1

8.3K 210 52
                                    

Kısa, kıvırcık saçları parkeye değerken Linda Frame'e bu durumdan yalnızca rahatsız olma payı kalıyordu. Bacaklarını ters bir şekilde uzandığı koltukta biraz daha yukarı çekti, böylelikle dizleri koltuğun başından sarkıyordu. Başına kan gidip gitmediğinden, açıkçası, iyi olup olmadığından bile emin değildi. Emin olduğu tek şey bu halde elma yemenin ne kadar zor olduğuydu.

Telefonunun zil sesi kulaklarına ulaşınca koltuktan gürültüyle yuvarlanmış ve son görevden beridir zor baş ettiği ağrılarına yenileri eklenmişti. Daha yumuşak bir halı almalısın, Linda.

"Çok konuşma sen!" diye çıkışarak susturdu iç sesini. Yerinden kalktı, elmayı bir kenara fırlatıp telefonuna uzandı. Tahmin edemeyeceği şey ise elmanın, vazonun dar ağzından içeri yuvarlanabileceğiydi. Telefonu omzu ile kulağı arasına sıkıştırdı ve vazoyu aldı. "Evet?" dedi, "Ben Linda Frame."

"Ben de telefonun geç açılmasından nefret ettiğini bildiğin ancak buna rağmen umursamadığın meslektaşın, nasılsın?"

"Merhaba, Gary!"

Garrett gözlerini sıkıca kapattı, elindeki dosyaları bir kenara bırakıp ayağa kalktı. "Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum," dedi, kaşlarını kaldırarak. Linda'nın bunu görebildiğinden emindi. "Hayır, sadece beni ikna etmek için uğraşıyordun," dedi. Yeniden derin bir nefes aldı, konuyu değiştirmeye karar verdi.

"Yarım saat içinde seni ofisimde görmek istiyorum."

"Neden?"

Elmayı avucunun içinde yakaladığında, bir zafer gösterisine hazırlanıyordu ki, kolunun vazonun ağzına sıkıştığının farkına vardı. Garrett konuşmayı sürdürüyordu ve ona odaklanmakta zorlanıyordu. Kendisi haricinde konuştuğu istihbarat ajanlarını, bir de görevin ne ile ilgili olduğuna dair birkaç kelimeyi işitebilmişti yalnızca. "Daha önce çalışmadığın bir ajanla çalışacaksın, ayrıca," dedi, Linda o anda elini kaldırdı ve hızla duvara vurdu. Vazo kırılmış, elma avucunun içinde kalmıştı ve bu haliyle Özgürlük Heykeli'nden hiçbir farkı yoktu. Garrett'ın kaşları çatılmıştı, telefonun diğer ucundan gelen sesleri duyduğunda. "Her şey yolunda mı?" diye sordu. Linda başını salladı ve ardından onun bunu göremeyeceğini fark etti. "Kesinlikle. Orada olacağım. Hoşça kal, Gary."

Garrett son sözlerine karşılık gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendini. Telefonu bir kenara bıraktı. Linda ise evin içinde bir kedi gibi zıplıyor, ajan oluşuna rağmen hayatında hiç kan görmemiş gibi gidiyordu banyosuna. Kırıkların derisinde kalmış olanlarını çıkardı, ardından aynayı kendine doğru çekip içinden sargı bezi ile ilaç çıkardı. Kolunu sararken aklında sorular beliriyordu. Garrett onu kiminle tanıştıracaktı? Justin ve o çoğunlukla birlikte giderlerdi görevlere. Vakit gelir diğer ajanlar da olurdu ancak nadirdi. Justin'den yaşça büyük oluşuna karşın, Linda'nın onunla sağladığı bir uyum vardı ve bu Garrett'ın çalıştığı bölüm için idealdi.

Linda bunun için çok çabaladığı zamanları unutmuyordu ama çoğu zaman, içindeki en farklı hissi bir kenara atamıyordu. Yıllarca, çok iyi bir ajan olarak çalışmıştı. Farklı topraklar üzerinde ve farklı kimliklerde. Yeterliliğinin sarsıldığı zamanlar, evliliğinin sarsıldığı zamanlara tekabül etmişti. Zena Marshall ile tanıştıkları anda, mutlu olabileceklerine inanmıştı, başka bir şey bilemezdi. Kirli bir aynanın sevgisizliğini taşımıştı süreç boyunca. Sonu aynaya saplı baltanın görüntüsüyle bitmişti. Evliliği bitmişti. Orada ya da Zena ile evini hissetmediğine emindi, aslında. Buna rağmen içinde, bir şeylerin özlemi vardı, her seferinde cüretkâr tavrını keskinleştiren ve duygularının konuşmasına fırsat vermeyen... Belki de buydu, çoğu zaman kendisine bir şeyleri daima eksik bırakan ve yine belki, buydu daha iyi bir ajan olmasını sağlayan. Vücudunun ne kadar siluet gibi hissettirdiğini her görevde hatırlıyordu. Yüreği tam ortada susuyor, elleri, gözleri, parmak uçlarına dek bütün bedeni sonsuzlukta kayboluyordu. Kaybolmak. Aslında buydu. Asıl güç buydu. Gitgide daha derinde kayboluyordu. Karşısında duranda kaybolmayı öğrendikçe, dağılmayı öğrenmişti. Dağılmayı öğrendikçe, uyuşmayı. Değişmeyi. Değişmeyi. Değişimi. Farklı bir kanı, farklı bir çığlığı... Gizlenmeyi. Her parçanın bir parçayı uydurduğunu göremiyorlardı. Öfkeleniyorlardı. Öfkelerin kendilerini kör etmesine izin veriyorlardı. Kör gözleri çağılıyorlardı. Göremiyorlardı.

SPYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin