Gözümün önünde dönen, biçim değiştiren, renkli geometrik şekillere bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Bu şeyi kullanmayı ilk denediğim andan beri, her seferinde aynı hayranlığı uyandırıyordu.
Selda Hoca’nın boğazını temizlemesiyle kaleydeskobu gözümden uzaklaştırıp, masadaki yerine geri koydum.
Siz ne sanmıştınız ki?
‘’Hazar, bu gerçekten ciddi bir konu. Dikkatini tamamen bana vermeni istiyorum.’’ Bayık gözlerle karşımda oturan 30 yaşının üstündeki kadına baktım.
‘’Evet, hocam. Tamamen size dikkat kesildim.’’
‘’YGS’de sıralaman gerçekten büyük bir başarıydı ve bizler için umut kaynağı oldu. Tıpkı son denemelerinin sonuçları gibi.’’ Elindeki beyaz kağıda baktı bir süre.
Dün yarım saat erken çıkmış olmana rağmen 76 netin var. Matematik için oldukça iyi bir sonuç bu.’’
Omuz silktim. ‘’Önemli bir şey değil bu.’’
‘’Evet Hazar, hayatını büyük ölçüde etkileyecek bir sınavda ülke 500. sü olman, önemli bir şey. Fakat şu anda bundan daha önemli olan şey, izleyeceğin yolun haritası.’’
Anlamamazlıktan gelerek boş boş ona baktım. Salağa yatmam kızdırmıştı onu. Sinirli bir nefes alarak ‘’Tercih listen hakkındaki düşüncelerinden bahsediyorum Hazar. Daha önceki konuşmalarımızda da bana hedefinin ne olduğundan hiç bahsetmedin.’’
‘’Bu doğal.’’ dedim. ‘’ Bir hedefim yok, olmayan şeyi söyleyemem.’’
Bir süre bana baktı. ‘’Pekala öyleyse.’’
Eğilip alt çekmecesinden bir yığın kağıt çıkardı. ‘’Al bunları. Yarına kadar doldurup bana getir.’’
‘’Nedir bu?’’ diye sordum uzattıklarını alırken.
‘’Bir mesleki eğilim envanteri. Seçimlerine bağlı olarak başarılı olabileceğin meslekleri belirlemende faydası olacaktır. Tabii seçenekleri kendine dürüst davranarak işaretlersen.’’
‘’Teşekkürler.’’ diye mırıldandım. Gerçekten ihtiyaç duyduğumu sanmıyorum.
‘’Çıkabilirsin.’’ dedi. ‘’Yarına formu doldurulmuş şekilde istiyorum.’’ diye ekledi.
Elimde aptal kağıtlarla sallana sallana koridorda yürümeye başladım. Okul, dağılalı yaklaşık yarım saat oluyordu fakat boş değildi. Yatılı öğrencilerin ders çalışması için kütüphane 24 saat açıktı. Yatılıların gündüzcü arkadaşları çoğu zaman onlarla birlikte biraz daha okulda kalıyordu.
Sınıfıma dönünce çantamı toparlayıp anneme okulda ders çalışacağıma dair bir mesaj gönderdim ve bahçeye çıktım. Kimsenin beni fark etmediğine emin olduktan sonra, eski kapının oraya yöneldim. Sarmaşıkların arasına sakladığım gitar kutumu da sırtlanıp ormana doğru ilerlemeye başladım.Açık konuşmak gerekirse, o yabancıyı bir daha göreceğimi biliyordum fakat bunu bu kadar hızlı gerçekleştireceğimi ben bile tahmin etmiyordum. Tekerlek izleri yavaş yavaş yok olsa da gördüğümü bir daha unutmayan tiplerdendim ben. Yolu unutmam pek de olaslılıklar dahilinde değildi.
Ormanla çayırın arasındaki o sınıra vardığımda bir süre orada durup etrafa baktım. Araba hala oradaydı. Bir süre sonra da köpeğin havlamalarını duymuştum zaten.
Adamın evinin etrafında öylece dolanamayacağını biliyordum ama kafamda bir plan vardı. İlerde, çayırın yükseltisinin biraz arttığı bir yerde, küçük bir tepecik vardı. Yavaş adımlarla ilerleyip tırmandım ve kendimi yemyeşil çimenlerin arasına bıraktım. Beyaz okul üniformam kirlenecekti ama kimin umrundaydı ki?Uzanıp en değerlimi kutusundan çıkardım. Tellerinin üzerinde parmaklarımı gezdirirken huzurun bu olduğunu düşündüm. Gitar çalmak benim için gerçek bir meditasyon şekliydi. Kutunun ön tarafındaki gözden müzik defterimi çıkardım. Defalarca karaladığım veya kopardığım sayfaları iyice yıpranmıştı. Yine de hala çok güzeldi benim için. Uzun zamandır bitirmek için cebelleştiğim şarkım üzerinde çalışacaktım. Nereden geldiği bilinmeyen bir ilhamla, dün geceden beri sadece aklıma düşen notaları düşünebiliyordum. Kağıda karalıyor, gitar üzerinde deniyor, tekrar karalıyordum.
Günler böyle geçti. Mayıs aylarının sonlarına gelmiştik. Herkes daha bir telaşa kapılmışken, ben okuldayken, evdeyken, masa başındayken sadece buraya geleceğim anı düşlüyordum. Buraya geleceğim ve beni fark edeceği anın hayalini kurup duruyordum.
Sınavıma çok az zaman kaldığı için annem okulda zaman geçirmeme hiçbir şey demiyordu. Akşam eve vardığımda birkaç test çözüyor, ardından kendimi yatağa atıp boş boş tavanı izlerken buluyordum.Okul idaresi, velilerimize artık okula gelme zorunluluğu olmadığına dair mesaj gönderince ne yapacağımı bilemedim ilk. Artık oraya gitmem için bir bahanem kalmamıştı. Ben de son çare olarak anneme yalan söyledim. Yatılıların hala okulda olduğunu, onlarla çalıştığımda çok daha fazla verim aldığımı söyleyince bir huzursuz olsa da ses çıkarmadı.
Sabahın köründe ormana gidiyor, vicdanım rahat etsin diye biraz test çözüp sonra tamamen gitara veriyordum kendimi.Şarkımı tamamlamak üzereydim. Düzelteceğim bir kaç yer kalmıştı ama bitmiş sayılırdı.
Şarkıyı tamamlamış olsam bile henüz çalmayacaktım. İlk kez çaldığım anın özel olmasını diliyordum ve hayalini kurduğum şekilde gerçekleşmesi için dua ediyordum.
Yine tüm günümü tepede geçirdikten sonra, akşamüstünde eve dönmeye hazırlanıyordum. Gecikmiş bahar yağmurları yağıyordu son günlerde, her yer ıslaktı. Altıma serdiğim ceketimi kaldırıp, biraz silkeledikten sonra üstüme geçirdim ve gitar kutumu sırtlandım. Aşağı doğru inerken, hem gözümün önüne inip görüşümü kapatan kıvırcık buklelerimin hem de yağmurdan dolayı kayganlaşmış otların azizliğine uğradım ve yolun yarısından fazlasını yuvarlana yuvarlana indim.
‘’Hay lanet...’’ diye tısladım acıyla. Başımı çarpmamıştım fakat sol ayak bileğimde feci bir sızlama vardı. Her şeye rağmen hala gözümün önünde olan tutamları nefesimle iteledim ve feryat ettim. ‘’Of lan! Of!’’
Güç bela ayağa kalkarken ayak bileğime ağırlık biniyordu ve küfredip duruyordum. Fakat bir anda ayaklarıma binen ağırlık azaldı, sanki vücudum hafifliyordu.
Pardon, biri kalkmama yardım ediyormuş.
Kafamı çarpmadığım konusunda emin miydim ki?
‘’Seni umursamamayı düşünüyordum -her zamanki gibi- ama çok aciz görünüyordun.’’
Kafamı kaldırdığımda gördüğüm kişi, yüzüne alaycı bir gülüş oturtmuş olan yabancıydı.
Gerçi günlerdir evini gözetlediğim adam ne kadar yabancı sayılırdı ki?
Şu kafa çarpma meselesini bir daha düşünmem lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezilmiş Gelincikler Mezarı (boy x boy)
Ficção AdolescenteDudağının iki kenarının arasına sıkıştırılmıştı tüm acıları. Acıları büyüdükçe, gülümsemesi de büyüyordu.