Yolculuk öncesi herşey yolunda gibi..

14 3 0
                                    


Sokakları denize çıkmasa da bu şehrin aşığı çoktur bu memlekette. Başkadır Ankara , travesti kartvizitine sahip bitki örtüsüyle bilinir bu şehir.. Ata'mızın yattığı yerdir.. Başkent Ankara , sen nelere kadirsin, yürürken yanlışıkla birinin omzuna çarptığında dönüp kafa yediğin yerdir Ankara... 

Benim hikayem mi? Tam 20 yaşımdaydım, her hikaye de olduğu gibi benim de kalbimi fethetmiş bir insan vardı. Kaybetmem sanıyordum, onun gözlerine bakınca dünya sanki yavaşlar , yağmur yağsa yağmur damlalarını seçebilecek kadar kitlenir o konuştukça içimden susmasın diye dua ederdim, yağmurdan sonra ki toprak kokusu gibi burnumda tütsün kokusu doya doya içime çekmek isterdim. İşte sevgili okuyucular ben bunları ve bunlar gibi bir çok şey düşünürken o kişi beni arkadaşı olarak tanıştırdığı eski sevgilisi ile aynı evde kalmaya karar vermiş. Hayat bu herkesin kararına saygı duyulmalı öyle de olmak zorunda bi karar alındıysa kabullenilir asla kavga gürültü çıkartılmaz. Sonuçta şimdi onları anlatsam konudan uzaklaşır , yazdığım bu yazının adını "Yoldaki Çanta" değil "Kavga Günlüklerim" yapmam lazım.. 

Bu olanları öğrendikten sonra sahip olduğum dünya yıkılmış sokakları denize çıkmayan Ankara şehri benim için sular altında kalmıştı.. Kaçacak yer saklanacak bi köşe yoktu her nokta da insanların gözü üstümde herkesin bakışlarından utanır, çekinir , sinirlenir olmuştum. Zaman geçmek bilmiyor değil , tamamen donmuştu. Onun gözlerine baktığımda hissettiklerim o yokken artık kalbimde hissettiklerimden dolayı durmuştu o zaman... Bu şekilde öyle böyle 10gün bu sokaklarda gezdim , yedim , içtim.. Ama bir sorunum vardı, aklımdan çıkartamıyordum. Çünkü gittiğim her mekan da her kafede her parkta ondan bişeyler vardı , şehir üstüme geliyordu. Daralıyordum kaçamıyordum hiç bir yere. 10 günlük bu kötü sürecin ardından bir karar aldım. 20 yaşında ki bi gencin alabilecegi en güzel kararı verdim. Hayatımın dönüm noktası yani tamamen, alacaktım çantamı ve gidecektim toparlanıp geri gelecektim. Ama nereye? Tabi ki Ege'ye Akdeniz'e. Tüm arabalar tüm kamyonlar tüm otobüsler benimdi. Çıkacaktım , yollara düşecektim ve kaybettiğim kendimi bulup geri getirecektim. Athena'nın Kaçak isimli şarkısında dediği gibi : Nereye kaçıyorsun? Kaçıyo musun? Ooooo o oo.. Güzel şarkıdır... Ama ben kaçmıyodum , tam aksine kendimi kovalıyordum...

Bir Perşembe gecesi hazırlanan sırt çantası sabah 5.00'de yola çıkmak üzere kapının yanına konulmuş ve zamanın gelmesini bekliyordu. İçimde ki acaba saçmalıyo muyum? Yoksa vaz mı geçsem düşüncesi bir an olsun susmadı. Bir dakika olsun uyuyamadım. Ta ki kapıdan adımımı attım ve olan olmuştu, artık çok geçti... Çünkü gidilmesi gereken yollar, katedilmesi gereken kilometreler , tanışılması gereken insanlar, korkulacak anlar, gülünecek anlar, eglenilecek anlar, kötü karakterler, iyi bir polis , yardımsever kamyoncu, garip bir balıkçı, babacan bi kafe sahibi, para yardımı yapacak bir öğretmen, kavga edilip karakolluk olacak bir gece, sahilde tanıştığın güzel kız, gülmeyi hatırlatcak arkadaşlar, kendini bulman gereken mesafeler vardı. Beni bekleyen bunlardı , dedim ya , kapıdan adım attığım an çok ama çok geçti vazgeçmek için çünkü beni bekleyenlere doğru gitmem gerekiyordu varlıklarını bile bilmeden kader bana bunu yazmış bunu göstermişti. Her zaman sahip olduğum felsefeye uydum yine "Sınırlarını zorlamadan kim olduğunu öğrenemezsin." Bende otogara doğru yola çıktım sabahın ilk ışıklarıyla , sırtımda bir çanta, cebimde bir telefon, cüzdan.. Kolumda bir saat bide uğurlu iki bileklik ile.... 

Yolda ki ÇantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin