...
Mercan bir avuç kor gibi boğazına oturan yumruyu yutkunarak içine itti, başını geçiştirircesine iki yana sallamak dışında tepki vermedi. Veremedi. Ne diyebilirdi ki! Elbirliğiyle açtıkları yaralardan irin sızmayan yer mi kalmıştı?
"İyi geceler," diye donuk bir sesle mırıldanarak yerinden kalktı ve genç adama tek bir bakış dahi atmadan çıkışa yöneldi. Ruhu, ardında bıraktığı adamın kancasına takılmış gibi, ondan uzağa attığı her bir adımda bedeninden sökülüyordu sanki. Bu acıyı daha iyi tarif edebilecek bir kalem henüz dünyaya gelmemişti.
Kendi kendine söven Çelik, aralarında açılan mesafenin büyümesine izin vermeyi reddederek yerinden fırladı ve genç kadının ardından gitti.
"Nereye gidiyorsun?" diye usulca seslenen Çelik genç kadının adımlarının anlık bir sekteye uğradığını gördü. Ancak genç adamın ses tellerinin titreyişindeki yakarış Mercan'ı durdurmaya yetmedi.
"Eve," diye yanıtlayan Mercan omuz silkerek yoluna devam etti. Yorgun adımlarla ilerlerken yüzünde acı bir gülümseme oluştu. İçinde Çelik'in olmadığı dört duvara "ev" demek, bir mezarlığa çocuk parkı demekten farksızdı.
Birkaç uzun adımda genç kadına yetişen Çelik uzanıp kolundan tutarak onu durdurdu. Mercan bu evden çıkmak için binayı ateşe verse bile onun gitmesine göz yumamazdı. Diri diri yanacak bile olsalar izin veremezdi. Bu halde değil, bu kanlı mücadeleden sonra değil.
"Gitmene izin veremem," dedi kısık bir sesle. Aralarındaki kısacık mesafeden genç kadınla göz teması kurmaya çalışıyordu ancak Mercan kapılarını kapatmış, onu dışarıda bırakmıştı. "Kar yolları kapatmış olmalı," diye bir bahane uydurdu ardından. Bu onun için ciddi bir sorundu ancak öne sürebileceği yegane sebep değildi. Mercan'ın gitmemesi için en saçmasından tutun da en dehşetengiz olanına kadar, sabaha kadar bin bir tane olumsuzluk kurgulayabilirdi.
Mercan başını biraz kaldırıp genç adama donuk bir tavırla baktı ancak kesinlikle göz teması kurmadı.
"Burada kalamam."
Çelik tuzağa düştüğünü çok geç fark eden, eli kolu bağlı, çaresiz bir yırtıcı gibi bağırmak, zincirlerini sesinin gücüyle kırıp onlardan kurtulmak istiyordu ancak derin bir nefes alarak kendine hakim olmaya çalışmaktan öteye gidemedi. Yine de tutsaklığı olan genç kadına yanıt verirken ses tonu sertti.
"Yıllarca aynı evde yaşadık, Mercan. Bir gece daha aynı çatı altında kalsak dünya yıkılmaz."
İçinde yaşadıkları dünya değil belki ama genç kadının içindeki dünya yıkılabilirdi. Geceyi beraber geçirip de gidip genç adama içindekileri dökmeden sabaha ulaşabilmek peygamber sabrı gerektirirdi ve Mercan buna dayanabileceğinden emin değildi. Ama ona içinde bulunduğu bu çıkmazı anlatmanın, gerekli itirafları yapmadan anlatmanın, yolu yok gibiydi.
Öte yandan içinde güvenliğine dair en ufak bir endişe dahi uyandırmıyor olsa da genç adamın yolların durumuyla ilgili söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu. Kar, gece boyunca aralıksız yağmıştı. Buraya gelirken yolların ne halde olduğunu bilen biri olarak şu anki durumu hayal etmek onun için güç değildi.
Çelik sabrının sınırlarında gezinerek genç kadının vereceği kararı bekledi. Yüzünün ifadesizliği sinirlerini geriyordu. Bu havada ve o saatte buraya gelmesi bile delilikken geri dönmeyi nasıl düşünebiliyordu ki! Ondan, topukları tutuşmuş gibi kaçmaya çalışmasının nedeni neydi? Bu kadar mı çekilmezdi artık onun için? Ona bir geceliğine daha katlanmak böylesine zor bir hale mi gelmişti?
Genç kadın sonunda küçük bir baş onayıyla kalmayı kabul edip kolunu kurtararak mutfağa yönelince Çelik tuttuğunun bile farkında olmadığı nefesini usulca verdi. Aslında Mercan'ın kalış kararının ardında yatanın bu bahane olmadığını hissetse de hava durumuna minnettardı bir bakıma. Birden kesiliveren konuşmanın devamının gelmesini istiyordu. Mercan'ın suskunluğu onu huzursuz ediyordu. Suskunluk, erkekler için kaçışken kadınlar için gidiş anlamına gelirdi. Çelik, Mercan'ın ondan gitmesini istemiyordu. Onu hayatında nereye koyacağını bilemediği apaçık bir gerçek olsa da yokluğu da kabul edilebilir gibi değildi. Onu kaybetmeyi göze alamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE BUZ
Ficțiune adolescențiİki fani, bir dünya... Yarısı ateş, yarısı buz... Ateşin içinde donan Mercan... Buzun içinde yanan Çelik... İkisi de yangın, ikisi de yıkım...