Yeraltıyla göklerin birleştiği doğaüstü bir diyar.
Her şey Yer altı Tanrıçası Persephone’la Gök Tanrısı Uranos’un evlenmesiyle başladı.
Onların evlendiği gün Tanrılar ülkesinde her şey değişmişti. Sanki açmayan çiçekler açmış, yağmayan yağmurlar yağmış ve tanrıların daha çok güçlenmesine neden olmuştu. Bazıları bunu mucizevi bir olay olarak görse de diğerleri bütün olanları umursamıyorlardı. Bunlardan biri Persephone’un babası yüce yer altı tanrısı Aritalos’du. Bu evliliği hiçbir zaman istememişti, hala da istemiyorsu. Persephone’u vazgeçirmek için her şeyi denemişti ama Persephone’la Uranos’un aşkı kitlenmiş bir kutu gibiydi. Uçup gidemiyordu.
Aritalos bütün bunları yaparken onu durdurmaya çalışanlarda vardı. Aritalos’un kardeşi Monon onun yaptıklarını hiç hoş karşılamıyordu. Bunun yüzünden yıllarca konuşmadılar.
Aralarındaki rekabet hiçbir zaman bitmedi. Hiçbir zaman Monos’un konuşma çabalarına karşılık vermiyordu Aritalos.
Savaşlar, kıskançlıklar büyük bir felaketin geleceğini gösteriyordu yüce yer altı dünyasında.
Toprak suyla karışmıştı sanki. Kardeşlerin arasındaki vahşilik rutubet tutturmuştu daha önce hiç böyle görünmeyen bu yeri. Fakat bu kargaşa Persephone’la Uranos’un evliliğini yok etmeye yetmiyordu. Sadece onun yüzünden yaşanan bu savaş düşüncesi acıtıyordu içini Persephone’un. Bütün bunları durdurmayı binlerce kez denedi. Ama hiçbir sonuç alamadı. Aklına gelen son ama oldukça tehlikeli bir şeçenek vardı. Mecburdu bunu yapmaya.
Kirkelerden bahsediyordu.
Yeraltının derinliklerinde korkunç, vahşi büyücüler.
Nerede yaşadıklarını bilemezsiniz, en çok nerelerde gezdiklerini, nasıl göründüklerini.
Onlar her yerdedir.
Kötülüğün, karanlığın olduğu her yerde.
Sessizlikte saklanırlar.
Kimse bilmez nasıl göründüklerini.
Bu zamana kadarda kimse bulmaya çalışmamıştır. Ama kim onları yer altı kitaplarında görse birden ürperti girer içlerine. Sebebini bilmedikleri bir korku. Akıllarına gelmeyen bir yüz. Musibet getirdiğine inanırlar bütün tanrılar. Adını bile anmazlar. Korkarlar sonucunda olacak olan her şeyden. Belki derinliklerde sessizliğin içinde saklı belki de sonsuza kadar yok olacak olmak gibi.
Nefes alamamak, karanlık, suçluluk, kin, keder, kötü dediğiniz her şey. Düşünceler bile içten içe mahvediyor insanı.
Ama Persephone için olacaklar olanlardan daha kötü olamazdı. Bu yüzden tehlikeli görevi tek başına yapmayı planlıyordu. Yanında olacak olanları da kendisiyle birlikte karanlığa sürükleyebilirdi.
En yakın zamanda hazırlanmaya başladı. Kimsenin bu plandan haberi olmasını istemiyordu. Uranos’un bile.
İlk adım olarak yer altı avcı kızlarıyla antlaşma yaptı.
Antlaşma şöyleydi.
Atalenteler, Persephone’ Kirkeleri yakalamak için eğitim vereceklerdi. Persephone’da onlara ölümsüzlüğünü.
Sizce bir savaşı yok etmek için bu kadar değerli bir şey yok edilebilir miydi?
Onun için tek sorun savaş değildi. Tanrılar mitolojisine göre savaşlar, intikamlar tanrıların soyunu tüketiyordu. Onlardan gelecek olan çocukları yok ediyordu. Persephone’un tek istediğiyse buydu. Ondan gelen bir çocuğu büyütmek, yok olmamasını sağlamak.
Tüm hikaye bundan ibaretti.
Atalenteler antlaşmanın gerçek olmayacağını biliyorlardı ama kendi açılarından.
Eğer bir tanrı veya tanrıça ölümsüzlüğünü kendi isteğiyle verirse her şey mümkündü.
Antlaşma kabul edildi. Persephone yüzyıllar öncesinden hazırmış gibi bütün beden varılığını Atalentelere vermeye hazırlanıyordu. Uzun kumral saçları bedenini saracasına yere çömeldi. Kafasını yukarıya kaldırdı. Gökyüzünü, bulutları görüyormuş gibi o mucizevi kelimeleri söyledi sayılarca kez.
Seftari teyba. Seftari teyba (Ölümsüzlüğüm sizin olsun)
Birden kendini nefes alamıyormuş gibi hissetti. Sanki ölmüş, ruhu yokmuş gibi. Ama biraz zaman geçtikten sonra kendine gelmeyi başardı. Artık normal bir insandı. Her an ölebilirdi.
Bu antlaşma sonunda hemen çalışmalara başladılar. Persephone artık her şeye karşı tedbirliydi. Korkuyordu. Kirkeleri bulmayı başaramayacağından. Geride bırakmak zorunda olacağı kocası Uranos’tan. Ama her şey için artık çok geçti. Her gün diğer tanrıların dikkatini çekmeden Atalentelerin yanına gidiyor, çalışıyordu. Bütün ayrıntıları tam anlamıyla bilmek istiyordu. Onları nasıl yakalayacağını, nerede bulacağını, Onların heryerde ve yakalanamaz olduklarını herkes bilirdi. Bu ölümsüzlüğünü vermekten milyon kez daha zor olacaktı.
İlk ders olarak küçük bir avcı büyüsüyle başladılar. Bu büyü zırh gibi bir şeydi. Karşıdan gelen tehlikelere çok büyük bir etkisi olmasa da bir hayli koruyabilirdi. Fakat bu büyünün Kirkelerden gelecek olan tehlikeleri tutacak kadar güçlü olmadığını Atalenteler de biliyorlardı. Daha güçlü bir şey gerekiyordu. Araştırılmalıydı.
Bir hafta boyunca büyü için daha dayanıklı bir malzeme bulmaya çalıştılar. Yeryüzü tanrılarına sordular fakat güzel bir gelişme hiçbir zaman bulamadılar. Büyüyü tamamlayacak, güçlü hale getirecek olan ilacı.
Persephone’un daha önce hiç gelmeyen bir şey geldi aklına.
Gök tanrıları.
Onlar asırlar önce Kirkelerle bir savaşın içine girmişlerdi. Ruhların yok olduğu, tanrı ve tanrıçaların yanında bir o kadar da Kirkelerin derin karanlıklara karıştığı ve oradan bir daha asla çıkamayacak oldukları bir savaş. O kadar Kirkeyi nasıl yok edebilmişlerdi? Cevap arıyordu kendi kendine. Çok zor olsada Gök tanrı ve tanrıçaların olduğu yere Ainon’a gizlice girmeyi düşünüyordu. Kirkeler arasından sağ çıkmanın en iyi yolu buydu.
Bütün çalışmalar sürerken Ainon’a girmenin yollarını arıyordu Persephone. Uranos’tan yardım almalı mıydı? Ama bunu yaparsa her şey anlaşılır diye korkuyordu. Tek çözüm kendinin gitmesiydi. Daha vakit vardı. Büyüden önce gelen daha bir sürü şey.
Beden kurutucu oklar. Görünmezlik iksirleri. Hepsi yapılmak için bekliyorlardı. Uranos’a belli ettirmeden bunları nasıl yapacaktı?
Bu yola tek başına çıkması bile korkunçtu.
Başarabilir miydi?
VOTE VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM <333
+500 OKUMA VE +50 VOTE OLURSA YB GELİR.
SEVİYORUM SİZİ.