2.Bölüm "Otorite ve Başkaldırı"

23 2 2
                                    

Tüm geceyi pencerenin kenarında, karşı evi izleyerek ve yeni deneyimleri hayal ederek geçirdikten sonra sabaha karşı uyuyakalmıştım ve sabah 8 alarmıyla uykumdan edilmiştim. Birkaç saat uyumuştum, tüm sinirlerim gergindi ve ertesi gün okulun son haftası başlayacaktı. Bonnie tüm sevecenliğiyle içeri girmiş ve perdeleri açıp güneşi içeri buyur etmişti. Elimi gözlerime siper edip vücudumu esnetirken eski bir radyodan çıkmış gibi olan sesimle, ''Bonnie, ne yapıyorsun? Saat kaç? Beş dakika daha,'' diyordum ve o sırada Bonnie tüm enerjikliğiyle odadan çıkıyor ve bir yandan da kıkırdıyordu. Saat 8.30'da kahvaltı saatiydi ve büyük hala, genelde tam saatinden önce aşağı inmezdi. Merdivenlerin başında karşılaştığım Bonnie'den anladığım kadarıyla kahvaltıdan önce yeşil çayını içecekti. Bonnie'ye yardım eden ve ondan daha genç olan Samantha'ya ''Günaydın Sam, dışarıdayım. Biraz hava alacağım, kahvaltıdan önce dönerim,'' demiş ve yukarı geri çıkıp üzerimi değiştirdikten ve yüzümü temizledikten sonra bahçeye inmiştim. İleride spor kıyafetleri içinde yan komşuyu görmemle hızlı adımlarla ilerlemiş ve çimleri sulayan Ernie'ye selam verip dışarı çıkmıştım. Kulaklıklarını takmıştı ve başı telefonuna eğilmiş olduğu için beni görmemişti. Bahçe kapısından girecekken oradan öylesine geçiyormuş gibi gidecektim fakat amacım beni farketmesiydi. Henüz ilerlemeden de göz göze geldik ve gülümseyerek kulaklıklarını çıkarıp ''Selam,'' derken alnındaki teri sildi.

''Selam,'' diyerek karşılık verdim. Garip hisler içindeydim. Yasak bir şey yapıyormuşum gibi geliyordu, büyük halaya göre bu çocuğun hayatımızda yeri yoktu. Gerek yoktu çünkü fazladan bir kişiye. Tanımıyorduk, ve büyük halanın tanımadığı insanlara karşı büyük bir hassasiyeti vardı. Gülümsedim.

''Nasılsın Xenia,'' dediğinde ilk başta ismimi bilmesi şaşırtmış, sonradan dün Bonnie'nin bana seslendiğini hatırlayınca umursamayıp gözlerim yerdeki taşa odaklanmış bir halde ''Ben iyiyim de, Ro'nun devamını da merak etmiyor değilim,'' dedim. Bir yandan da ayakkabımın ucuyla yerdeki taşı oynatmaya başlamıştım.

Histerik bir kahkaha attı ve gökyüzüne bakan gözleri bana döndüğünde otuz iki diş sırıtmış bir halde ''Rowan,'' dedi. ''Devamı Wan, Rowan Hill.'' Tereddütte kalmış gibi, sırıtması birden gülümsemeye dönüştü. Neşesiz, basit bir gülümseme. Az önceki coşkudan eser yoktu. Sol kaşını kaldırıp kafasıyla beni işaret etti. ''Sen,''

''Ben mi,'' dedim. Şaşırtmıştı. ''Xenia, işte,'' dedim. ''Biliyorsun.''

''Hayır, tam adın ne,'' dedi. ''Xenia ve soyadın.''

''Xenia Jones.'' Derin bir nefes almış ve kafamı kaldırıp yüzüne bakmıştım. Ayakkabımın ucundaki taş çoktan zıplayıp kaybolmuştu. Telefonum titredi ve arka cebimden alıp ikimiz de ona bakarken '8.25 : KAHVALTI' hatırlatmasını kapattım. Görmüş olmalı ki gülümseyerek bana baktı ve ''Gitmelisin, yine,'' diye mırıldandı. Gülümsüyordu.

''Evet,'' dedim. ''Bu evde bazı kurallar var ahbap.'' Gülmüştü, gülmüştüm.Elini kaldırdı ve bahçe kapısını açıp döndü. Birkaç adım atmıştım ki bana seslendi, geri dönüp baktığımda bir şeyini unutmuş gibi bana doğru geldiğini gördüm.

''14.00'da bahçede olacağım. Biraz temiz hava almak için,'' derken gözlerini bir şey gizliyormuş gibi etrafta dolaştırıyordu. ''Tesadüfen karşılaşmak için eğer düşünürsen,'' dedi ve kafamla onayladım. Ben de aynı şekilde etrafa bakmaya başlamıştım. Güldük ve bu sefer gerçekten evlerimize döndük. Tam bir dakika önce kahvaltı masasında hazır halde bekliyordum.
Yemek saatlarinin klasik melodisi çatal-bıçak sesleri yine masada hakimdi ve büyük hala son zamanlarda yemekte çok konuşur olmuştu. Omletini keserken başını kaldırıp bana baktı ve derin bir nefesin ardın konuşmaya başladı.
"Enia, dün geceki olayın tekrarlanmasını istemiyorum. Gece tek başına, kimseye haber vermeden dışarıda olman güvenli değil. Bilhassa yan evde tanımadığımız yeni insanlar varken. Sen bana kardeşimin emanetisin ve sana bir zarar gelmesini ne isterim ne izin veririm. Bu evin kuralları olduğunu unutma lütfen." Boğazını temizledi ve devam etti, "Gündüzleri güvende olduğundan emin olduğun sürece dışarı çıkabilirsin, belli sınırlar çerçevesinde. Fakat bilinmezliklerle bezeli gecenin karanlığında bu evin duvarları arasında olman senin için en iyisi."
Gözlerim tabağımdaki peynire takılı kalmışken ve başım eğikken kafamı salladım yavaşça. Onaylıyordum evet, ama dün gece birçok şey değişmeye başlamıştı. Bir şeyler beni çoktan çekmeye başlamış ve otoritenin çöküşü başlamıştı. Halanın sözünden çıkmak istediğim bir şey değildi fakat şekillenmeye başlayan benliğim buna boyun eğmek istemiyordu. Benliğim ve otorite... Kahvaltı boyunca beynimi kemirmişti, yemekten sonra ise kafamı dağıtmaya gerçekten ihtiyacım vardı. Boyalarımı ve resim defterimi çıkarıp arkadan ruhumu dağıtan bir şarkı açtım ve birkaç saatimi orada, amatörce bir şeyler çizerek geçirdim. Birkaç saatin sonunda, 12 civarında ise elimde uzayda bir tilki, mavi-yeşil zeminde gökkuşağı çıkaran bir fil ve yıldızların altında öpüşen bir çift vardı. Bunları odamın duvarına astım ve tesadüfen karşılaşmaya iki saat kala proje için bir şeyler yaptım. Beynimin bir kenarında filizlenen milyon düşünce ile birlikte...
***
Sonunda projemi bitirdiğimde saat iki olmak üzereydi ve aşağı inip Bonnie'nin yanağına bir öpücük kondurdum, sonrasında tüm sevecenliğimle "Bonnie, biraz yürüyeceğim, temiz havaya ve harekete ihtiyacım var," derken inandırıcı olduğumdan emindim.
"Çok geç kalma ama," diyen Bonnie bir yandan da mantarları doğruyor ve kremayla karıştırıyordu.
Bizim girişimizin tersi yönünde ve arkasında kalan Rowan'ların girişi görünmemem için güzel bir ayrıntıydı. İçimden söylenen ses uzun zamandır okul dışından arkadaşım olmadığı için bunun iyi bir fırsat olabileceğini ve büyük halanın fazla koruyucu olduğunu bildiğimi fısıldıyordu. Bir yandan içim rahat, öbür yandan biraz huzursuzdu. Bahçe kapısını açıp içeri adım attığımdaysa bunun geri dönüşü olmayacağına kendimi ikna etmiştim. Bahçenin yan tarafına dolanıp seslerin beni yönlendirmesine izin verdim ve Rowan'ı yarıçıplak bir halde bir köpekle ilgilenirken buldum. Şu an yarıçıplak bir Rowan dikkatimi çekiyordu evet, ama köpeklere olan zaafım bunun da önüne geçtiğinden bana doğru ilerleyen Rottweiler cinsi köpeğin hizasına eğilip onunla ilgilenmeye başladım. Sanırım bir arkadaş daha bulmuştum. Rowan gülerek üzerine bir tişört geçirdi ve elinin tersiyle şakaklarındaki teri silerken yanıma eğildi.
"Seni sevdi," dedi. Bir yandan da köpeğin kulaklarını kaşıyordu.
"Lucifer, bebeğim Xenia'ya merhaba de," derken elini uzatmış, sırıtmaya başlamıştı. "Pati bebeğim, pati."
Lucifer sol patisini avucuma bıraktı, dili dışarıda nefes nefese kalmıştı. Hiç çekinmeden alnını öptüm ve "Merhaba," derken onu kaşımaya devam ettim. Arka bahçede olduğumuzdan dolayı ve çevredeki yüksek ağaçlar sayesinde bizim evden birinin burayı görmesi pek mümkün değildi. Rowan ayağa kalkmış bana bakarak içeriyi göstermişti. "Bir fincan kahve?"
"Ekstra şekerli, lütfen," dedim gülümseyerek.
"Hey Luci, koş kızım," derken küçük bir topu öbür tarafa fırlatmış ve beni de içeri yönlendirerek oturma odasına geçmişti.
İçerisi serin yaz akşamları gibi kokuyordu. Okyanus kokusu. Araya karışmış bahar tonları ve şeftali. Enfes! Odasından bir parça kokuyu çalıp kendi odamda yıllarca muhafaza edebilirdim. Ya da kendimi bu kokuyla mumyalayabilirdim. Kokudan dikkatimi başarabildiğim kadarıyla çekip gözlerimi etrafta gezdirdim. Genelde siyah hakimdi. Dekor zevkini sevmiştim. Duvarlardaki tablolar da bir o kadar gizemliydi. Ben incelemeye devam ederken içeri hafif bir kahve kokusuyla girdi ve elindeki gri kupayı bana uzattı.
"İstersen yukarı çıkabiliriz. Çatıdaki odamın manzarası enfestir," dedikten hemen sonra kahvesinden bir yudum alıp bana baktı. Kafamla onayladım ve onu takip ettim. Yerleri puflarla ve büyük yastıklarla döşenmiş, büyük üçgen penceresinden ışığın girip fütursuzca yayıldığı, duvarlarındaki rafların kitap ve filmlerle bezeli olduğu küçük bir odaya girdik. Yerdeki büyük yastıkların üzerinde birkaç battaniye duruyordu ve ben hayranlıkla izlerken "Muhteşem," denilen bir kelime dudaklarımdan kaçtı.
"En sevdiğim köşe," derken kapıyı kapatmış, bir battaniyeye bürünüp pencerenin önüne kurulmuştu. Eliyle karşısını işaret edince ben de aynı şekilde oturdum. Ve elimizde kahve kupaları, battaniyelere sarılı bir halde birbirimizin hayatlarına dahil olmaya başladık.

XeniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin