Yangın

20 1 0
                                    

"Susuyorsun, konuşmaya gerek kalmıyor. Yanıyor için ama ağzını açamıyorsun. Aslına bakarsan konuşman gerek, içini boşaltman gerek ama olmuyor, boşaltamıyorsun. Öyle içi acı dolu kalıyorsun.

Korkuyorsun, bir şey olacak diye, biri gelecek diye, biri canını yakacak diye. Ama paçayı kurtaramıyorsun, yine yanıyorsun. Ateş sönmüş, dinginlik gelmiş, serinlemişsin demeye kalmıyor; yine yanıyorsun. Sen de istemiyorsun, ateş bitsin, huzur gelsin istiyorsun ama hâlâ yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz.

Hep yandık bizler, kurtulamadık bir türlü yangından. Acı nedir diye sordular, onlar da yandı aldıkları cevaptan.

Kurtuluş nedir, biliyor musun? Ben biliyorum ama kurtulamıyorum. Biliyorsun, öyleyse niye kendini kurtarmıyorsun diye soracaksan sorma. Çünkü ben onun için yanıyorum, onsuz bir kurtuluş istemiyorum. Sen de öylesin, bilmiyorum mu sanıyorsun? Ben her şeyi biliyorum ama onun için yine yanıyorum, yine yanıyorum.

Cahillik mutluluktur derler ya hani, emin ol öyle değil. Cahilliği de yaşadım, onu bilmiyorum diye kaç gece ağladım, inan saymadım. Saydıklarımı da toplayıp kenara attım, gelirsen kalbimdeki acı şehrine yığınların arasında görürsün onları.

Bulanık, düşüncelerim duygularım kadar bulanık. Bilmiyorum, görebilir miyim onu bilmiyorum. Kanıyor gözlerim, onu ararken çok açık tutmuş olmalıyım. Yanıyorlar, o kadar çok yanıyorlar ki gözlerimi oymak istiyorum. Acı çekmekten nefret ediyorum. Onsuz olmaktan nefret ettiğim gibi.

Yankılar... Duyuyor musun onları? Onlar benim çığlıklarım, her seferinde daha acı dolu bir hâle dönüşen çığlıklarım. Duyuyorsun, biliyorum. Ben de senin çığlıklarını duyuyorum. Sana yardım etmiyorum, edemiyorum. Kendimi kurtaramamışken sana yardım edebilir miyim? "Terzi kendi söküğünü dikemezmiş." deyişini duyar gibiyim. Bu sökük değil can dostum; iğne batırıp diksen derimi, bu kadar yanmazdı canım. İnan. Bu, dediğin o sözden çok daha karmaşık bir durum. Daha can alıcı, daha öldürücü bir durum. Derimi eritiyorlar da, tekrar eritmek için donduruyorlar sanki her seferinde. Her eriyişte, her donuşta daha da ölüyorum. Ölüyorum can dostum, ölüyorsun, ölüyoruz. Biz yavaş yavaş onun için yok oluyoruz...

Kendine iyi bak derdim ama buna hâlin olmadığını da biliyorum. Ben de iyi olamıyorum çünkü. Yine de, iyi olmaya çalış can dostum, kardeşim. Kurtuluş değil ama ölümümüz yakındır.

Acılarımla,
Kamuran Karaca."

Adını da yazıp kalemi mürekkebe bir daha sürmemek üzere kırdı, ardından karşısındaki çöp kutusuna attı. Bu kalem, can dostu Ziya'dan hatıraydı. Artık onu kullanmasının bir anlamı yoktu çünkü o ölüyordu. Gözleriyle odasını taradı birkaç saniye, ölüm kapısını ne zaman çalacak bilmiyordu ama o zaman çok yakındı, bunu biliyordu.

Kapısı aniden ve sertçe açıldığında buruk bir gülümseme attı. Ölüm gelmişti. Silah ona doğrultuldu, Ziya gözünü kırpmadan ona bakıyordu. Can dostu dudaklarını araladı.

"Elveda Kamuran, sana mutlu sonlar."

Ve silahı ateşledi Ziya, gözünden bir damla yaş düşerken. Kamuran öldü, kanı can dostuna yazdığı mektuba sıçradı. Can dostu ona yaklaştı ve masanın üzerinde duran defteri aldı, her şeyin sebebi olan bu defter yok olmalıydı. O sırada Kamuran'ın kanının sıçradığı kağıt dikkatini çekti. Yavaşça kağıda uzandı, kağıda kısaca göz attı, kağıt cebine girmeden önce Kamuran'ın ölü bedenine acı dolu bir bakış attı.

"Elveda can dostum, ölümüm sana yakındır."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 03, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sadece Can SıkıntısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin