BERRAK
"Karşımda duruyordu işte, ellerini uzatmış ağlamaklı gözleriyle bakıp beni kucaklamayı bekliyordu. Gözüme oldukça zayıflamış gözüktü. Üzerindeki sonsuzluğu andıran beyaz elbisesi ve omuzlarına düşen bukleli saçlarıyla bir melek gibiydi. Sanki bana bir şeyler anlatmak istiyordu, onu tutup yanıma çekmemi bekliyordu. Onu daha fazla bekletmek istemiyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra ormanın içinde koşmaya başladım. Bir an her yer karardı, sis yüzünden hiçbir yeri göremiyordum. Onu kaybettiğimi ve asla bulamayacağımı düşünmüştüm ki, parlayan ışıklar arasında tekrar belirdi. Ağaçlardan sıyrılarak ona ulaşmaya çalışıyordum. Bacaklarıma kadar uzanan dikenli çalılar canımı acıtsa da umrumda değildi. Onun bu çağrısını geri çeviremezdim. Kollarını açmış beni bekliyordu ve ben de kollarımı ona doğru açarak koşmaya devam ettim. Bir an arkama dönüp baktığımda hiç ilerlememiş olduğumu gördüm. Ama bu olamazdı. Çok koşmuş ve çok yorulmuştum. Ama sanki o benden gitgide uzaklaşıyordu. Hadi! Kendine gel. Sen Berrak Günay'sın ve asla pes etmezsin diyen iç sesime kulak vererek gözlerimi kıstım, ona dikkatlice baktım. Mucizevi gözüküyordu. Hemen tekrar harekete geçtim, evet oluyordu. Çok az kalmıştı. Yüzündeki hüzün yavaşça kayboluyor ve ortam aydınlanıyordu. Kavuşacaktık, şefkatli kollarını tekrar kocaman açtığını gördüğümde istemsizce gülümsedim. Dayan! Berrak'ın seni kurtaracak, geliyorum. O anda ayağıma takılan küçük bir taşla hızlıca yere düştüm. Gözlerim kendiliğinden kapanırken son gördüğüm şey; annemin ayaklarının dibinde olduğumdu."
Bir an kendime geldiğimde soğuk ve sert zeminin üstüne düştügümü fark etmiştim. Sırtımı yerden ayırıp yavaşça doğrulurken tüm bu olanların rüya olduğunu fark edip büyük bir hayal kırıklığı ve pişmanlık yaşadım. Rüya da olsa o kadar uğraşıp anneme tam sarılacakken ayaklarının dibine düşüp uyanmam hiç hoş değildi. Dün babamın söylediklerinden sonra uykuya dalana kadar hıçkırıklar içinde ağlamıştım ve şimdi bu rüya... Kesinlikle annemle vakit geçirmeye ihtiyacım vardı. Hem belki bana anlatmak istediklerini hissederdim ama onun beni böyle görmesini istemiyordum. Onun beni hep bir yerlerden izlediğine inanırdım. Kendimi toparlamak için banyoya gittiğimde yüzüm dünkünden daha beter gözüküyordu ve saçlarım dağılmış durumdaydı. Bütün olanları üzerimden atmak için kendimi hemen soğuk suyun kollarına atmaya karar verdim. Odamdan aldığım havlularla tekrar banyoya geldiğimde suyla dolan küvete bir kez daha baktım. Yavaşça ayağımı içine sokarken buz gibi su ayaklarımdan tüm vücuduma dağılmıştı sanki, istemsizce titredim. Aptallık yapmayı bırakmaya karar verdim ve tüm cesaretimi toplayıp kendimi küvete attım. Dün olanları ve gördüğüm rüyayı tekrar ayrıntılarıyla düşündükten sonra daha fazla oyalanmadan hazırlanmam gerektiğini düşündüm. Soğuk su iyi gelmişti. Daha canlı hissediyordum. Hızlıca küvetten çıkıp sıkıca sarıldığım havluyla odama gittim. Şuan iliklerime kadar donuyordum. Hemen giyinmeye başladım ve hazırlanmam bittiğinde aynada kendime son bir kez baktım. Annem hayattayken bu elbiseyi çok severdi ve benim elbiselerle pek işim olmadığı için hep zorla bunu giydirmeye çalışırdı. Ve işte şimdi ilk kez bu elbiseyi tüm kalıplaşmış Berrak kurallarını yıkarak giymiştim. Saate baktığımda daha çok erken olduğunu hatta evde bulunan herkesin sıcak yataklarında huzurlu bir şekilde uyuduğunu düşündüm. Böyle olması daha iyiydi. Kimse fark etmeden annemle güzel vakit geçirecektik. Kapıdan çıkarken babamı uyandırmamak için çok sessizce hareket ettim, kapının yanındaki duvarda asılı dolabı açıp içinden arabanın anahtarını aldım. Tam kapıdan çıkarken gözüm aynaya takıldı ıslak ve dağınık saçlarım annemi andırıyordu. Derin düşüncelerle garaja gidip arabaya atladım. Ehliyetimi alalı bir ay geçmişti ve bu o günden beri ilk kez araba kullanışımdı ama annem için değerdi doğrusu. Evin bahçesindeki büyük kapıdan da kimseye gözükmeden çıktığımda derin bir oh çektim. Her zamanki gibi kendime güvenim tamdı. Yine de dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladım ana caddede. Şu an kullandığım bu araba da özgüvenimi destekliyordu. Yol boyunca gözyaşlarımdan kaynaklanan buğulu görüntüyü yok edip güçlü gözükmeye çalıştım. Aile mezarlığımızı hep birlikte ziyaret ederdik ve genelde bunun öncüsü annem olurdu. Şimdi ise onun için buraya geliyorduk. Günay soyadının bizi bırakıp giden tüm sahipleri bu toprağın altında uyuyordu. Ve annem de en çok sevdiği çınar ağacının altında yatıyordu. Çınar ağacına yaklaşıp hemen altındaki mezar taşına baktım. "Yasemin Günay" Meşhur Kenan Günay'ın başarılı ve güzeller güzeli eşi Yasemin Günay... Mezar taşına bakmaya devam ederken gözyaşlarım bedenimi ağırlaştırıyordu sanki. Ayakta durmaya zorlandığımı fark edip ağacın kalın dallarından birine tutundum ve yere çöktüm. Anneme sarılmak istiyordum. Mis gibi kokan toprağa kafamı koyduktan sonra yolda buketlettirdiğim annemin en sevdiği sarı yaseminleri yavaşça kenara bıraktım. Ona her şeyi anlatmak istiyordum. Bunca zaman içimde tuttuklarımı, o yokken nasıl dibe battığımı ve babamın iğrenç kararını...Aslında ben bu hayatta hiçbir şeyi umursamazdım, başım hep dik olur, her şeye cesaretle atlardım ve bunu annemden öğrenmiştim. Ama annem tek zaafımdı. Ve onun bizi bırakıp gitmesi beni çok yıpratmıştı. Şimdi kendimi çok çaresiz hissediyordum. Ama babama engel olmak için her şeyi yapacaktım. O anda tüm güçlü duruşumun altında saklanan küçük kız çocuğunu serbest bıraktım. Gözlerimden akan yaşlar toprağı ıslatırken anneme yalvarırcasına haykırıyordum:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ
Teen FictionHepimiz temiz sulardan karanlık okyanuslara atılan, oradan oraya savrulan küçük balıklar gibi değil miyiz zaten? Her şey kontrolden çıkmıştı. Berrak bir okyanus nasıl bu kadar bulanıklaştı? Çaresizce okyanusumda çırpınırken elimden tutup beni da...