MULTİMEDYADA KRİSTAL METAMFETAMİN VAR.
Sisli bir Temmuz akşamıydı. Üzerine düşen ay ışığının altında bir çakal edasıyla sessiz ve küçük adımlarla zulasını sakladığı deposuna doğru yürüyordu. Kot pantolonu belinden kaymışcasına aşağıdaydı. Ellerinin titrediğini fark etmek için elli metre ilerisinde olmak yeterliydi. Yine metamfetamin krizleri tutmuştu. Yedi aydır bu zehirden kurtulmanın bir yolunu arıyordu. Ne zaman metamfetamini ağzına alsa sürekli uyumak istiyor, iştahı kesiliyordu. Durmaya çalıştıkça kendini yine bu zehirde buluyordu.
Diğer uyuşturucu maddeleri gibi tedavisi yoktu. Ne bırakabiliyordu ne azaltabiliyordu. Tek yapabildiği çevresi yüzünden bulaştığı bu maddeyi hayatla ilişkisini kesip sürekli uyuyacak üstüne üstlük agresif olacak hale gelince kullanmaktı.
Bazen burundan çekerek, bazen yutarak bazen de yakıp soluyarak kullandığı bu madde hayatını bataklığa çevirmişti.İçtiği zaman kontrolsüz verdiği ani tepkiler, sergilediği agresif hareketler, ne yaptığını bilmemezlikleri, sürekli bastıran uyku hali onu bir nevi dünyadan koparmıştı.
Zararlarını sadece kendisi çekmiyordu. Aynı zamanda annesi onun bu halini gördükçe üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyordu. Önceden çok sosyal olmasına karşın yedi aydır tek bir sosyal aktivitesi ve arkadaşı da kalmamıştı. Madde bağımlısı biriyle kim arkadaş olmak isterdi?
Şimdi de artık klasikleşmeye başlamış o krizlerinden birini geçiriyordu. Evden annesine haber vermeden çıkmıştı. Ne diyebilirdi ki? Bir anneye bu nasıl söylenebilirdi? Kadıncağızın kalbi dayanmazdı. Biliyordu.
Çocukluğunda olan uysal tavırlarının yerini asabi bir genç almıştı. Babasının onları bırakmasının üzerinden bir yıla yakın zaman geçmişti. Bu süre içinde geceleri dışarıya çıkmaya başlamış ve çoğu kötü alışkanlığı annesinden habersiz edinmişti. Onun kötü alışkanlıkları normal bir genç gibi çektiği aşk acılarından değildi. Babasındandı. Üstelikte öz mü öz, onu bir zamanlar canı gibi seven, tek çocuğu olduğu babasından.
Çoğu zaman babasının evi terk etmesinde tek suçu kendinde aramıştı. Oysa suç ne ondaydı ne de annesinde. Cevabı olmayan bu soruyu sürekli zihninde çevirip duruyor, sorduğu soruyla kendisini yıpratıyordu. Belki de umursamamalıydı. Bir yıl geçmesine rağmen ne arayan ne de soran biri onun hayatında yer sahibi olabilir miydi?
Ayağının taşa takılmasıyla sendeledi. Dikkati dağılmıştı. Ellerinin ve ayaklarının titremesi arttığından olsa gerek bir türlü düz adım atamıyordu. Sağa sola yalpalayarak yürüyordu.
Fısıltı şeklinde kendiyle konuşuyordu. Depoya kaç adım kaldığını hesaplamaya çalışarak kafasındaki düşünceleri kısa bir süreliğine de olsa kenara itti. Bu gecede içme nedenini hiçbir sebebi olmadığı halde babasına bağlamıştı. Ne söylediğinin bilincinde olmadan mırıldandı:
"Zor zamanlarımda yanımda olmadın. Düştüğümde elimden tutup 'Ben yanındayım kızım' demeni beklerken bir tekmede sen attın. Tutan krizlerimin, ettiğim kötü sözlerin sorumlusu sensin eserinle gurur duy."
Duygusaldı. Sol gözünden akan yaşı elinin tersiyle sildikten sonra kafasını her baktığında huzura büründüğü o gökyüzüne çevirdi. Neredeyse gelmişti. Yetmiş iki adım, yetmiş bir adım... Derin derin soludu. Cehennemine varmak üzere olmanın verdiği karma duygularla koşar gibi hızlandı. İçeriye daldığında her geldiğinde gördüğü 17- 18 yaşlarında yedi kişilik bir arkadaş grubunu gördü.
Kapının önünde birkaç saniye bekledi. İçeriye göz gezdirdikten sonra her şeyin bir önceki gelişiyle aynı olduğunu fark etti. Daha iki gün önce buradaydı. Bir şeylerin değişmiş olmasını beklemek saçmaydı.
Bir kızın burada olması kimisi için yadırganacak bir durum olsa da, alışmış olan kişiler için sıradan geliyordu. Deponun içindeki gruptan birkaç kişi kafasını kaldırıp selamlarken bir kısmı onun buraya geldiğini bile anlamamış halde oturmaya devam etti. Bir de burada olmasına tepki gösteren kısım vardı. Bunlar, Janset'i her depoda gördüğünde söylenen, yönlerini değiştiren ve hatta bazen Janset'in arkasından konuşup yadırgayan kişilerdi. Onunla hiç konuşmamış olmalarına rağmen eleştirmeyi kendilerine görev görüyorlardı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bazen Janset'in duyacağı şekilde, bazen de o yokken ona karşı küfürler ediyorlardı. Janset bu kesimi hiçbir zaman umursamazdı. Ona göre bu kesim hayatları boyunca katı kurallarla yaşayan ve karşısındakini düşünmeyen, empati kuramayan bencillerden ibaretti. Hem, Janset onların burada olmasına laf etmiyorsa onlara laf etme hakkını kim veriyordu?
Arkadaş grubunu başıyla selamladıktan sonra mavi olmasına rağmen soyulup dökülen, pas tutmuş demir korkuluğu olan merdivenden yukarıya çıktı. O kadar hızlı soluyordu ki burun delikleri büyümüştü.
Merdivenlerin bitiminde neredeyse döküldü dökülecek durumda bir ahşap dolap vardı. Onun gibi bir çok kişi daha burada eroin, ex, kokain, amfetamin kullanırdı. Burası bir nevi şehrinin kötü alışkanlıklarının merkeziydi.
Üst katta iki dolap bir masa ve birkaç tane de sandalye vardı. Dolapların camları kırılmış, bu cam kırıkları da etrafa saçılmıştı. Tahta sandalyelerin sırt kısmındaki tahtaların çoğu kırılmıştı. İçeriye koydukları büyükçe bir koltuğun üst derisi yırtılmıştı. Dolabın kırılan cam kısmını kapatmak için gazete ve mukavva kullanmışlardı. Masanın üzerine birtakım harf ve isimler kazınmıştı. Bu haliyle okul sıralarını andırıyordu. Kek, cips ve çekirdeğin yanı sıra hazır patates kızartması gibi pek çok yemeğin ambalajı da etrafa saçılmıştı.
İlk görüşte pek de rahatsız etmeyen bu görüntünün içinde olmak insanın ciğerlerini acıtıyordu. Sigara, alkol ve uyuşturucunun neredeyse her türlüsünü bulunduran bu yerin kokusu mide bulandırmakla kalmıyor, baş dönmesine de sebep oluyordu.
Dolabın başına doğru adım attı. Nihayet maddesine kavuşmuştu. Yüzünde buruk bir tebessümle sararan dişlerini araladı. Tam o sırada arkasından birinin ismini haykırdığını duydu:
-Janset!
ESKİ KİTABI KALDIRDIM, HESABIM DA ŞUAN AKTİF DEĞİL. BÖLÜMLERİ SİLMEDİM SADECE YAYINDAN KALDIRDIM BİR HATIRA OLARAK SAKLAMAYI DÜŞÜNÜYORUM. BÖLÜMLER BİREBİR AYNI DEĞİL İYİLEŞTİRMELER İLE TEKRARDAN YAZMAYA BAŞLADIM. GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YOLU İLE BELİRTEBİLİRSİNİZ. 27.10.2018
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEY
Teen FictionSisli bir Temmuz akşamıydı. Üzerine düşen ay ışığının altında bir çakal edasıyla sessiz ve küçük adımlarla zulasını sakladığı deposuna doğru yürüyordu. Kot pantolonu belinden kaymışcasına aşağıdaydı. Ellerinin titrediğini fark etmek için elli metre...