Günümüz \ 1 Nisan Salı
" Alo ? Dilan ben İlayda. Hastanedemisin." hızlı hızlı konuştu ilayda. Sahaya yetişmeli ve oyunu başlatmalıydı. Dilan onun bu telaşına şaşırmış ama belli etmemeye çalışarak gülümsemişti. Tane tane cevap verdi " Hayır cano piskoloji dersine yetişmem lazım niye sordun" ilayda cevabından sonra duraksadı. Birşeyler anımsıyormuş gibi hissetti. Cano kelimesinin bi anlamı yoktu. O kelimeyi hicte kullanmıştı. Nedense bu kelime ona garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Dilanın cevap vermediği için yakaran sesini takmadan telefonu kapadı. Arabasına ilerledi. Geç kalıyordu ve ilk kez umrunda değildi. Birşeyler amımsıyordu çünkü. Bugün ilk kez birşeyler hatırlar gibi hissetti. Sadece hissetmişti. Yine hatırlayamamıştı. Aslında şu iki ay içinde sadece o rakamı ve bu kelimeyi garipsedi. Arabanın koltuğunda biraz düşünmeye karar verdi. Bu olanlar kaderin ona bir oyunuydu. Fakat daha 18 iken sahip olduğu tüm Anıları kaybetmek canını yakıyordu. En değerli şeylerini, sevdiklerini hatırlamamak...
Garip hissettiriyordu. Elini başına götürüp ovuşturdu. Belki hatırlayabilirim diye düşündü. Ama gelmiyordu. Birtürlü o nalet anıları anımsayamıyordu. Adaletsizce olduğunu düşündü. Bu gerçekten adaletsizceydi. Henüz 18 yaşındaydı ve hayatının en güzel günlerini hatırlayamıyordu. Aklına takılan tüm düşünceleri silip anahtarı kontağa yerleştirdi. Evet geç kalmıştı. Gerçekten her konuda şanssızdı. İki tane kız kardeşi vardı vardı ve o bunu hatırlayamıyordu. Bu kardeşlerden biri hastanede yatıyor ve diğeri ise kendi hayatını kurtarabilmek için deli gibi çalışıyordu. Kendisi ise neden tercih ettiğini bilmediği bir mesleğin içindeydi ve nedensiz yere bırakmak istemiyordu. Orada tanıdığı birtek Ege vardı. Ve birde aptal çocuk Enes. Enes Ünal olanından. Gerçekten onu önceden tanıyormuydum diye düşündü. Gerçekten onu tanıyor olabilirmiydi ? Tam olarak kestiremiyordu. Bir ablası olduğunu bile geçen hafta öğrenmişti. Anayolda hızla ilerliyordu. Yağmur da onunla birlilkte hızlanıyordu. Neden bu aralar bukadar yağmur yağıyor diye düşündü. Kırmıza ışıkta durdu ve camı açtı. Elini camdan uzatıp yağmura dokundu. En duygusal anında bir böğörme sesi duydu. "Hakeeeeeemm Ablaaaaaaaaa.Nabaaaaayyyooon. Heeeeeyy." Cüneytten başkası değildi ve yanında gıcık Enes te vardı. Neden ona gıcık kapıyorum ki diye düşündü. Ve ardından cevap verdi "Sizinle uğraşamam geç kalıyorum ve sizin maçta olmanız gerekmiyormu? Aaaaa canım yaa unutmuşum yedekteydiniz dimi siz. Fakirim yaa." cümlesinden sonra pislikçe gülümsedi. Çocuklarında gülmesi onu şaşırtmıştı. " Canım yağmur var maç iptal. Ama çimlere kırmızı kart vericeksen eğer haftaya görüşürüz." Enes konuşmasını bitirip alayla sırıttı. İlayda önce gülerken oluşan gamzesine baktı Enesin. Sonraysa kendi aptallığına. Utanmıştı ve kapak olmuştu. U dönüşünden karşı yola geçti. O çocuklarla birazdaha kalırsa cinnet geçirebilirdi....
Dilan Aktaş
"Hocam peki ya hastanının sorunları ciddiyse ozaman ne yapabiliriz" soruma karşılık profösör gülümsedi. İlk günden sevmiştim adamı. Kısa bi sessizliğin ardından konuşmaya başladı; " İnsanlar evrendeki en karışık canlılardır. Bazen iyi bazen kötü. Bazense bambaşka ruh halinde olabilirler. Normal hayatta sürekli gülen biri aslında derin acılara sahip olabilir. Yada en ciddi anında kahkaha atabilir. Yani insanlar karmaşık yaratıklardır. Onları çözmek gerçekten çok zordur. " Ciddi problemleri olan hastalara ayrıcalık" diye birşey söz konusu olamaz. Her hastaya aynı koşullar altında bakmalı ve durumuna göre tedavi uygulamalısın" sonunda sözlerini bitirmiş ve sınıfa çıkabilirsiniz gibisinden birşey söylemişti. Çantamı toparlamaya başlarken bir yandanda uğurlu kalemimi arıyordum. Taki bir erkek sesi duyana kadar. "Sanırım bunu arıyorsun. Barış ben sen yenimisin?" kafı kaldırdım ve konuşan kişiye baktım. Haaaass. Çocukken aynı minübüse bindiğim platoniğim şimdi karşımdaydı. Şok olmuş bi vaziyette suratına bakarken ordamısın diye seslendi. Açıkta olan ağzımı kapadım ve konuştum. " Aa evet şey ııııı o benim kalemim yani şey evet ben yeniyim. şeyy öyle işte" kendime nalet ederken biryandanda çoçukla kekelemeden konuşmaya çalışıyordum. Ve sanırım kader artık bize gülümsemeye başlıyordu...
Yazarın ağzından
İlayda hala arabadaydı ve eve doğru ilerliyordu. Kafasındaki sorular beynini kemiriyordu ve başı ağarmaya başlamıştı. Yaşadıklarını kaldıramıyor gibiydi. Hayat ona çelme taktıkça o dostlarını aklına getiriyordu. Söylendi sonra kendi Kendine. " Hayır. Onlar benim Dostum değil. Hiç olmadılar da. Onları hatırlamasamda, onun ismini Bilmesemde biz kardeşiz. Ve sonsuza dekte öyle kalacağız."
Dilansa bu aralar derslerine yoğunlaşmaya çalışıyordu. Sürekli hastanedeydi ve bundan biraz olsun bile rahatsız olmuyordu. Üstelik bugün Barışla karşılaşmış hatta sohbet bile etmişti. Biraz yürüyüp otobüse bindi. Yıllardır yaptığı gibi. 1 saat önce ilk kez derse girmişti ve hayal ettiği mesleğe çok yakında sahip olacaktı. Ve sonra hayal etti bi an. Tuğçenin metro durağında onu beklediğini. Ve birkaç durak sonrada İlaydanın bindiğini ister istemez gülümsedi. Kafasını yanında duran cama yasladı. Ve düşündü 3 yıl önce yaptıkları şeyleri. Dostlarıyla geçirdiği günleri. Güzel siyahımsı gözleri boncuk boncuk yaşlarla dolmuştu. Nekadar da güzel anıları vardı oysaki. İlaydanın onları hatırlamaması ne acıydı. Yada Tuğçenin onu ağlarken güldüremeyecek olması. 9 sınıfta yaptıkları çılgınlıkları düşündü. Eskileri anımsamak ona iyi gelmişti. Hayallerini dahada çok anımsamak için izin verdi gözkapaklarının kapanmasına. Şimdi daha da net görüyordu. Karşısındaydı dostları, ve yine gülüyorlardı. Herzaman olduğu gibi...
23 Mart Cuma
Saat 11:49
Tuğçenin Anlatımı
"Ağzını s*kecem İlayda 4 tane Emek geçti. Nerdesin yaa!!" merdivenden telefonla ilişkiye girerek inen İlaydaya baktım. Ve son birkez daha böğürdüm. Şuan geçip giden Emek metrosuna çevirdim kafamı. Bununla birlikte tam 5 olmuştu. Ve ilayda daha yeni merdivenlerden iniyordu. Dilan gömülü olduğu telefonu cebine tıkıştırıp kırmızı kulaklığını kıvırmaya başladı. Sebebi belirsiz bir mutlulukla gelen İlaydanın karşısında sinirli bir ben ve Dilan vardı. Aralıksız tam 45 dakikadır onu Bekliyorduk ve bu giden emekte 2 tane daş gibi çocuk vardı. Hıncımızı almalıydık dimi. İlayda bizi bile öpmeden karşımıza geçti ve konuşmaya başladı. " Kankaaaağğ. Ağağa Enes dünkü maçta iki gol attı. Vuhhuuuuu. Bağkh bakh allahasen şu datluluğa bak şu gamzeye bak şu şortun ordaki- dur bi dakka oraya bakma. Ora benim. Namahram orası namahram. İhiihilh." önce.bi iğrenerek ve hemen ardından öküzleşerek kıııılasik cevabımızı verdik. "Allah bilani virsin İlayda" kişneyerek biten diyoloğumuzun ardından hayvan kalıbımıza geri dönerek metromuza bindik. Evet metromuz. Babamızın malıya haniğ. 3 koltuktan birini kaptık iki piç cam kenarını kaptı. Bense kenarda kaldım yine. Herkes kulaklıklarını takmıştı. İlayda ise ekranaki Enesin fotorafıyla fantazi yapıyordu. Aslında onun Enesle tanışacağına emindim. Ve dilanında Barışla. Ama onlar maldılar ve kendilerini çirkin görüyorlardı. Ama ikiside bilmiyordu. BENİM İÇİN YERYÜZÜNDEKİ EN GÜZEL KIZLARDI. Onları seviyordum ve onlarla olmak güzeldi. Umarım onlarla ölmekte nasip olur...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Anımsa
Teen FictionÜç genç kızın aşkları, hayalleri, arkadaşlıkları ve daha birçoğu. Bu hikaye üç genç kızın hikayesi. Bizim Hikayemiz...