Birkaç dakika, kahvelerimizi yudumladığımız sürede aralarında gizli bir alfabe yaratan bakışmalarımızla geçti. O sürede bir ara gülümsedi, sol yanağında minik bir gamzesi olduğunu farkettim. Fakat bir süre sonra gözleri gözlerimde kayboldu adeta ve ciddileşti. O kadar ciddileşti ki, tanıştığımız kısacık süre zarfında onu hiç böyle görmemiştim ve büyük halanın sözleri aklıma bir hançer gibi saplanmaya başlamıştı. Yanlış yolda mıydım? Rahatsız olup gözlerimi ilerideki ağaçlara çevirdim ve kahvemden bir yudum alıp göz ucuyla ona baktım. Birden silkelendi ve boğazını temizleyip o da kahvesinden bir yudum aldı.
"Biraz kendinden bahsetsene," dedi. Yine gülümsemeye başlamıştı. Bir bana bakıyor, arada bakışları dağlarda dolanıyordu. Büyük halanın sözleri aklımdan çıkmazken kendimden bahsetmenin ne kadar doğru olacağını bilmediğimden basit bir şekilde geçiştirmeyi düşündüm. Az önceki tavrı, ona karşı temkinli olmaya zorlamıştı sanki beni.
"Büyük halayla yaşıyorum, ailem çok uzakta. Okul dışında arkadaşım yok ne yazık ki, sen de bu çevrede oturan tek yaşıtımsın. Genelde yaşlı grubun tercih ettiği bir yer. Sahi sen neden bu ölü kasabaya taşındın," derken hem merak ettiğim bir noktaya değinmiş hem de topu ona atmıştım.
"Benim de ailem uzakta, onlarla yaşamıyorum. Bizim... bazı sorunlarımız var, anlarsın ya. Bir süre yaşantımdan uzaklaşmak istedim ve bir yakın aracılığıyla buraya yerleştim. Belki bir ay, belki bir yıl, belki daha fazla. Kesin bir şey yok. Buraya birkaç saatlik mesafedeki bir fakülteye geçiş yaptırdım. Orada devam edeceğim okuluma."
Ben liseyi o sene bitirecektim ve o üniversiteye gidiyordu. Belki benimle yaşıt olacağını düşünmüştüm, bizim okula kayıt yaptırdığını. Fakat son cümleleri tezimi çürütmüştü bile. Omzunun üzerinden geriye doğru bakarken arkadan onu inceledim yine. Minik adımların sesini duyuyordum. Bir mesafe katetmişlerdi hayatıma doğru. Ve büyük halanın sözlerine rağmen, ne yazık ki bu çocuk çoktan hayatımıza dahil olmuştu. Kafasını bana doğru çevirip yüzümü incelemeye başladı. Sanki ben bir denklemdim ve o da beni anlamaya çalışıyordu. Rahatsız hissetmem gerekiyordu belki ama içimde bir şeyler beni de incelemeye itti ve aynı şekilde ben de karşımdaki denkleme odaklandım. Beyaz bir teni vardı, beyaz teni seviyordum. Gözleri fırtınalı gökyüzünü anımsatıyordu. Grili mavi. Biraz dumanlı, o dumana karışmış hırçın bir okyanus. Dudakları biraz daha büyük olsaydı belki dolgun denilebilirdi, ama bu halde ne ince ne de dolgun bir yapıya sahipti. Üst noktalarda karışmış ve dokunma dürtüsünü bana hissettiren açık kahverenginde saçları vardı. Gözlerim biraz daha aşağı indi. Şehvet damarlarıma doğru akmaya başlamıştı. Kendini belli eden köprücük kemiği ve adem elması hormonlarımı ayağa kaldırmıştı. Zaafım vardır hep o bölgelere. Kendime biraz olsun engel olmak adına gözlerine diktim gözlerimi. O gözlerime bakıyordu ve ben de ona karşılık vermiştim işte. Çenem biraz daha havaya kalkarken nefes alıp veriyor, hormonlarım dolayısıyla vücuduma yayılan şehveti yok etmeye çalışıyordum. Kupamın dibinde kalan son birkaç yudum kahveyi de dudaklarımdan gönderdim ve gülümseyerek ayağa kalktım. Üzerimi düzelttiğim sırada kafasını diğer tarafa çevirmiş alnını kaşıyordu. Hepimiz bu harekete gergin ortamlar dolayısıyla aşinayızdır. Sorun şu ki, ortam nasıl böyle gerildi ya da neden birbirimize meydan okumak istercesine inceledik bilmiyordum fakat halama karşı gelmemle başlayan o ayaklanma başka bir yanımı da gözler önüne sermeye başlamıştı. Perde yavaş yavaş aralanıyordu işte. Merdivenlerden indiğimiz sırada bir melodi kulaklarımı doldurdu ve o koltuğa yönelip telefonu eline alırken çıkışa yöneldim. Ekrana bakarken bir anlığına kaşlarını çatmış ve bana eliyle işaret edip dışarı gidene kadar beklemiş, bahçe kapısını kapatırken ise "Az önce on...," demişti öfkeyle. Yeni komşum ve arkadaşım garipti. O an yalnızca, büyük halanın bu tanışmanın dışında kalmasını diledim. Bir anlığına.
***
Eve geldiğimde bir saat çoktan geçmişti ve Bonnie akşam yemeğini hazırlamaktaydı. Odama çıkıp duş aldım, sonra bir kağıt ve kalem alıp yatağıma geçtim. Beni rahatlatan kokusuyla mumum yanıyor, geçmişimi hissettiren parçalar arkada çalıyordu. Ve ben en özellerime, annem ve babama, içimi dökmeye başladım.Özledim. Hem de çok özledim. Sığınağım! En sevdiklerim! Evrenimdeki en özel yıldızlarım! Sizi çok özledim... Ruhumda çok derin bir yara var. Ruhum paramparça. En büyük kaybımla oluştu ve ebediyen kalmaya and içti o parçalanmışlık. Annem, babam. Biliyor musunuz? Bugün ilk kez kendim gibi hissettim. Beni ben olarak sevdiğinizi biliyorum. Bunun için bana kızmayacağınızı da. Karanlığa, yasak olan şeylere karşı zaafım var. Başkaldırmayı da seviyorum. Ama çevremdeki insanlar bana öyle sahte geliyordu ki, ben de gerçek ben olmak yerine sahte bir maskeyle taçlandırdım ruhumu. Ve beni öyle tanıdılar işte. Büyük hala sahte olamayacak kadar gerçek ve ciddi. Ama bu yanımı ona sergileseydim eğer ben olmama izin vermezdi. Onun kuralları var, biliyorsunuz. Onlara uymak zorundayım, yoksa yeryüzünde kan bağımın olduğu tek varlığı kaybederim. Size küçük de bir sır vereceğim. Bugün ona karşı geldim. Yeni taşınan yan komşuyla iletişime geçmemem konusunda beni kesin bir dille uyardı, hayatımızda yeni birine yer olmadığını söyledi. O istemedi. Ama ben istedim. Ve gidip o çocuğu hayatıma davet ettim. Beraber kahve içtik, sohbet ettik ve... uzun bir süre sadece bakıştık. Onun yanında sahte bir bene ihtiyacım yoktu. Onun yanında kendim olmak istedim. Onun yanında asıl benliğimi sergiledim. Garip. Belki de uzun zamandır arkadaş edinmediğim için böyledir. Ama bu hissi sevdim.
Sizi özlüyorum.
Sizi seviyorum.
Her daim evrenimin en derininde parıldayan en özel iki yıldız olacaksınız.
Tekrar söylüyorum, sizi çok seviyorum. Çok özledim.
Minik savaşçınız
Xenia JONESYazmayı bitirmiş ama gözümden akan yaşları durdurmayı engelleyememiştim. Onları çok özlüyordum ve sık sık onlarla dertleştiğim bu satırları akıtırdım kağıtlara. Bir kutuda biriktirir ve her ayın sonunda şehir dışındaki mezarlarına yaptığım ziyarette ikisinin mezarının ortasına gömerdim. Bir şekilde onlara ulaşıyordu sanki, onlarla orada güvendeydi. Perdeyi aralayıp pencereyi açtım ve şarkı devam ederken kendimi yatağa bırakıp bir süre gözlerimi kapadım. Gözlerimi kapayıp anlık bir huzurun kollarına kendimi teslim ettim. Rüzgar tenimde, müzik kulaklarımda ve ben huzurun kollarında...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Xenia
Fantasy'' Tek bir ruhta, milyonlarca beden...'' Herkes, tek bir bedende yaşar. Herkes, tek bir hayat sürer. Ben, tek bir ruha sahip milyonlarca bedenim. Ben, her bedende ömrüne ömür katılan kişiyim. Ben, elde edilmek istenenim. Ben Xenia...