SELİN
Annemin sesi kulaklarımda büyük bir çan etkisi bırakırken aynı zamanda da binlerce kez yankılanıyordu. Bir an donakalmıştım ki annemin peşimden gelip elleri belinde bağırmasıyla irkildim. "Selin! Yeni nevresimini ne hale getirmişsin, kalk hemen oradan!" O anda gözlerim şimşek hızıyla annemin bir yandan parmağıyla gösterdiği ve üzerinde oturduğum nevresime kaydı. Ah! olamaz. Ama annemin suçuydu işte. Ne diye ben oje sürerken bu kadar önemli bir kararı vurmuştu ki yüzüme. Hızla yatağımın üzerinden kalkıp kırmızı ojeyle mahvolan nevresimi ellerimle buruşturdum ve annemin gözlerine bakarak ayaklarının dibine attım.
Fazla risk almıştım, üstelik annemi de üzmek istemiyordum ama bu durum farklıydı. Aslında böyle bir karar almasına hak veriyordum ama her şeyi planladıktan sonra niye en son ben öğreniyordum ki? Benden başka kimi vardı annemin? Belki bana söylemeye utanmıştır, belki de babamla olanlar yüzünden erkeklere olan güvensizliğini yok etmeye çalışırken kafamı karıştırmak istememiştir. Haklı da.
Annemle babam birlikteyken annem hep acı çeken taraf oluyordu. Her gün okuldan geldiğimde annemi ağlarken buluyordum. O zamanlar günlerim annemi teselli etmekle geçiyordu. Onların kavgaları ortasında kaldığımda kendimi uçsuz bucaksız okyanuslarda boğuluyor gibi hissederdim. Babamdan yediğim dayakları iki tüp fondöten bile geçirmiyordu bazen. Annemin babamı kovduğu günde annemin yanına gidip ağlamaktan şişen kızarmış gözlerine bakarak sırtımdaki morlukları göstermiştim. "Artık yeter anne! Ayrıl o adamdan. Görmüyor musun? Hepimiz acı çekiyoruz!" Bu sözler tekrar yankılandı ve babamın eşyalarını toplayıp evden ayrıldığı sahne gözlerimin önüne geldi.
Şimdi düşünüyorum da en ufak bir şeye ağlayan ben, nasıl hala hıçkırıklar içinde gözyaşlarına boğulmamıştım? O anda annem yanıma gelip dizleri üzerine çöktü. O masum ve hiç bir zaman kıyamadığım bakışlarıyla beni süzdü. Ardından sıcak, anne şevkati kokan ellerini uzattı ve tabiki geri çeviremedim. Annemin gözlerini incelerken gözlerindeki o bitmek tükenmek bilmeyen acının yok olduğunu fark ettim. Bu bir ilkti.
Annem, babam dediğim adamdan ayrılalı 2 yıl oluyordu ve o zamandan beri hep acı içindeydi. Babamla tanıştıkları günden itibaren acı annemin en yakın arkadaşı olmuştu belki de. Ama onlar ayrıldıktan sonra benim gibi bir kızla tek başına uğraşmak zor olmuştu annem için. Gece yarısına kadar çalışıp benim okuldaki zengin kızlardan özendiğim şeyleri almaya uğraşıyordu. Yıllarca böyle idare edebilmiştik ki şimdi gelip bana yeni bir umut veriyordu. Kendimi bildiğim günden beri çaresizlikler içinde yaşıyorken bu bir fırsat mıydı?
O sırada annem ilk kez mutlu baktığını gördüğüm gözlerini üzerimde toplayıp atıldı: " İkimizde zorluklar içinde yaşıyoruz. Şu eve bak, kendine bak Selin! Genç bir kızsın, güzel bir hayatın olmalı ve bunları sana tek başıma veremem kızım, anla beni!"
Haklıydı, çaresizdik. Ben; Selin Özer, her zamanki gibi çaresizdim. Ama bu sefer sırf benim için annemin kendini feda etmesine izin veremezdim. Hayatını paylaşacağı insan babam gibi biri olmamalıydı. O yüzden kendimi toparlayıp boğazımı temizledikten sonra gözlerine bakıp tüm masumiyetimle sordum: " Onu seviyor musun, anne?" Gözleri bir anda parlayıverdi. İnanmıyorum, mutluydu. Cevabı gecikmedi. "Seviyorum, Selin"
Bir an beynimden vurulmuşa döndüm. Şaşırmıştım. Ne bekliyordum ki? Annem inatçıydı ve kalbi daha da inatçı. Hiç bozuntuya vermeden ayağa kalktım. Ona sıkıca sarıldım. Canım annem, mutluluğu hak ediyordu. Hafifçe sırıtarak dalga geçer gibi sordum: "Kim bu şanslı adam anne?" Kulaklarımı açtım dikkatlice annemi dinliyordum ki duyduğum cevap karşısında afalladım. Hani şu şirketleri olan, şehrin en zenginlerinden biri, babamın çalıştığı ofisteki en büyük patronu ve Günay Holdingin sahibi Kenan Günay mıydı o?
Annem yaklaşık bir dakikadır şaşkınlıktan açık olan ağzıma bakarken düşündüklerimi anlamış olacak ki gülümseyerek başıyla onayladı. Bir anda karşı çıkmayı düşündüysem de önüme çıkan bu güzel fırsata hayır diyemedim ve çenemi kapattım. Annem bu durumdan memnun olduğunu gösteren bir ifadeyle kapıya doğru ilerleyip odamdan çıkarken ben yatağıma oturmuş derin düşüncelere dalmaya başlıyordum.
O çarşılarda gördüğüm mağaza dükkanlarının camlarına bakan, cüzdanları fazla paradan patlayacak gibi gözüken hep özendiğim kızların renkli dünyalarına dalmak için çok güzel bir fırsattı. İstemsizce gülümsemiştim kendi kendime. Hem çok küçükken babamın küçük bir görevde çalıştığı büyük ofise gittiğimde Kenan amcayla hoş bir sohbet etmiştik. Babamın hiç yapmadığını yapıp en sevdiğim çikolatalardan almıştı bana ve kimsenin göremediği o eşsiz büyüklükteki sarayları andıran büyük binanın en üstündeki odasına girmeme izin vermişti. Şimdi, muhtemelen o unutmuştur o günü. Ama ben durup defalarca hafızama kazımış ve unutmama asla izin vermemiştim.
Bir an mutluluğumu gizleyemedim. Hem annem mutluydu hem de ben mutlu olacağım gibi gözüküyordu. Düşüncelerden sıyrılıp hemen annemin yanına doğru koştum. Onu bulduğumda benden bir cevap bekliyormuş gibi endişeyle oturuyordu. Tüm sevecenliğimle yanına oturup gözlerine baktım. Sırıtmaya başladığımda o da rahatlamış gözlerle içinden bir oh çektiğini yansıtıyordu bana adeta.Onu daha fazla bekletmek istemiyordum.
Gülümseyerek ekledim: "Eee düğün ne zaman?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ
Teen FictionHepimiz temiz sulardan karanlık okyanuslara atılan, oradan oraya savrulan küçük balıklar gibi değil miyiz zaten? Her şey kontrolden çıkmıştı. Berrak bir okyanus nasıl bu kadar bulanıklaştı? Çaresizce okyanusumda çırpınırken elimden tutup beni da...