11

449 34 18
                                    

Babam bana sıkıca sarıldı, kemiklerimin kırılması an meselesiymiş gibi, özlemle sarıldı.
''Baba, kemiklerimi kırıyorsun.'' Dedim gülümsemeye çalışırken, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi atlattığımı var sayarken. Babam beni kollarının arasından ayırıp yüzüme baktı, uzunca bir süre inceledi ve tekrar kollarını bana sarıp sarıldı.
''Beyinsiz arkadaşım, alt tarafı kızın geldi.'' Dedi Kai. Geldiğimde ona sarılmak yerine burukça gülümsemiştim ve her zamanki gibi kıskançlık damarları tutmuştu.
''Sana ne lan, kız benim.'' Dedi babam birazcık benden ayrılıp koltuğuna dönerken. Ayakta dikilen Kai'ye sarıldım ve gülümsedim.
''Hoş geldin ufaklık.'' Dedi. Ondan ayrılıp boş, siyah, deri koltuğa oturdum ve bir süre sessizliğin içindeki büyük gürültüyü dinledim. Babamın bana kızmayacağını anlamıştım, Kai'de sakin görünüyordu ama benim içimi kemiren sorular vardı.
''Gelme sebebim...'' diyebildim sadece, gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Onu düşündükçe, sesini kulaklarımda tekrar tekrar duydukça ellerim titriyordu ve gözyaşlarım yanaklarımdan yavaşça akmaya başlıyordu. On yedi yaşımda, ilk büyük acımı, en yakınımdan almak bu olsa gerekti; kalp kırıklığı, umutsuzluklar ve güçsüz bir beden.
''Biliyorum Min. Artık üzülme tamam mı? Kwang bir daha seninle görüşmeyecek.'' Dedi babam sesindeki sakinlik bana güven verirken. Yanaklarımdan yaşlar süzüldü ama bunlar mutluluk veya rahatlama gözyaşı değildi. Kalbim acıyordu hala.
''Baba, canım çok yanıyor... Ben... Ne yaparsam yapayım o yarayı bulamadım ve... Ve... Çok korkunç. Fazla acı dolu her yanım. Yaşayamayacakmışım gibi hissediyorum.''
Gözyaşlarım yanağımdan umutsuzca geçip giderken babam ayaklanıp ellerimi tuttu ve yanağımdaki yaşları sildi. ''Biliyorum meleğim. Bir zamanlar bende öyle hissetmiştim. '' dedi ve ceketini alıp ayaklanarak beni şaşkın bir şekilde orada bıraktı. ''Kai, şirket sana emanet. Ben kızım ile güzel vakitler geçireceğim.''
Beni zorla da olsa ayağa kaldırıp arabaya kadar sürükledi. Babamın gücü o kadar fazlaydı ki, birinin beni durdurması için on tane büyük adamla gelmesi gerekebilirdi. Ön tarafa oturup kemerimi bağladım ve babam radyoya dokunmadan telefonumu bağladım.
''Hile yaptın.''
''Hayır baba. Senin eski şarkılarını dinlemek çok sıkıcı.'' Dedim ve telefonumdaki en özel parçayı açtım.

Acımı bitirecek misin?
Hayatımı alacak mısın?
Beni kanatacak mısın?
Beni kurutmak için asacak mısın?
Ruhumu alacak mısın?
Gece yarısı yağmurunda?
Ben parçalanırken?
Ben giderken...

Şarkıya yavaşça eşlik ederken, babam Han Nehri'ne doğru arabasını sürüyordu. Dikkatini dağıtmak istemesem de babamın yüzünü inceledim; kırk yaşına yakın olmasına rağmen henüz bir tane bile kırışıklığı yoktu, sivri çenesi her ne kadar göz korkutsa da içinde bir melek yatıyordu. Yolu izlemeye devam ettim; çevredeki insanların kimi iş yerlerine koşuşturuyorlardı, kimi çocuklar annelerini abur cubur alması için zorluyordu ve kimisi de sessizce anne ve babalarının işlerini halletmesini bekliyordu. Birkaç genç kız bir banka oturup aynı kitabı okuyorlardı, birkaç erkek basketbol topunu sektirerek ilerliyorlardı. Her insanın derdi ve yaptıkları ayrıydı.
''Baba nereye gidiyoruz ki?'' dedim şarkıya eşlik etmeyi bırakarak.
''Güzel bir hikâyenin başlangıcına.'' Dedi ve bir daha konuşmadı.

Güle güle...
Gittiğim zaman özleme beni.
Güle güle...
Çünkü sen etrafta olmayışımın kahrolasıca nedenisin.
Güle güle...
Özleme beni gittiğim zaman...
Güle güle...
Çünkü sen etrafta olmayışımın kahrolasıca nedenisin.
Etrafta olmayışımın kahrolasıca nedeni.
S*rtük sen etrafta olmayışımın kahrolasıca nedenisin.

Eskimiş bir parktaydık, çevresinden birkaç çocuk vardı sadece. Kaydırakların ve salıncakların rengi solmuştu, ağaçlar ise kocaman olup çevreyi kapatmışlardı. Babam elimden tutarak beni salıncağa oturttu ve yavaşça sallamaya başladı.
''Burası, büyük bir hikâyenin başlama yeri meleğim. Senin ile yakınlaşmamı sağlayan yer, anneni geri döndürdüğüm yer.'' Dedi babam salıncağı birazcık daha hızlı sallamaya başlamışken. ''Annenin kalbini kırmıştım, seni ise sevemiyordum o zamanlar. İçki ve sigara kullanıyordum ve berbat bir haldeydim. Anneni kaybetmiştim, seni kaybetmiştim. Anneni zorla ikna edip kendimi affettirmek için bu parkta buluştuk ve ben seni ilk defa kucağıma alıp sarıldım. O kadar güzel kokuyordun ki, tarif edilmesi en zor duyguydu benim için o zamanlar. Annene çok benziyordum küçükken, huyun bile annendi. Bana Bane derdin. Bana gülümsemiştin ve o zaman annen gibi seni de bırakamayacağımı anladım. ''
Yanımdaki salıncağa oturmuş bir şekilde beni izliyordu.
''Kwang'ın sana yaşattıkları ve o an seni koruyamamam canımı yaktı meleğim, annen birkaç gece bana sarılarak ağladı ve o an sadece Kwang'ı ortan kaldırmak istedim. Ev sen yokken o kadar boş geliyor ki; seni büyüdüğünde bile evlendirmeme kararı almama sebep oluyor.'' Dedi ve güldü, gülümsemesine karşılık verip salıncaktan indim ve babamın önünde durdum.
''Lunaparka gidelim mi? Sonra da anneme sürpriz yaparız.'' Dedim. İçimi ısıtan geçmiş hikâyesine gülümsemeden edemiyordum, pişmanlıkları olsa bile bizden kopamayan yufka yürekli babam.
Elimi tutup lunaparka gitmek için harekete geçtik, yalnızken olduğu gibi düşünceli değildim. Çünkü arkamda beni destekleyen büyük bir ailem vardı.

--

Eve vardığımızda yorgunluktan ölüyordum ama anneme aldığımız büyük ayının arkasında saklanmadan ve gülmeden de duramıyordum.
''Hunniem... Bu da ne?''
Annemin şaşkınlık içindeki sesini duymamak elde değildi, ağzımı kapatıp kahkaha atmamak için kendimi sıktım.
''Min, yıllardır evliyiz hayatım. Sana sürpriz yapmak istedim.'' Dedi babam sakin bir şekilde.
''Minah'ı arıyorum ama öğleden beri telefonuna ulaşılamıyor, başına bir şey gelmiş olmalı.'' Dedi annem. Sesindeki endişe kalbimi yok etmek istermiş gibiydi ve yavaşça büyük ayıcığın arkasından çekilip anneme sarıldım.
''Min...'' sesi titremişti. Ağlıyor olmalıydı.
''Merhaba anne.''

Evlilik Oyunu 3 ✔| MinahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin