Dedektifi Adalete çağırmak

107 11 5
                                    

Halsiz bir şekilde yatağında yatan dedektif ölü bir güne daha gozlerini açtı. Kendinden çok sevdiği karısının saçlarını alalı ne kadar oldu? Beş gün. Peki ya, tutukladığı suçluların beraat haberini alalı? Sadece üç gün.

Dedektif kendinden geçiyordu. Dayanamıyordu diğerleri gibi. Katlanamıyordu olan durumlara. Diğerleri hiçbir şey görmezken dedektif her şeyi anlıyordu.

Ve dedektif bir şey daha anladı.  Aptal insanlar dünyanın en mutlu insanlarıydı. Çünkü aptal insanlar aynı zamanda kördü. Hiçbir şeyi görmezlerdi. Bu yüzden hep mutlulardı. Ama zeki bir insan ...

Onun durumu çok daha kritikti. Zeki bir insan her hareketi anlardı ve her hareketin sebebini de. Yapmacık iyilikleri, iyiliklerin altındaki kötülükleri ve daha nice durumu. Bunu anlayan herkes mutsuz olmazdı tabii. Çünkü bazılarında duygu yoktu. Dedektif dışında.

Dedektifin adalet duygusu adaletsizlikten tiksinmesine ve sinirlenmesine sebep oluyordu. Dedektif bir şeyi çok iyi anladı:

Adalet denen o şeyi, hırslı insanların ve duygusal olan insanların hiçbiri sağlayamazdı .

İki ay sonra

Planlarda bu yoktu. Dedektifin karısı ölmeyecekti. Bu bir hata. Büyük bir hata. Bugün dedektif hapishaneden çıkacak ve çıkar çıkmaz karısını kaçıran adamın peşine düşecek.

Olasıksal olarak benden şüphelenmesi sadece yüzde 0.1 lik bir ihtimal. Ben suçluları dedektifin içeri attığı kişiler gibi gösterdim.  Ama ya  benden şüphelenirse? Sonuçta benim üstümde yoğunlaşmıştı ve ben onu hapise yolladım.

Psikolog sayesinde girdi oraya psikoloğun benimle arkadaşlığını sorgulamaya başlasa, benden kesin olarak şüphelenir. Ama şöyle bir detay da var:

Benim katil olduğuma yakini olsa bile , elinde tek bir kanıt olmadığından hapse girmem. Ama beni öldürebilir. Sonuçta karısını benim öldürdüğümü düşünecek. O aptal kadın. Ona zarar bile vermemişken sadece onun gözünü korkuturken dilini ısırıp kopartarak intihar etti.

Sanırım beynimi kaybedeceğim.

Yatağa kendimi atarak derin nefesler almaya başladım. Uzun zamandır öyle çok düşünüyordum ki artık başım isyan ediyor sanki. Daha çok stresten bu isyan. Çünkü her olasılığın olumsuz bir yüzdeliği var. Olumsuz bir ihtimal bile beni strese sokuyor. Her şey mükemmel olmalı .

"Selim?"

Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Çok sevgili karım odaya girmiş bana bakıyordu.

"Ne"

Kabaca verdiğim cevap karşısında gülümsedi. Her zaman ki gibi.

Bir kere bana karşı çıksa , bir kere bağırsa keşke. Hiç değilse o zaman onu evden göndermem için bir sebep olur. Ama yok , sanki ben dünyanın en iyi insanıymışım gibi davranıyor.

"Diyorum ki ,dedektif geldi"

Hızla kafamı ona çevirdim. Hay lanet şeytan,  düşünceye dalıp onu duymamışım. Yavaşça  ayağa kalktım. Derin bir nefes aldım ve onu önümden iterek aşağı kata doğru ilerledim. Merdivenlerden, olabildiğince yavaş inmeye başladım. Hızlı davranırsam endişelendiğimi anlar. Son derece sakin olmalıyım.

Salona girdiğimde dedektifi gördüm. Göz altları çökmüş, sakalları oluşmuştu. Bir yere dalmış düşünüyordu. Boğazımı temizleyerek dikkati üstüme çektim.  Ardından onun yanına giderek elimi uzattım ve gülümsedim.

Siyahlaşmış göz altı torbalarıyla bana baktı.

"Karım nerede?"

Sesi kan donduracak cinsteydi. Ama benim kanım zaten donmuştu.

Elimi çektim ve karşısında ki koltuğa oturdum.

Dirseklerimi dizlerime yasladım.

Öyle bir tepki vermeliydim ki , karısını öldürme ihtimalim hatta bırak ihtimali öyle bir düşüncenin olasılığı bile sanki hiç aklıma gelmemiş gibi olmalıydı.

"Yukarıda."

"Onu hemen buraya getir."

Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Benim karımla ne işin var?"

Durdu. Derin bir nefes aldı.  Ardından sinirle ellerini saçının arasından geçirdi .

"Senin karın değil, benim karım."

Dedi bastırarak .
Biliyorum herhalde gerizekalı. Bunu söylememin tek sebebi o ihtimali bile düşünmemiş olmaktı  İstifimi bozmadan merakla bakmaya devam ettim.

"Karın nerede ki?"

Durdum. Durdu.

Bana baktı ve sustu. Söyleyecek bir şey bırakmamıştım. Şüphesi olsa bile bu konuşmadan sonra bana olan tüm şüphesi onun için yersiz olacak. Çünkü o, ağzımdan en ufak bir şeyin çıkmayacağını benden çok daha iyi biliyor.

Evden gitti.

Arkama yaslandım.

Büyük ihtimalle evine hiç gitmemişti. Eğer gitseydi, oraya suçu attığım düşmanlarını önce araştırırdı. Düşmanlarının olmayan izlerini bile koymuştum.  Çıkar çıkmaz bana gelmesi....

Dedektif asla küçümsenecek bir insan değil.

Ama öte yandan dedektifin evinde ölü bir şekilde yatan karısını görünce, ne yapacağı beni hâlâ meraklandırıyor. Ona gitsem mi? Bir bahane bulsam falan. Ama ortada olursam benden daha da şüphelenir. Burada otursam da benden şüphelenir. Aslında benden şüphelenmesi için bir sebep bile yok. O sadece benim suçlu olduğumu düşündüğü için benden şüpheleniyor. Sezgileri çok güçlü ve en az beyni benim kadar çalışıyor. Öyle bir düşman...

Korkutucu?

Yada eğlenceli.

Hiç kimse bu kadar zekamı zorlamamıştı.

Bir sorun teşkil ediyor. Sorun teşkil eden herkes ölmeli. O da ölmeli. Ama şimdi onu öldürmeli miyim? Karısının ölümüyle psikolojik bir baskı altında olacak. Çökecek. Duygusal destekle yanında olabilirim. Onu yandaşım yapabilirim. Ona düşüncelerimi kabul ettirebilirim. Ve onu kendi yanıma çekip en büyük katliamları işleyebilirim. Böylece herkes benim adımı duyar. Herkes benden bahseder. Herkes insanların ölümü hak ettiğini düşünür. Herkes benim yanıma gelir ve ben güçlü olurum. Benim büyüklüğümü kabul ederler. Tüm dünya beni tanır ve herkes bana saygı duyar. Bu beni yenilmez yapar.

Gülümsedim. Ben yenilmezim.

CİNAYET  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin