İlk kez bir ölü gördüğünde 5 yaşındaydın.
Ormanda saklambaç oynarken arkadaşlarından uzaklaşmıştın, onları arıyordun ki birden bir ses duydun. Daha önce hiç duymadığın bir sesti, gerçi çok film izlemiştin bu güne kadar, ne sesi olduğunu biliyordun. Ama bu kadar yüksek çıktığını bilemezdin. Önce nereden geldiğini anlamadın, ses yankılanmıştı çünkü. Sonra bir yönde karar kıldın ve yürümeye başladın.
İlkbahardı daha, hava o kadar da sıcak değildi. Ama sen her zaman terlerdin, hava soğuk olsa bile.
Yine terlemiştin işte. Seni gıcık ediyordu bu. Ama artık alışmıştın. Yürümeye devam ettin. Karşına çıkan bitkiler yürümeni zorlaştırıyordu. Çok sık bir ormandı bu. Oyuna başladığınız yerde sadece ağaçlar vardı ama burada her türlü bitki vardı nedense. Tam adımını atacaktın ki ayağına bir şey takıldı. Yere baktın. Biri yatıyordu yerde.
İçini bir heyecan kapladı. Sonra bir korku. Adam kıpırdamıyordu. Ayağınla dürttün. Yine hareket yok. Etrafına baktın ama kimseyi göremedin. Tekrar yere baktın. Şimdi yerde bir şey vardı. Sıvı bir şey. Siyah. Hayır değil. Koyu bir renk ama siyah değil. Koyu renkleri getirdin aklına. Kırmızı. Koyu bir kırmızıydı bu.
Sonra kokuyu aldın. Aykırı bir koku. Buraya ait değil. Ormanda olabilecek bir koku değil bu. Sonra anladın sıvının koktuğunu. Koku sıvıdan geliyorsa, sıvı adamın başından akıyorsa, demek ki insanlar öldüğünde bu koku çıkıyordu ortaya.
Kokuyu sevmeye başladın. Değişikti. Özeldi. Sanki metal gibi. Metalik. Evet. Biliyordun bu sıvıyı. Daha önce koklamamıştın ama biliyordun. Görmüştün bunu. Neydi bu? Sanki... şeydi...
Kan.