Falcı

242 9 9
                                    

Enfes mi lezzetli mi desem bilemediğim bir açma kokusu almıştım.

Bu Nadya tam bir falcıydı.Ona her gittiğimde daha evinin önündeyken sanki benim varlığımı seziyor ve 1 saniye içinde tadından vazgeçemediğim açmalar yapıyordu sanki.

Neyse, kapıyı gene altın rengi büyükçene halka küpeleri ve siyah boğazlı uzun kollu bir elbiseyle açmıştı.Her zaman siyah giymesinin kastı yaşını gizlemekti sanırım.Gerçi bu beyaz süpürge saçlarıyla o gizlenemez ama sesi.

O her ne kadar yaşlı buruşuk bir sürata ,vücuda, beyaz süpürge saçlara sahip olsada sesi onu bir melek yapıyordu.Öylesine narin ve tatlı sesi vardı ki sanırım bunu heryerde söylediğim için o sese nazar değdirdim.

^_^

Kapıyı açtığında kısık hatta duyamadığım bir sesle karşılaştım.Sarıldık.O beni bende onu ve açmalarını özlemiştim.

Evin dışarı gül kurusu rengi olsada içerisinde tüm duvarlar siyahtı.Bunun nedenini sorduğumda 'Anlayıcaksın' demişti.

Kikirdedim.Arnavutçayı öyle kıvrak konuşuyordı ki gülmemek elde değildi.

Her zaman ki gibi fal baktığı odaya yöneldik.Oturdum.Oysa mutafağa açmalarını ikram etmek için gitmişti herhalde.Bu odada öbür odaların aksine hiç pencere ve renkli bir aksesuar yoktu gümüş kap hariç.Açmaları getirmişti.

Yerine oturdu ve gümüş kabın içine su koydu.Açmalarımı yemeye başlamıştım.Ben açmayı ağzıma attığımda gözlerini kapattı.Çiğnemeye başladığımda ise ellerini gümüş kabın üstüne koydu.

Benle beraber senkronize hareket ediyodu.Açmayı her ağzıma attığımda dişlerimin arasına aldığımda ellerini gümüş tepsinin üstünde hareket ettirip ağzını oynatıyordu.

4 dilim koymuştu.

4.

4. dilime geldim.Ağzıma götürdüğüm an öyle bir bağırmıştı ki o sesi kısık kadın o değildi.

O an panikle tabağı elimden düşürdüm.Nadya hala yüksek sesle anlamadığım bir dilde birşeyler söylüyordu.

Korkmaya başladım.O zamandan beli gözünü açmamıştı açmamaya direniyordu.

Üstüme baktım üstümde sadece 1 tane çöğrek otu vardı.Onları yemeye her zaman bayılırdım.

Elimle çöğrek otunu ağzıma götürdüm.Dişimin arasına aldım ki

NADYA NADYA NADYA bir anda sanki tüm bedeniyle bağırmış ve yüzünü gümüş tepsideki suya gömmüştü.

Hemen yanına koştum.Kafasını sudan çıkarmaya çalışıyordum ama yok gelmiyo kafa.Sanki birşey onu içeri dahada içeri çekiyor gibiydi.

Ağlama kormaya başladım ve Nadya diye attığım çığlıkları.

Elimdeki kanı görür görmez daha hızlı ağlamaya bağırmaya ve Nadya'nın kafasını ordan çıkartmaya daha çok çabalıyordum.

Ben bunları yaparken sonunda Nadya'nın yüzünü çeken kuvvet gitmişti.Yüzünü çıkarttığımda ağzının kanadığını ve o kanın onun yüzünde benim elimde olduğunu gördüm.Ya bayılmıştı ya da hayır hayır ölmüş olamaz ki gözlerini açıp bedenini hareket ettiremiyordu.

Onu orda bırakıp telefinuma sarıl ambulansı aradım.Tekrar yanına gittiğimde gümüs tepsinin içindeki kanlı suya baktım.Bakmaz olaydı buda ne demwkti şimdi ağlamalarım hızlanmış çığlıklarımı saymıyirum bile HAYIR HAYIR bu yoktu bunu görmemiştim.

...

Hastaneye geldiğimizde annem arada beni merak ettmişti.Bense ağlamaya devam ediyordum.

Doktor Nadya'nın dilini ısırıp onu kopardığını söyledi.Ona anlattım neler olduğunu kulağıma yaklaşıp

'Bunları kimseye anlatma' demişti.

Allahım bunlar neydi bunlar neye işareti?

~~~~

Hikaye pek okunmuyor ama bence harika bir hikaye yolunda yol alıyor.

Votelemeyi ve yorum bırakmayı unutmayın.İnşallah beğenmişsinizdir. :) ^_^

ESKİCİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin