Duruşma günü part1

102 38 9
                                    

Adliye koridorunda yürürken cübbesinin yakasını tekrardan düzeltti oysa daha yirmi saniye önce de aynı hareketi yapmıştı. Ve ondan önceside. Pek tabi cübbesinin yakası yamuk durduğundan değildi bu hali. Sadece duruşmaya sayılı dakikalar kaldığı için oldukça gergindi.
O an tekrar kendine saydırdı
'ne vardı körü körüne bu davaya atlayacak' diye.
  Neymiş efendim ya suçsuzsaymış, tam tersi ya suçluysa demeyi unutmuştu. Bir haftadır gecesi gündüzüne girmişti araştırma yapmaktan. Yaptığı araştırmalar netice verse uykusuz kaldığı gecelere de yanmayacaktı oysa. Ama şu an resmen eli boş bir şekilde duruşmaya ilerliyordu. Yada ilerlemek istemiyordu.

O an düşündü şu an yakasından rahatsız olduğu cübbesini çıkarsa, elli metre ilerideki duruşma kapısına sırtını dönse ve çıkışa doğru kaygısızca yürüse.. Koridordan çıkmadan köşedeki siyah metalden yapılma çöp kocasına cübbesini bıraksa.. Hatta egede sahil kenarı bir semtte bir ev kiralasa, tek derdi de bugün denizden hangi tür balık tutacağı olsa.. Ne kadarda uzaktı bu hayal kendine ama bi o kadarda yaşanılası.


Yapacağı savunmadan karşı taraf her türlü sıyrılacaktı bunu kendiside çok iyi biliyor ama elinden birşeyde gelmiyordu.
Son çare daha kapsamlı çalışmak için vakit kazanmaktı. Bunun içinse tek çare duruşmayı erteletmekti. Oda olursa tabi. O an duruşma salonu kapısında mübaşir görüldü ve duyurusunu yaptı..

"Bakın Hakim bey size bir kez daha söylüyorum buradaki herkesinde bildiği üzere olay yerindeki suç aleti üzerinde müvekkilimin parmak izi yoktur. Pekala, hala nedir bu şüphecilik?"

Karşı taraf avukatının sözünü tamamlamasıyla Tolga söz hakkı alarak savunmasına geçti. Bu gidişle mahkeme süresince anca savunma yapacak gibi gözüküyordu.

"İzninizle müvekkilinin parmak izi olmadığını savunan meslektaşıma soruyorum. Peki olay yerinden geçen birini suçlamak avukatlık mıdır? Yoksa meslektaşım Mehmet'in müvekkilime bilinmeyen bir kini mi vardır? Evet soruyorum."

Karşı taraf avukatı Mehmet sinirden ve dişlerini fazla sıkmaktan kızaran yüzüyle adeta kükrercesine yerinden kalktı.
"Tolga bey siz suçluyu karıştırıp ben sanıyorsunuz galiba, suçlu yanınızda oturan müvekkilinizdir."

"İşte müvekkilime suçluymuş gibi hitap eden meslektaşıma hatırlatmakta gerek duyarım ki, hiç bir kişi suçu kesinleşmeden suçluymuşcasına muamele göremez."

Tolga ve Mehmet bir an damarlarında gezinen kaybetme korkusuyla kendilerini kaybedip nerede olduklarını unutsalarda, hakim kürsüsüne vurarak dikkati üzerine çekti. Onların unuttuğunu hakim hatırlatmaktan çekinmedi.

"Yeter!  Başka bir sözünüz yoksa söz tekrar iddia makamındadır."

Tolga "Tabi." dedi alaycı bir tavırla.

"Buyrun söz sizde Mehmet bey."

"Demek hiç parmak izi yoktu? Demek sadece olay yerinden  geçiyordu öyle mi?"
Avukat Mehmet kollarını iki yana açarak avuç içlerini kürsüye dayadı. Ve hakime dönerek asıl bombayı patlattı.

"Uzun yıllardır yapılan bir araştırmaya göre ölen kişilerin son gördükleri, bu bir kişi olur veya herhangi bir nesne farketmez. Bu görülen her ne ise retinada son görüntü olarak kalır. Tahmin edelim maktülümüzün bu tek karelik görüntüsünde apaçık olarak kim var? Evet bu görüntü orada oturan Kadir beyden başkası değildir."

Duruşma salonunda kısa bir sessizliğin ardından çıkan uğultu Avukat Tolga  için pekte hayra alamet değildi.
Hakim daha fazla dayanamadı ve
"Susunn kesin şu gürültüyü." Diye tekrar bağırmasıyla duruşma salonu eski sessizliğine büründü.

"İtiraz ediyorum hakim bey."

"İtirazınız kabul edilmemiştir devam edin Mehmet bey."

Avukat Mehmet kendinden emin bir şekilde teşekkür ederek, kendine ait kürsüdeki dosyasından bir bellek kartı çıkararak
"İşte bu kart kanıttır." Dedi.

Görevlilerden birine elindeki kartı hakime ulaştırmaları için verir. Hakimin emriyle oynatılan kartdaki görüntü ana ekrana yansıtılır.
Birden salondaki herkes merakla kürsünün sağında kalan büyük ekrana bakmaya başlar. Ve o an, o büyük ekranda tek kare bir resim belirir.

Bu gerçektende Kadir beyin kendisidir.

Bir anlık şaşkınlık yerini alkış sesine bırakır. Karşı taraf resmen mahkemeyi kazanmışcasına tepki vermektedir.

Mahkeme başından beri sessizliğini koruyan Kadir bey birden ayaklanır.
"Yo yo bu olamaz imkansız. Yalan komplo bu. Yalan!"

O an Tolga'nın yıllar önce televizyon başında izlediği davada adliye salonundaki yaşlı adamın yere yığılması gelir gözleri önüne.
Vücudunu bir sıcaklık dalgası sarar karşıdan gören bir kişi Tolga'nın bu halini köşeye sıkıştığı için sanar. Oysa durum daha farklıdır. Ve sonunda oturduğu yerden kalkarak
"Ara istiyorum." Der.

"Tamam on dakika ara."

Askerler Kadir'i kaldırarak salondan çıkarır.

Ahmet bey duruşma boyunca içi içini yemiş bi halde soluğu Tolga'nın önünde alır.
"Buda ne demek oluyor böyle?"

Tolga ellerini saçlarına daldırıp derin bir nefes alır kendisi bir tek delil bulamamışken karşı taraf resmen elinde güçlü bir görüntüyle kendini savunmaktadır.

"Şimdi ne yapacaksınız?"

Gülerek onların yanına gelen karşı taraf avukatı Mehmet
"Ya işte hayat, bir bakmışsın böyle zirvede yenilemezsin falan bir de bakmışsın acımadan yerlerdesin. Ve sen avukat emin ol bu sefer kaybedeceksin."

Tolga gayet sakin bir şekilde meslektaşının kulağına eğilir ve kısık, insanı  deli edecek soğukluğuyla konuşur. Gerçi böylelerine meslektaş demek öncelikle kendine hakaret etmek olur.

"Ben asla kaybetmem."

Avukat ●Karmaşa●Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin