Medyadaki, Rana
~~~~~~~~~~
Gözlerimi araladığımda üzerimdeki huzursuzluğun sebebini aradım bir süre. Odada yanan ışığı fark ettim. Kırmızı yazılar dikkatimi çekti sonra. Bu notu yazan ve bırakan kimdi bilmiyordum, içeri nasıl girdiği hakkında bir fikrim yoktu. İlk önce Ranaya notu göstermeyi düşündüm. Ama nedense, bu yazıları kendime saklamak istiyordum. Sanki, içimde hep var olan bazı soruların cevaplarını bulacaktım. Bunu yazan kişi neden beni arıyordu, konu neydi, öğrenmek istiyordum. Ürktüğüm gerçeğini de değiştiremiyordum.
Elimdeki not kağıdıyla beraber doğruldum. Rana aşağıda kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Yanan ışığı kapattım. Odamdaki banyoya girdim. Not kağıdını da kirli çamaşırlarım arasına sakladım. En dikkat çekmeyen yer buraydı sanırım. Rana odama sürekli girmez, girse de banyoya uğramazdı. Kısa süreli bir duş aldım. Aşağıdan ismimi tekrarlayan ses gelmediğine göre, hala vaktim vardı. Bugün biraz daha içime kapanmak istiyordum. Daha karamsardım. Üstümdeki havluyu yatağımın üzerine bıraktım.
Dolabımın karşısına geçip, siyah taytımı aldım. Üzerine de yine göbeğimi açıkta bırakan, siyah kısa kollu penyeyi aldım. Ayakkabı olarak siyah sporları tercih ettim ve yavaşça giyinmeye başladım. Gümüş renginde göğüslerimin arasına kadar uzanan birkaç kolyeyi üst üste taktım. Uzun kirpiklerime biraz rimel sürdüm. Aynada kendimi izlemeye başladım.
Gür saçlarım vardı. Omuzlarımı geçiyordu. Gözlerim babam gibi renkliydi. Fiziğim aynı anneminki gibiydi, orta boyluydum. Kalçalarım normale göre biraz daha büyüktü. Belim, ince kalıyordu. Dolgun dudaklarım, küçük burnum vardı. Karekteristik sayılabilecek kaşlarım vardı.
Ranadan hala ses yoktu. Acaba kendisi başlamış ve dün ona biraz sert çıktığım için beni çağırmamış mıydı. Ama haklıydım. Aylarca ehliyetimi alamamıştım. Daha sonrasında da kendisi el koymuştu. Bir daha yapmayayım diye. Küçük sayılabilecek el çantamı hazırlamaya başladım. Telefonumu çantaya koymak için anca elime almıştım. Birkaç mesaj dışında bir şey yoktu. Yiğittendi. Önemsemedim. Çantaya gerekli olanları koyduktan sonra, biraz parfüm sıktım. Yoğun kokusu vardı. Beni ferahlatan, duyumsadığımda iyi gelen. Odadan çıkmadan önce üzerime ince kot ceket aldım. Belki dışarda biraz dolaşır, akşama kalırım diye.
Merdivenleri indikten sonra kahvaltıyı hazırlamış, çayı demlemiş, ben olmadan başlamış Ranayı gördüm. "Ah hadi ama, sorun ne?" Başını hafifçe kaldırıp bana baktı. "Sorun falan yok. Otur ye. On beş dakika sonra arabada ol. Bekliyorum." Tamam, soğuktu. Ama alışmıştım. Benim için de problem yoktu. Eğer o yok dediyse, yoktur. Yerinden kalktı, çantasını aldı ve evden çıktı. Açıkçası iştahım yoktu. Aklımda dün gece bulduğum not vardı. Notu yazan kişinin karşıma çıkacağını hissediyordum. Yanına S harfini koymuştu. Öyle bir tanıdığım yoktu. Zaten olsaydı, bunu belli ederdi. Kendime bir bardak çay koydum. Bir dilim ekmeğe sürdüğüm reçeli yedim. Masayı öylece bıraktım, dişlerimi fırçaladım ve evden çıktım.
Kuzenim arabadaydı. Yanındaki koltuğa oturunca arabayı çalıştırmadı. Önüne bakmaya devam ediyordu. Bir şey demedim. "Hüma, bak biliyosun. Ben bu konularda konuşmaktan hoşlanmam. Ama ikimiz birbirimize muhtacız. Seni çok seviyorum, bunu da biliyosun. Sen benim tek dayanağımsın. Özellikle ailemi kaybettikten sonra." Evet, bunları bir ya da iki kere söylemiş olabilir. Şuan neden bunları anlatıyor, anlamış da değilim. Sessiz kalmaya devam ettim. "Al, ehliyetin. Lütfen bir daha kendini tehlikeye atacak bir şey yapma. Her zaman yanında olduğumu da bil." Bana uzattığı ehliyetime baktım. Sarıldım sımsıkı. O benim hem kuzenim, hem arkadaşım, hem de ailemdi. Konu ehliyet değildi. Bunu ikimizde biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHANET
Mystery / ThrillerGenç bir kız. Ölümün soğukluğunu, içine işlemiş ailesinden biliyor. Acısı, sancısı taze. Gelen bir notla başlayan, uzun soluklu bir hikaye. Sır mı yoksa yalan mı? Saklamak zorunda mı kaldık yoksa bırakıldık mı? Kim kime ihanet etti? Ortada saklanan...