Çok uzun zaman önce, henüz bildiğimiz dünya kurulmamışken Cariadon adında genç bir adam yaşarmış. Bu genç adam en habis şeylerin bile içinde güzelliği arar görmeye çalışırmış. Hayatı boyunca çalışıp kurak bahçesini her şekil ve renkten çiçekle doldurmuş. Ne zaman camdan dışarı baksa yetiştirdği çiçekleri görür ve ot bitmeyen kurak toprakları alnının teriyle çalışıp doldurduğu için kendisiyle gurur duyarmış. Ama her ne kadar gözü bu çiçekli bahçeyi görse de gönlü sadece tek bir kişiyi görürmüş. Öyle bir kadın ki ne zaman bu bahçenin önünden geçse çiçekler kadının güzelliğine dayanamayıp başlarını eğerlermiş. Böylesi güzel olan bu kadının adı Duwies imiş. Cariadon ne zaman Duwies'i görse kalbi sanki bedeninden çıkıp Duwies'e gitmek ister gibi atmaya başlarmış.
Zaman akmış ve Cariadon her gün kedini camın önünde Duwies'in geçmesini beklerken bulmuş. Ama Duwies bir gün bile başını çevirip adamın bahçesine bakmamış. Zaten Cariadon kadının yolunu gözlemekten bahçesiyle ilgilenemez olmuş. Bir gün kadın o yolu kullanmamış. Cariadon akşama kadar beklemiş ama Duwies gelmemiş. Cariadon bu adını bile bilmediği kadını göremeyince gözü bahçesine düşmüş. Çiçeklerin solmaya başladığını görünce koşarak bahçeye inmiş. Gün batımından gün doğumuna kadar çiçekleriyle ilgilenmiş, onlarla tek tek konuşmuş. Güneş doğduğunda bahçesindeki çiçekler hiç olmadıkları kadar canlıymış. Üstelik tüm sokağı hoş bir rayiha kaplamış. Oradan geçen herkes durup bahçeyi seyre dalıyormuş. Cariadon o günden sonra Duwies'in yolunu evinden değil bahçenin içinden gözlemeye başlamış.
Bir gün Cariadon Duwies'in geldğini uzaktan görmüş. Tüm cesaretini toplamış, en güzel çiçeklerinden bir demet yapıp kadın bahçenin önüne geldiğinde ona uzatmış. Kadın bir çiçeklere bakmış bir Cariadon'a. Gülümseyerek çiçekleri Cariadon'dan almış ve yoluna devam etmiş. Zavallı Cariadon bunu iyi bir işaret olarak kabul etmiş.
Ertesi gün bir daha çiçek vermiş. Ondan sonraki gün gene... Böyle böyle bahçesinde çiçek kalmamış. Üstelik Duwies her gün çiçekleri alıp ardına bile bakmadan yoluna devam ediyormuş. Cariadon, Duwies'e bu sefer ne vereceğini kara kara düşünmeye koyulmuş. Ne yapsa, ne verse de kadının gönlünü kazansa imiş? Ne kadar düşünse de aklına bir şey gelmiyormuş. Onu böyle düşünceli gören Blaidd sinsice ona sokulmuş ve ne derdi olduğunu sormuş. Cariadon, kadına ne kadar aşık olduğunu ve nasıl elindeki her şeyi ona sunduğunu üstelik artık ona sunacak bir şeyi olmadığını anlatmış. Blaidd bir az düşünmüş. Bu kurak topraktan tekrar çiçek çıkması için çok zaman gerektiğini, üstelik o kadının aşkını böyle basit çiçeklerle kazanamayacağını söylemiş. Cariadon bunu duyunca üzülmüş ve ağlamaya başlamış. Blaidd ona ağlamamasını, aklına bir fikir geldiğini söylemiş. Cariadon ona aklına gelenin ne olduğunu söylemesi için yalvarmış. Blaidd ona, Gwanwynn adında bir çiçekten bahsetmiş. Bu çiçek senede sadece bir kez açarmış. Ama hiçbir ölümlü daha önce onun gibi güzel bir çiçek görmemiş. Cariadon Blaidd'e bu çiçeğin nerede ne zaman açaçağını sormuş. Blaidd ona bu çiçeğin ruhlar aleminde açtığını üstelik yarın açacağını söylemiş. Cariadon şaşkına dönmüş, ruhlar alemine nasıl gideceğini sormuş. Blaidd bunun kolay olduğunu, kendisinin böyle güçleri olduğunu ve ona seve seve yardım edeceğini söylemiş.
Vakit kaybetmeden, hemen o gece bu iş iyapmaya karar vermişler.Blaidd yalan söylemiyormuş. Gerçekten de Cariadon'un ruhlar alemine geçmesinisağlamış. Cariadon gözlerini kendi bahçesinde kapatmış ama gözlerini açtığında üzerinde pek çok ağaç olan bir göldeymiş. Ağaçlarına köklerine enine öyle yayılmış ki ağaç köklerine basarak ayakta durunca suyun derinliği ancak bir çizme kadar oluyormuş. Cariadon bu siste hiçbir şey göremediğini düşünerek yürümeye başlamış. Yıllarını çiçek yetiştimeye verdiğinden midir yoksa doğuştan gelen bir yetenek midir bilinmez Gwanwyn'in kokusunu almış. Hayatında daha önce böyle güzel bir koku hiç almamış Cariadon. Gwanwyn'in rayihasıyla kendinden geçerek kokuyu takip etmiş. Gwanwyn'i bulduğunda çiçek henüz tam olarak açılmamış. Cariadon çiçeğin açmasını beklerken adeti olduğu üzere onunla konuşmuş, ona şarkılar söylemiş.
Çiçek açtığında bu güzellik karşısında afallamış. Ama aşık kalbi onu tekrar harekete geçirmiş. Çiçeği nazikçe koparmış. Gwanwyn yerinden söküldüğü anda bir uluma duyulmuş. Ağaçlardan birinden bir kurt koşarak inmiş ve Cariadon'un önüne gelene kadar koşmuş. Kurtun tüyleri gece gibi kara, gözleri ise gün kadar ak imiş. Kurt, Cariadon'un önüne geldiği anda Blaidd'e dönüşmüş. Cariadon bu dönüşüm neticesinde korkarak sırt üstü yere düşmüş. Blaidd sırıtarak ona teşekkür etmiş. O olmadan asla serbest kalamayacağını söylemiş. Cariadon ne olup bittiğini anlayamıyormuş. Blaidd ona, Gwanwyn'in kendisinin ruhunun hapsedildiği hapishane olduğunu, yalnızca çiçek açtığı zaman sevgiyle dokunan bir el tarafından koparılırsa büyünün bozulacağını ve tüm güçlerine kavuşabileceğini söylemiş. Cariadon bunun üzerine meraklanmış. Neden ruhunun hapsedildiğini sormuş. Blaidd bunu yanıtlamamış. Nasıl geldiyse öyle gitmiş.
Cariadon tekrar yaşayanların dünyasına geçmeye çalışmış. Ama bunu başaramamış. Ruhlar aleminden geri dönmenin tek yolu hala canlı bir bedenini olması imiş. Ama Cariadon ruhlar alemine geçer geçmez Blaidd onun bedenini yemiş. Cariadon sonsuza kadar ruhlar aleminde kalacakmış. Geri dönmesinin hiçbir yolu yokmuş.
Sadece senede bir gün, bizim dünyamız ve ruhların dünyası birbirine öyle yaklaşırmış ki iki dünya birbiri için görünür olurmuş. İşte o gün geldiğinde Cariadon, Duwies'i her zaman gördüğü yere gider ve kadın da onu görsün diye beklermiş. Gwanwyn'e gelince... Cariadon'un aşkı canlı kaldıkça çiçek de canlı kalmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşığın Zamanı
FantasyAşk için yapacaklarımızın sınırı sevgimizin boyutunu gösterir. Peki ya aşk için yapacağımız şeyleri yapmaya ne kadar daha devam edeceğimiz neyi gösterir.