5

1.9K 175 102
                                    

"Tüm krallıklar sizi konuşuyor Kraliçem." Vidall at üzerindeyken bana bakarak konuştu ama benim tüm dikkatim yoldaydı, Malik hanedanlığının kendilerine ait olan yere gidiyorduk.

"Neden?" dedim buna anlam veremeyerek. Beni konuşmalarının bir anlamı yoktu.

"Bir leydi iken güçlü bir kraliçe haline geldiniz."
Evet ben bir kraliçeydim ama bu güçlü hissettirmiyordu.

"Zayn nerede?"

"En önde olmalı." dediğinde ileriye bakmaya çalıştım ama o kadar çok insan vardı ki hiçbiri belli değildi.

"Onun yanında gitmem lazım değil mi?"

"Hayır." dedi kıstığı gözleriyle yukarıya bakıp.
"O her zaman eve en önde, tek başına gider."

"Sanırım beni anlamadın Vidall." dedim hafif bir gülümsemeyle. "Onun kraliçesi olarak şu an yanında bulunmam lazım değil mi?"

"Hayır." dedi tekrardan bu beni biraz üzmüştü. "Eve geldik ve Majesteleri evine her zaman tek başına girmelidir."

"Saçmalık." dedim atımı biraz hızlandırıp ama o da hızlandırdı, tam yanımdaydı.

"Biz biraz geç girsek iyi olur Kraliçem." ona cevap vermeden etrafı incelemeye başladım sanırım o kadar dalgındım ki etraftaki yeşillikleri, rengarenk çiçekleri görmemiştim.
Zaten önüme baktığımda tek gördüğüm atların bastığı toprağı ezmeleri üzerine havaya yayılan boğucu toz bulutlarıydı.
Bu sebeple etrafımdaki güzellikleri kaçırmıştım, kafamı diğer tarafa çevirdiğimde gördüklerim üzerine gözlerimin büyüdüğüne emindim.

Yaklaşık otuz metre yüksekte şaha kalkmış iki devasa atın bronz heykeli vardı.
"İnanılmaz." dedim heykeli inceleyerek, binaları hatta duvarları bile bulunmayan bir şehrin neden böyle gösterişli bir kapısı olduğunu anlamamıştım.

"Çok güzel değil mi?" dedi Vidall, sorusu üzerine ona döndüğümde bunu bana değil Adrion'a sorduğunu fark ettim.

"Aman ne güzel." dedi gözlerini abartıyla devirip bana biraz daha yaklaşırken.
"Audris." atlarımız yanyanaydı.
"Sanırım Zayn'inle konuşmadın."

"Vakit bulamadım." kaşlarını çattı.

"Beni sinirendirmeye başlıyorsun." dediğinde kalbim korkuyla atmaya başladı.
"Sinirlenirsem sana neler yapabileceğimi biliyor musun?" başımı salladım.

"Biliyor musun gerçekten?" kolumdan sertçe tutması ve saçımın bir kısmını çekmesi üzerine attan düşecek gibi oldum fakat o anda Adrion'ın benden uzaklaştırılması bir oldu.

"Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi Vidall attan düşen ağabeyime atının üzerinden bakarken. Atın üzerinde dengemi tekrar sağladım ve ona baktım.
Adrion elleriyle yüzünü kapatmış ve cenin pozisyonuna bürünmüştü, Vidall'in ona doğrulttuğu kılıcı engellemeye çalışıyordu, bu bende büyük bir vicdan azabı yaratmıştı.

"Hayır." dediğimde etrafın kalabalıklaşması bir oldu.

"Ona zarar vermemi ister misiniz?" Vidall ısrar etti.
"Hayır!" dedim yüksek bir sesle. "Ona zarar verilmesini istemiyorum."
Vidall hoşnutsuz bir şekilde kılıcını ona doğrultmayı kesti ve bu sayede Adrion ayağa kalkıp atına biner binmez bizden uzaklaştı.
Benim hiçbir suçum olmadığı halde yine bana kızmıştı.

"Adrion!" ona seslendiğimde biraz daha hızlandı, burada kan bağımın olduğu tek kişiydi ve onu kaybetmeyi hiç istemiyordum.

Şaha kalkmış o iki heykelin altından geçtiğimizde daha çok şaşırdığım bir şey olmuştu.
Burada o kadar çok insan vardı ki...
En uzaktaki insan sadece bir pirinç tanesi kadar görünüyordu.
Yine çadırlarda kalıyorlardı, bunun sebebini anlayamıyordum, çok fazla insan vardı neden kendi yerlerini inşa etmek yerine daha ilkel şeylere başvuruyorlardı ki?

victory | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin