Pinokyo

223 56 21
                                    

"Sessiz şarkıları bağırarak söylemek bizimkisi. Dizelerin nefes alınan kısımda yutkunmak. Neden mi mutluyum? Git dediğin zaman ki mimikler yerindeler, gözlerin, gözlerin hep aynı kalmış, ellerin hâlâ küçücük.
    Düşün, unut dediğin dudaklarının tonu aynı, en çok da güzel olman. Hatırladın mı yıllar önce dediklerimi sana "Bana güzelsin." demiştim. Hâlâ  güzelsin, fazlasıyla ancak artık bana olmaz.
  Ve ismin Deniz, ismin kadar hızlı hayat, akıp gidiyor. Bir tutam rüzgarla savruluyoruz. Ben bir denize savruldum Deniz, başka bir denize.
Başka eller tuttum, nice lisanlar ögrendim, kadınların dilini seninle öğrendim ben pek kolay gelirdin, çözerdim dilini tıpkı ana dilimdin benim ancak ismin Deniz, ismin... Bizi rüzgarlar savurdu, ismin kadar duru bir yol değildi gittiğim, gittiğin yol. O küçücük ellerini bıraktım ben senin ve başka bir eli hatta dört eli aynı anda tutuyorum. Evet, biri evlendiğim kadının öteki kızımın elleri."
  Göz yaşları aşağı doğru yol alıyordu. Deniz'di adı Deniz. Zaten ismi kadar doluydu şimdiyse göz yaşları taşıracaktı içindeki denizi. Arkasını döndü ve gidiyordu. Aklı işlevsiz, yüreğiyse yangın yeriydi.
İçindeki deniz yetmeyecekti söndürmeye aklı aynı seneryoyu hatırlarıp kalbini yanlışa götürüyordu. Aklı bu sahnenin bittiğini kabul etmiyordu. O -Murat- evlenmeden önce söylenen sözlerdi ancak aklı bu noktada kabiliyetsiz gibi davranıyordu. Aklı gençliğindeki cümlerlerini şöyle tekrarlıyordu:

"Bak ayrılamıyoruz işte. Biz aynı gök yüzünün iki uçurtmasıyız. Zorluklar var biliyorum. Rüzgarlar var ama bu daha çok dolandırıyor bizi birbirimize. Ve daha da düğümleniyor iplerimiz. Ayrılmamız bi o kadar da imkansızlaşıyor böylece."

   Aynı filmi milyonlarca kez izlemiş gibiydi.Ama bu sadece fragman, filmi izlemedim. Böyle düşünüp yol almaktı onunkisi oysa bilmiyordu  fragmanda sadece filmin dikkat çeken kısımları işlenir. Acısı sadece fragman için olmayacaktı elbet. Onun sadece fragman kısmından haberi vardı. Ayrıntıları bilmiyordu, film hiç başlamamıştı.

(Kasım 2016)
Bir mesaj tüm hayatınızı alt üst etmeye, yılların düzenini bozmaya yeter mi?
       
     "Gözlerim..." sızlanarak uyandı Deniz. Gözlerini ovalayıp telefonuna baktı. Ellerini mesaj simgesine kavuşturdu. Beğeni ve takip isteklerinin arasından mesaj butonunu sıyırıp tıkladı.
  
      Naber vs.yle başlayan sözleri bir anda daha doğrusu bir kelimeyle daha dikkatli okudu. "Murat". Gözleri aynı mesajı onlarca kez okudu. Deriz ya "Onlarca kez okuduğumuz mesajlar var, malzeme olsa aşınacak." Tıpkı buna benzemişti onunkisi.
Susutu, kilitenmişti elleri. Murat'la ilk konuşmaları geldi aklına. Aklı bir çocuğun aynı oyuncaktan oynamayı bıkmadığı gibi aynı düşünceleri tekrar tekrar canlandırıyordu. 5 yıl önceden kalanlar sürekli zihinde tekrarlanıyordu:

  Öğretmen: Adın ne? Babanın adı, annenin adı? Tanıt bakalım kendini.
-Mu...
Arkadan gelen ses susturmuştu o gün Murat'ı.
-Babasın adı Geppetto öğretmenim, kendi adı da Pinokyo.
-Şşş, ne diyorsun Berk!
-O bir hırsız öğretmenim üstüne üslük yalancı da.
İlk ağlayışıydı Murat'ın, ilk göz yaşları. Öğrenciler dağılmak üzere çıkarken, yanına gittiğinde tanımıştı onu. O gün başlayan içindeki kıprtıları tüm yıl susturamamak, şimdi hala ona ait bir şeyler taşımak içinde....

    Kafasını telefondan kaldırdı, hızla yerinden kalktı. Unutacaktı beş yıl olmuştu. Unutacaktı, zorundaydı... Bunca yıl sonra tekrar olamazdı ayrıca aralarında onarca belki de yüzlerce kilometre vardı. En son babasının mesleği için gittikleri İzmir'den, İstanbula'a gittiklerini biliyordu. Deniz ve ailesi için sonrası ise mechuldü .

Hazırlandı ve aşağı indi kahvaltı sofrasından bir peynir alıp ağzına attı. Tüm yolda Murat'ı düşledi. Cevap vermeli miydi? Vermemeli miydi?
Bunları düşünürken okulun kapısına çarpmak üzereyken ani bi hamleyle geri adım attı ve okula ulaştığının artık farkındaydı.

Zincirli UçurtmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin