1.

30 1 1
                                    

Medyadaki, Hüma

~~~~~~~~~~

Hayat bazen bizim istediğimiz gibi ilerlemiyordu. Hiç geçmesin dediğimiz anlar, bir anda kaybolup gidiyordu. Dayanamıyorum, bitsin artık dediğimiz zamanlarda ise, her şey o kadar ağır ilerliyordu ki. Dayanamadığım, ağır gelen çok az anım vardır. An, güzel kelime aslında. Anı yaşa derken mesela; Gerçekten içinde bulunduğumuz durumdan mı bahsediyoruz? Yoksa geçmişte biriktirdiğimiz hatıralarımızı, unutmamamız gereken bazı şeyleri, canlı tutmaya mı?

"Hüma, in artık. Seni beklediğim kadar eski sevgililerimi bekleseydim, evlenmiştim." Galiba odamdan çıkma vaktim geldi. Kendime ayırdığım bu birkaç dakikalık zaman dilimi bile iyi gelmişti. Tekrar ne giydiğime baktım. Annemle babamın ölümünden sonra, çokta renkli olmayan kıyafet stilim biraz daha karamsarlığa boğulmuştu. Boğulan tek şey renkler değildi, orası ayrı.

Bu sıcaklarda giyebileceğim en normal şeyleri giymiştim. Siyah kot şort, üstüne kolları kısa göbeğimi açıkta bırakan siyah gömlek. Siyah belki sıcağı daha çok hapsedip ısıtıyordu insanı. Ama benim buna hep ihtiyacım vardı. Hava kırk derece olsa bile. Ayağıma siyah bilekte bağlamalı parmaklarımın birkaçının göründüğü kalın topuklu ayakkabılarımı giydim ve merdivenlere doğru ilerledim.

Kuzenim, kapının önünde durmuş ve gerçekten sıkılmış halde beni bekliyordu. O işe gidecek, gitmeden önce de beni okula bırakacaktı. Buna ne gerek vardı bilmiyorum. Sonuçta ikimizin de arabası vardı. Ah hatırladım, en son içkiliyken araba kullanmıştım ve sonu iyi bitmemişti. Ehliyetimi hala geri alamamıştım. Bunu bir ara konuşmalıydım. "Geldim Rana, sadece on beş dakika oldu." Yani, sanırım.
"Ah tabii prenses, ben seni beklemek zorundayım çünkü. Hadi hızlı olalım. İşe geç kalacağım yoksa." Çantamı almayı unuttuğumu fark ettim."Canım kuzenim birkaç dakika daha beklerse nolur acaba? Hemen geliyorum." Galiba suratı sinirden kızardı. Umarım sıcaktandır.

Yukarı çıkıp çantamı aldım. Bu çanta bana, Tan ailesinin hediyesiydi. Ah, ne kadar da üzülmüşlerdi ailemin ölmesine. Hem de Rananın ailesinin ölümünü sindirememişken. Amcam çok iyi adamdı. Yengem de öyle. Çok severdim hepsini. Ah, bir de bir aile daha vardı. İş yaptığımız bize yakın olan insanlar. Her neyse, çantaya para anahtar telefon ve kulaklık koyup aşağı indim. Bir de sürekli kullandığım  parfümün küçük boyunu.
"Hemen çıkmazsan, katil olacağım küçük hanım."

Bu kız beni gerçekten bazen ürpertiyor. Bunu renkli olan gözlerine veriyorum. Bilirsiniz, renkli gözlülerden korkun demişler. Bir şey demedim, çıktım evden. Son model kan kırmızısı spor arabasına doğru yürüdük. O kadar güzel görünüyordu ki sevgili kuzenim. Asalet akıyordu. Kendine has havası vardı. İnsanın ona baktıkça tercihlerini değiştiresi geliyordu. Hala erkeklerden hoşlandığıma inanamıyordum hatta. Kız resmen mükemmel. Arabada pek konuştuğumuz söylenemez. Kendisi biraz buzlar kraliçesi sıfatına uygun davranır. Belki bunu o istedi, belki de kader onu bu kalıba soktu.

Üniversitenin  önünde durdurdu arabayı. "Rana, artık ehliyetimi versen de kendim gidip gelsem? Bu ne böyle, çocuk gibi." Biraz sinirlenmiş olabilirdim."Çocuk gibi içip kaza yapmasını biliyorsun ama. Çok dikkatsizsin."
"Bu konuyu olaydan beri sürekli dinliyorum. Yeter. Karşında küçük çocuk yok. Ehliyetimi vereceksin." Arabanın kapısını kapatıp çıktım. Bir an önce sevgilimi bulmam gerekiyordu. Rana da hızla uzaklaştı zaten. Bu davranışlarına bayılmıyorum ama o benim yaşayan tek akrabam. Her şeyim. Güvendiğim tek insan. Kampüse girmeden Yiğiti aradım. Kafeteryada buluşmak üzere kapattık. Ah canım sevgilim. Rana yüzünden erken gelmiştim okula. Şimdi 1 saat dersin başlamasını bekleyeceğim.

"Selam bebeğim" Tüm yaz görüşmüş olsak da bu çocuk beni hala heyecanlandırıyor. Belki de kasları yüzündendir. Bilemem. Yanağından öpüp karşısındaki sandalyeye oturdum.
"Selam tatlım, sanki biraz erkencisin? Biraz da sinirli olabilir misin? Sağ gözün seğiriyor da." Evet, sinirlendiğimde sağ gözümün seğirdiğini bilecek kadar uzun zamandır tanıyor beni.

İHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin