o bankta otururduk. Barış her ne kadar ben seviyorum diye, çay bahçesi gibi ağaç olan yerler tercih etmek istese de ben ısrarla deniz kenarı, sahil gibi yerleri tercih ederdim. Çünkü Barış'ın gözleri deniz mavisiydi ve ben anılarımızın denize yakın çevrelerde birikmesini istiyordum.

Şimdi oturduğum bank o banktı.Üzerinde 'Sevdicek❤Maymuncuk' yazıyordu.Üzeri biraz kazınmış.Barış beni terk ettiğinde buraya gelip kazımış olmalı. Paramparça olduğum halde hâlâ ondan iz kalan şeylerle meşgulüm.Ben onu hiçbir zaman unutmak istemedim. Hem zaten istesem de yapamam.İnsan nefes almayı unutur mu hiç? Unutmaz...İnsan unutulur ama unutmaz!Ben unutmadım yapılan hiç bişeyi. Onun yaptığı hainliği,alçaklığı, kahpeliği, şerefsizliği unutmadım. Ben onun yüzünden sevdiğim adamı kaybettim.Ben onun yüzünden her gün paramparça olan kalbimi toplamaya çalışıyorum. Kırık dökükleri toplamaya çalışıyorum ama... ama olmuyor işte.Giden geri gelmiyor. Gelmicekte.. Ama olsun ben Barış'ın bir gününe bütün ömrümü bir an bile tereddüt etmeden veririm.Onun için ölürüm.

Kalktığımda saat ondu. Eyvah! Sanırım yine geç kaldım. Hızlıca hazırlanıp kahvaltı bile etmeden evden çıktım. İş yerine vardığımda müdür beyin odamda olması da cabası. Bu bağırışmalar benim geç kalmamla ilgili olabilir (öyleydi de zaten). Kapıyı tıklatıp mahcup bir şekilde müdür beye baktım. Bana elindeki dosyaları rulo yapıp gö'...Iıı yedirecekmiş gibi bakıyordu. Sanırım bu sefer affetmeye niyetli değil.Derin bir nefes alarak kafamı eğip müdür beyin ağzından çıkacak kelimelere kulak kesildim.

"Muhasebeye git ve tazminatını al! " müdür beyin benim için son sözü oldu. Çok güzel ya! Barış'ı kaybettiğim yetmezmiş gibi bir de işimi kaybettim. Sanırım varoluş nedenim bir şeyleri kaybetmekti.

Kovulduğum işimden dönerken ev sahibine uğrayıp muhasebeden aldığım parayı iki aylık peşin kiraya verdim. Ardından eve geçtim. Mutfağa girip bir çay demledim. Radyoyu da açıp şöminen başındaki tekli koltuğa oturdum ve bir sigara yaktım.O an hiçbir şey hissetmiyordum.Sadece sürekli olanları düşünüp biraz daha yakıyordum canımı. Sigaram ve çayım bittikten sonra oturduğum yerde uyuyakaldığımı farkettim. Kafamı kaldırıp sağa sola döndürdüm. Ama yorgun bedenime ve beynime yenik düşüp olduğum yerde uyumaya devam ettim.

Kapanmayan YaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin