Multimedya: Elçin
İzmir'in bu sıcak havalarını hiç sevmem. Ben kış insanıyım; soğuğu, yağmuru severim. İzmir'in insanlarını, tarihi değerlerini sevmesem bir dakika bile durmam, duramam burada. Neyseki çalıştığım yer evime pek uzak değildi, ben de ikinci elden aldığım mini motorumla gidip geliyordum. Bu sıcakta uzun yol çekmiyordum.
İş yerime, yani kütüphanenin önüne gelince motoru her zamanki yerine park edip kaskımı çıkardım. Kütüphanenin uzun merdivenlerini ikişer ikişer çıkarak içeri girdim.
"Günaydın Ekrem Amca!" hevesle selam verdim.
Ekrem Amca ne zaman görsem burnunun ucunda duran gözlüğüyle kitap okuyor olurdu. Kitaba öyle dalmıştı ki beni duymamıştı bile.
"Ekrem Amca?" Diyerek kıkırdamaya başladım. Hala duymuyordu beni. Zaten kulakları da ağır duyuyordu. Kendini kitaba kaptırmasıyla birleştiğinde beni duyması imkansızdı. Kafamı iki yana sallayıp raflardaki kitapları düzeltmeye karar verdim.
Burada çalışmayı çok seviyordum. Kitaplarla iç içe olmak işimi sevmemi sağlıyordu. Bu da benim için avantajdı. Yaşıtlarım yazın ailesinin yanına giderken, ben ise kışın daha rahat geçinebilmek için çalışıyordum. Böylece amcamlardan aldığım bursa kendimce katkı sağlıyordum.
Kütüphanenin kocaman bir bahçesi vardı, ne zaman rahatlamak istesem bahçeye çıkar ve biraz kafa dinlerdim. Buraya gelen çoğu insan da benim gibiydi. Genelde öğrenciler gelirdi ve ders çalışırdı. Kitap okuyan kesim çalışmaya gelenlere oranla daha azdı. Ancak böyle bir ortamın olması insanların çalışma ve kitap okuma isteğini arttırıyordu. Bu yüzden Ekrem Amca yıllardır çalışıp biriktirdiği parasıyla bu kütüphaneyi açıp gençlere adeta bir ışık olmuştu, tıpkı bana olduğu gibi.
Raflardaki kitapları türlerine göre düzelttikten sonra elime geçen ilk kitabı aldım ve ben de Ekrem Amca'nın yanına geçerek okumaya başladım.
"Sen ne zaman geldin?" Dedi ağır ağır gözlüğünü çıkarırken.
"Ohoo, ben geleli çok oldu Ekrem Amca. Seslendim ama kitaba öyle dalmıştın ki beni duymadın."
"Öyle mi ya? Hiç farkında değilim."
Kapının açılma sesi gelince ikimiz de gözlerimizi kapıya merakla diktik. Gelen Irmak'tı. Her sabah erkenden kütüphaneye gelir, akşama kadar kitap okurdu.
"Günaydın!"
"Günaydın Irmak, geç bakalım." Dedi Ekrem Amca. Irmak kütüphane kartını uzatıp gösterdi.
"Her sabah ne göstermeye çalışıyorsun ki şu kartı? Sanki tanımıyoruz seni." Dedim. Gülümseyerek rafların olduğu bölüme gitti. Ben de okuduğum kitabıma geri döndüm.
Bir saat sonra kendimi elimdeki ince kitabı bitirmiş olarak gördüm. Şimdi Ekrem Amca'yı anlıyordum işte. Sahi, Ekrem Amca nereye gitmişti?
"Ekrem Amca?" Ses yok. Merak edip kütüphanede tur atmaya başladım. Her rafın arasına bakmıştım ama yoktu. Camdan tek olabilecek yer olan bahçeye baktım. Oradaydı işte, bahçede ağaca yaslanarak uyuyakalmıştı. Ne diye sabahın altısında gelirdi ki buraya adam?
Arka kapıdan bahçeye çıktım. Güneş tam tepedeydi, elimi asker selamı verir gibi kalkan olarak kullandım ve Ekrem Amca'nın uzandığı ağacın oraya gittim.
"Ekrem Amca? Yine uyuyakalmışsın burada." Diye söylenerek omzundan dürttüm.
"Valla rahatım iyi burada. Biraz daha kestireyim ben, sen ilgilenirsin gelenlerle?"
![](https://img.wattpad.com/cover/117629538-288-k385620.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphane Savaşları
HumorO rakip kütüphanenin sahibiydi, ben de sadece bir çalışan. Ayrı dünyaların insanı gibi gözüksek de ikimiz de aynı dünyada yaşıyorduk. Ve bu dünyada sadece biz vardık. Hasan ve Izabel'i saymazsak tabii... Aramızdaki rekabetin bir gün aşka dönüşebile...