Henüz 13 yaşındaydım. Televizyonda seyrettiğim bir programdaki; yaşlı, fakir, üzerindeki elbiseler dahil buruşmuş bir yüz, ağlamaklı bakışlarla şöyle diyordu: "Ben yapmadım."
Çatık kaşları, kara gözleri ile karşısındaki adam ise hafif sırıtarak : "Yalan! Duygu sömürüsü yaparak kurtulabileceğini sanma, suçlunun sen olduğunu televizyondan izleyen çocuk bile biliyor."
Evet işte o televizyondan izleyen çocuk ben oluyorum. Adamın söylediğinin aksineyse o sırada içimden şöyle geçti : 'Bu adam suçsuz.'
Aslında adamın yüzünden bile belli oluyordu ama avukat hiç de öyle düşünmüyordu.O gün canlı yayınlanan bu davayı televizyondan tümüyle seyretmiştim. Bu seyrettiğim ilk duruşma idi. Ve o gün, o adam ömür boyu hapis cezası ile hüküm yemişti.
İçimde bir sızı hissettim.Düşünsenize adam ömür boyunca dört duvar arasında yaşayacaktı. Küçük yaşıma rağmen bu düşünce beni bile korkutmaya, bi hayli ürpermeme yetmişti.
Kararın açıklanmasından sonra yaşlı adam yavaş yavaş, ağır ağır yerine oturdu. Salondakilerin uğultuları içinde adam oturduğu yerden düşerek yere yığıldı. O bir kaç dakika adamın bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Herkes adamın etrafında toplanmış ona yardım etmeye çabalarken, avukat uzaktan olanları seyrediyordu.
Dışarıdan bir sedye getirildi. Karga tulumba adamı dışarı çıkardılar. Askerlerde adamın çevresinde birikmiş, adımın kaçma ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Öyle bir ihtimal var mıydı peki? Yaşlı bir adam sedyede yatarken ne yapabilirdi? Anlayamadım o an.Birden adam kırışıklıklar içindeki gözlerini açtı, tam o sırada kameraman adamın yüzünü yakından göstermeye başlamıştı ve adam titrek, cılız bir sesle şöyle dedi :"Ben suçsuzum."
Adamın kızarmış göz çevresi zihnimde yer ederken elektrik kesildi, televizyon kapandı, ışıklar söndü.
Oda kapkaranlık olmuş, çalışan ısıtıcı durmuştu. Ev karanlık ve soğuktu. Karanlık odada da merakla şunları düşündüm; adam suçsuzdu, adam belki de hata yapmıştı ve sonunda buna dayanamayarak ya kalp krizi geçirmiş ya tansiyonu düşmüş ya da bir anda bütün umudunu yitirmiş ve gözleri kararmıştı.
Sokaktan geçen bir arabanın ışığı pencereden süzülerek duvardaki saate düştü, hafif gölgelenmiş saate baktığımda saat 9.30 olmuştu. Birden kapı vuruldu kapıyı açmaya kalkmamla beraber elektrik de gelmişti. Gelen annem ve babam olmalıydı. Bir yandan kapıya vururken bir yandan zili çalmaya başlamışlardı. Kapıyı açtığımda yağmurda ıslanmış babamla, sanki hiç dışarı çıkmamış gibi kuru annemi gördüm. Ucundan sular akmakta olan şemsiye babamın elindeydi ama kuru olan annemdi.
Sanırım babam yine kendisine değil de anneme tutmuştu şemsiyeyi.İçeri girdiklerinde üstündeki ıslanmış kıyafetlerini çıkarmakta olan babama döndüm ve "Baba ben avukat olacağım" dedim. Babam nasır tutmuş elleriyle yanaklarımı okşadı. "Aferin benim aslan oğluma, aferin de nereden çıktı bu?" dedi. Bense o an aklıma gelenle hemen televizyona doğru koşarak onu açtım. Duruşma bitmiş olsada tüm haberlerde yaşlı adamı gösteriyorlardı.
Sunucu aslında yaşlı adamın suçsuz olduğunu, bununsa mahkemeye son anda gelen bir elektronik posta ile anlaşıldığını, gerçek suçlunun suçunu kabul ettiğini söylüyordu. Ama konuşmasına adamın öldüğünü de ekleyen sunucu şöyle devam etti: "Bir avukat hatası ile yok olan bir hayat.. ve milyonlarca üzüntülü insan.."
Babam televizyonun yanına gelerek onu kapattı ve bana dönerek "Hadi oğlum şimdi yatma zamanı" dedi. O gece yatağıma yattığımda hala yaşlı adamı düşünüyordum. Yavaş yavaş ağırlaşan göz kapaklarımı kapatmamla birlikte kendimden geçmiştim..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat ●Karmaşa●
Mistério / Suspense...HAKLIYLA HAKSIZI SUÇLUYLA SUÇSUZU KİRLİYLE TEMİZİ ADALET OLGUSU İÇİNDE ANAYASA YETKİLERİ İLE BİRBİRİNDEN AYIRACAĞIMA SUÇLULARI CEZALANDIRACAGIMA SUÇSUZLARI KURTARACAĞIMA... ●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●● Bu kural ve olgular sadece bir tek du...