Bölüm:2 Olduk biz.

88 3 0
                                    

   Tabağımdaki bezelye tanelerini çatalımın ucuyla iterek, tabağın kenarında ufak bir dağ oluştururken babamın sesiyle irkildim. "Neyin var, Asi?" dirseklerini masaya yaslamış, endişeli bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.

Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. "Bir şeyim yok, baba." dedim bıkkın bir sesle. Aslına bakarsanız bir şey vardı. Ama ne olduğunu çözemiyordum. Sadece, kafam dağınıktı işte.

Babam sıkıldığını belli eden bir ifadeyle iç çekti ve sandalyesine yaslandı. "Doğum gününde burada olamadığım için mi üzgünsün?" dedi kaşlarını kaldırarak. Evet, belki biraz olsun buna içerlemiştim. Çocukluğumdan beri pek fazla yanımda olmadığından bu duruma alışkındım. Ama sorun bu değildi, sanırım. Başımı iki yana sallarken gözlerimi tabağıma diktim. "Hayır, baba." dedim. "Cidden, sorun yok."

"Bu hafta sonu-" cümlesini çalan telefon yarıda kesti. Ev telefonlarına ben bakardım. Bu yüzden babam yeni bir cümle kurmaya kalkışmadan önce sandalyemi seri bir şekilde geriye çekip,masadan kalktım. Babam beni büyük bir dikkatle izlerken ahizeyi kaldırıp kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Tatlım?"

"Evet, anne, benim."

"Nasılsın hayatım?" Her  zaman sorduğu sorulardı. Annem için soruların bir önemi yoktu. Verilen cevaplarında, onun için telefonda konuşmanın tek amacı bir şey bildirmekti, ya da haberleşmek. Asla muhabbet kokan cümleler kurmazdı. Bunun, telefonun icat ediliş amacına aykırı olduğunu söylerdi. Evet, annem fazlasıyla tuhaftı.

"İyiyim," dedim düz bir sesle. "Sen?"

"Ah, bende iyiyim bir tanem. Aslında seni aramamın bir sebebi var," dedi heyecanla.  Devam etmesi için "Evet," dedim.

"Yarın Mehmet'le seni akşam yemeğine bekliyoruz, eğer bir işin yoksa, ki umarım yoktur, gelir misin?" sonlara doğru sesini incelmişti. Gözlerim babama kayınca çatık kaşlarla beni izlediğini fark ettim. Konuşmalarımızı duymuşsa, ki bu mümkündü, Mehmet Bey'le olan bir yemeğe gitmemden hoşlanmayacaktı. Ama yine de karar benimdi ve annemi daha sık görmem gerektiğine karar vermiştim.

"Olur," dedim sakin bir sesle. "Gelirim."

"Harika! Akşam yedide." dedi annem ve telefonu kapattı. Telefonun ahizesini yavaşça yerine bıraktım ve masadaki tabağıma uzanıp aldım.

"Henüz yemeğin bitmemişti," dedi babam uyaran bir sesle. Omuzlarımı silkip mutfağa yönelirken "Aç değilim," diye seslendim.

Tabağımdaki bezelyeleri sıyırıp çöpe atarken aklımda yankılanan ismi susturmaya çalıştım. Tabağımı suya tutup, bulaşık makinesine yerleştirdim.  Erez, ne tuhaf bir isim, değil mi?

Su ısıtıcısına su doldurup fişe taktım. Bir kahve içip kendime gelmeye ihtiyacım vardı. Yapmam gereken yaz ödevleri, çözmem gereken testler ve okumam gereken kitaplar... Başka bir şey düşünmeye vaktim yoktu, olmamalıydı.

Kaynayan suyu kahve kupama doldurup, kahveyi içene döktüm ve karıştırdım.  Şekersiz içmeye çalıştığımdan şeker ilave etmedim. Mutfaktan çıkıp odama gitmek için merdivenlere yöneldiğimde babamın salonda biriyle konuştuğunu anladım, normalde telefonları dinlemezdim. Ama içinde adım geçince attığım adımı geri çektim ve salonun kapısına biraz daha yaklaştım.

"Haklısın... Evet, farkındayım... Ama o çok değişti, daha fazla hırçın..." Nefesimi tutup kapıya biraz daha yaklaştım. Daha net duymalıydım. Annemle konuşmadığına bahse girerdim. Ama benim hakkımda bir başkasıyla konuşma ihtimali de oldukça düşüktü.

TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin