1.BÖLÜM "Bilinmezliklerin Renginde Boğulmak"

361 95 161
                                    

İzmir gibiyim artık güImeyi AIsancak’ta bıraktım. Aşkı Bornova’da asansör kadar yorgun, Agora kadar yıkık, Eşrefpaşa kadar beIaIı, Basmane kadar vedaIara aIışık, KemaraItı kadar kaIabaIık yaIı kadar cefakar. İzmir gibiyim yani uzaktan ışıI ışıI. Ama asIında yorgun ve her şeye rağmen saat kuIesi gibi dimdik ayakta.

*******

Keşke senin gibi evlat doğuracağına taş doğursaymış o anan. Bir ölemedin gitti. Ölümdem  bu kadar kolay bahsedilebilinir miydi? Ya da insan öz torununun ölmesi dört gözle mi beklerdi?

Artık pekte şaşırtmıyordu bu sözler. Ve ya beni daha derinden yaralamıyordu. Sorunlu çocukluğumu gözlerimle şöyle bir araladığım da buna benzer bir çok cümle teker teker yığılıyordu önüme. O zamanlar kulaklarımı tıkardım zehirli sözleri ile benim canımı yakmasınlar diye lakin şimdiki halime bakıyordum da baya bir yol kat etmişim. Çünkü artık tıkamak zahmetine bile girmiyordum. Alışkanlık diye bir kavram vardı şu son bir kaç yıldır benimsediğim. Daha doğrusu benimsemek zorunda kaldığım. Bir hiçmişim gibi hissettirse de en azından sözlerin can yakıcılığına alışkanlık getirip umursamazlığımı ortaya çıkarıyordu. Şu kalbimde ki tek yara dışın da pekte bir şeyi umursadığım yoktu. Zaten bütün çabalarım o yaranın kapanmaması için değil miydi?

Hasta yaşamım içinde, her defasında canımı yakan bu yaradan başka bir acı hissetmek istemiyordum. Çünkü bir saniye dahi bu fiziksel  olmayan bu yara dışın da başka bir acı hissedersem anneme ihanet etmiş olacağım. Üstelik annemden kalan tek armağan bu ruhumu sömüren derin yara. Yaşamımı ne kadar çekilmez kılsa da asla kapatmayacağım bir yara. Ve kapatmak istemeyeceğim...

Yine konusu açıldığı her aklım mektuba gidiyor. Bedenimde ki ağrıları yok sayarak her gün onlarca iğne yemekten delik deşik olan parmaklarım ile hemen başucumda ki çekmeceye uzandım. İşte benim hayatım o çekmecenin içindeydi. Ölmek isteyeceğim kadar can yakan acılarım, umut etmeyi çok önce bıraktığım umutsuzluklarım, bir son vaat etmese de bıkmadan kuracağım hayallerim ve hayatımın ölene kadar hep bir yanın da daima olacak olan derin yaramın sahibi...

Aşına olduğum elim yavaşça mektubu kavradı ve alarak yine acılarımıza yelken açtım. Çekmeceyi kapatma gereği duymadan, yılların verdiği ağırlıkla artık ilk gün ki kadar beyaz ve sağlam olmayan kağıdı yavaşça araladım.

Nefesimin zar zor alabildiğim şu saatlerde elimde bir kalem yine sana yazıyorum güzel kızım.

Kızma bana ama bu sefer seninle son dertleşmem olacak sanırım. Belki de olmayacak ama bu sefer gerçekten kötüyüm. Ama asıl canımı yakan bedenimde ki yaralar değil bi tanem. Asıl yara nerede biliyor musun? Tam, tam şuram da. Ufacık bir bebeğin içimde yaşadığını öğrendiğimden beri sol tarafımda çok derin bir yara var. Yıllardır omuzlarımda olan yüke bir ton daha ağırlık yapan bir kuvvet...

Hayatım son demine yaklaşırken artık günlerim son günlerden, gecelerim normal gecelerden daha kısa. Bu günlerde tek sığındığım liman sensin kızım. Aslında seni öğrendiğimden beri sığınabildiğim tek limasın. Daha bugün bir ultrasyon görüntünü gösterdiler bana. Daha ufacıksın. Çok küçüksün. O an anladım biliyor musun? Bu ufacık bedenin ile yaşamının da benim ki gibi olacağını. Oysa ben sadece bir kaç yıldır çekiyordum bu hayatımı yok eden hastalığı. Ama sen. Sen daha o ufacık bedenin ile bu hastalığa doğduğun andan itibaren savaşmaya başlayacaksın.

Yarım ve YalnızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin