büyümek

119 13 2
                                    

Büyümek.

Kimisine göre çok zor, kimisine göre çok kolay bir kelimedir ama çoğumuz için acılı olduğu söylenebilir. Büyümek, aslında çok güzel gözüken ve kokan lezzetli bir kumpir gibidir, bir kere aklınıza düştü mü hep canınız çeker ve yemeye başladığınızda da bir taneyle duramazsınız. Siz erimiş kaşarla sıcak tereyağlı patatesin tadına varırken midenizin alabileceğinden çok yediğinizi fark etmezsiniz. Ve sonuç, günler süren mide ağrısı ve kendinize kattığınız fazladan kilolar olur.

Yapılan diğer eylemlerin tersine büyümek yalnız yapılır. Sevgiyle, acıyla, endişeyle büyüyebilirsiniz ama yanına bir özne getiremezsiniz. Gerçekten büyümek karışık bir duygudur, bazen hayatın çok güzel olduğuna karar verir, bazen de dünyanın en kötü hayatını yaşadığınızı düşünürsünüz ve tüm bunlar yaşanırken yalnız olursunuz. İster duygusal olun ister duygusuz, gerçekten yalnız olduğunuzu iliklerinize kadar hissettiğiniz bir andan sonra hayatınız eskisi gibi olmaz. Belki bebeklikten, belki de arkasına sığındığınız şeylerin arkasından çıkmanız gerektiğini fark edersiniz. Bu süreçte belki size yardım edecek bir kalkanınız olur, belki o bile olmaz. Korkarsınız. Küçük bir çocukken, büyümek hakkında büyüleyici masallara inandığınız zamanlarda bu kadar korkacağınızı bilemezsiniz. Bilseydiniz, büyümek istemezdiniz.

Büyümek elbette tek bir eşik değildir. Defalarca bu eşikten geçersiniz ve en kötüsü, hayatın önünüze koymayı planladığı tümseklerin ne kadar fazla olduğunu bilemezsiniz. Aramızda doğduğu haliyle kalan yoktur. Hepimiz büyürüz. Bazıları hayatına farklı anlamlar katar, başkalarının hayatlarına dokunur, bazıları daha mütevazi bir hayat sürer ama neticede büyürler.

Sizi en iyi anlayacağını düşündüğünüz insanların sizi hiç anlamadıklarını fark ettiğiniz bir an gelir. Bunu anladığınızda, konuştuğunuz her şeyin farklı bir dilde olduğunu düşünürsünüz. Çünkü siz konuşur, karşınızdakinin sizi anlamasını, dinlemesini beklersiniz. Sözcükler ağzınızdan dökülse de gittiği yerde anlaşılmadığı sürece içinizde birikmekten başka bir şey yapmaz. İçinizde biriktikçe birikir, büyük bir dağ olurlar. Siz yaşadıkça biriktirdiğiniz içinizdeki o küçük dağları taşıyabilme gücünüz sizi büyütür.

Hayatımızda çok kez yol ayrımlarına gireriz. Bazıları, bir kuşun kanadından kopan tüyün havada süzülmesi kadar kolay ve fark edilmedik olur, bazıları da yağmur yağmadan önce çöken kocaman, kara bulutlar kadar iri. Nadir, ama bazı anlarda fark ederiz. O an hayatımızın değişeceğini hissederiz, bundan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağını anlarız. İşin kötüsü, kabullenmekten başka çaremizin olmadığıdır.

Zaman çizgisinde koştururken durup geri gidebileni hiç görmedim. Yolda takılıp düştüğümüz anda oyundan çıkıyoruz. Koşuşturmacamızın arasında yaralandığımızda kendimizi o an tedavi etmemiz beklenir. Hayat beklemez.

Aynı noktadan, aynı nedenden tekrar tekrar vurulamayacağınızı düşünürsünüz. Yanılırsınız. Aynı hayata tekrar düşmek söylenenlerin aksine sadece aptalların yaptığı bir şey değildir. Bazen, kendinizi oldukça sıkı hazırlayıp geldiğini gördüğünüz bir ateş tarafından tekrar yanabilirsiniz. Fazla anlam yüklemeye gerek yok, o an onu karşılayamayacak kadar güçlü değilsiniz demektir sadece...

Kendinizi avutabilir, uyutabilir ya da oyalayabilirsiniz ama büyümekten kaçamazsanız. Küçükken hayalini kurduğunuz bir şey olsa da olmasa da hayatın kumpirini tatmak zorundasınız.

Afiyet olsun. 

kendime konuşmaWhere stories live. Discover now