Bölüm 3
Kafamdaki ağrıyla gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Beynim yere akıyor gibi hissediyordum. Oflayarak yattığım gri renkli yatakta oturur pozisyona geldim.
Dün olanları hatırlamaya çalıştığımda kendime kızmıştım. Jeon Jungkook'la olan konuşmam aklıma geldikçe utanıyordum. Adama resmen pezevenk demiştim. Yere düşmem de cabasıydı.
İlaç almak için ayağa kalktığımda başım dönmüş ve bir yere tutunma gereği duymuştum. Ellerimi duvara sabitleyerek mutfağa doğru adımladım.
Kendi başıma yaşıyordum bu evde. Ailemin abimle beni eşit derece sevmemesi üzerine kendime ait bir eve çıkmıştım. Dört odası vardı evimin. Her yeri kendi isteğime göre tasarlamıştım; tablolar, halılar, duvarlar...
Bir insanın kendi evini dizayn etmesi oldukça hoş bir şeydi. Grinin tonlarından oluşuyordu evim. Mutfak oturma odası bitişikti ki bu ortama ayrı bir hava katıyordu. Sarı ve mor renkteki tablolar evimin duvarını sarmaşık gibi sarmalıyordu adeta.
Oturma odasına geldiğimde Gri renkli ikili koltuğa yayılmış bir Taehyung görmüştüm. Dün onu buraya çıkarmak için bayağı uğraşmıştım. Taksici bile korkudan parasını alır almaz kaçmıştı. Açıkçası söylemek gerekirse, İçki içip sızmış bir Taehyung çekilmez oluyordu.
Apartmandaki herkesi uyandırdığımıza yemin edebilirdim. Bağırarak müzik söylemesinden tut görünmez varlıklarla konuşmasına kadar her şeyi fiyaskoydu.
Diliyle burnunu yalamaya çalışışı aklıma geldiğinde kendimi tutamayıp bir kıkırtı bırakmıştım.
Mutfağa geldiğimde temiz bir bardak alıp damacananın su pompasına kuvvet uyguladım. Sanırım biraz fazla basmıştım. Bardaktaki su taşmış beyaz zemini ince bir tabaka halinde kaplamıştı.
Burun kıvırdım. Normalde olsa anında temizlerdim fakat bu sefer uğraşamayacak kadar bitkindim. Mutfak dolabından bulduğum ağrı kesiciyi dilimin üzerine koyup suyu kafama diktim.
Odada yankılanmaya başlayan telefon zil sesim baş ağrımı tetikler durumdaydı. Neden değiştirmiyorum ki şu zil sesini, diye iç geçirdim.
Telefona ulaştığımda Taehyung çoktan uyanmış küfür etmeye başlamıştı. Ayağı örtüye takılıp koltuktan düştüğünde gülerek telefonu açtım.
"Alo kimsiniz?" Taehyung'a güleceğim derken kimin aradığına bakmadan telefonu açmıştım.
"Telefon numaram sende yok mu Jimin?" duyduğum ses gözlerimi ve ağzımı kocaman açmama sebep olacak nitelikteydi. Bu babamın sesiydi. O beni aramıştı!
"Şey baba t-telefonum bozukta onda şey oldu." Şaşkınlıktan cümle kurmakta zorlanmış hatta kekelemiştim.
"Anlıyorum, Jimin ben sana diyecektim ki," ne söyleyeceğini düşünüyor gibi bir hali vardı. "aslına bakarsan sana haksızlık yaptığımı düşünüyorum. O yüzden şirketteki bazı projeleri senin yürütmene karar verdim. Ne dersin?"
Şaşkınlıktan nefes alamayacak duruma gelmiştim. Sanki tehlikeli bir lunapark aletine binmiş ve adrenalin salgılayan vücuduma söz geçirmeye çalışıyordum.
Tuttuğum nefesi bırakmıştım. "Olur, yani şey beni düşünmene sevindim, ben... mutlu oldum." Daha fazla saçmalamamak adına çenemi kapatmıştım.
"Bugün işe başla o zaman." Benimkinin aksine gayet sakin çıkıyordu sesi.
Tamam diyeceğim sırada telefonu kapatmıştı. Normalde olsa bunu kafama takardım ama bu sefer umursamayacaktım. Resmen beni işe davet etmişti. Yüzümdeki aptal sırıtmaya engel olamadan Taehyung'un yüzüne baktım.