Sakın Ses Çıkarma

178 20 34
                                    

 Satırlarıma başlarken anlatmak istediklerim boğazımda düğümlenmiş, çözülmüyor. Düşlerimde bir yabancının sesi "Yapma, yazma!" diyor. Söylenenler tanıdık geliyor kulağıma ama ses yabancı. Ses var, görüntü karanlık. Yok değil, görüntü var. Görüntü olmasa karanlık olmazdı her halde. Islak zeminde adım sesleri geliyor kulağıma. Koşmuyor da, yürümüyor da, tedirgin adım bunlar. Aklıma inen basamaklar bunlar sanırsam, ıslak demiştim ya. Çünkü her adım ruhumu incitiyor. Canımdan oluk oluk acı akıyor. Acı kaybından deliriyorum. Mum gibi eriyorum. Tepemde bir ateş var, beni eritiyor. Aşk değil o ama- yanan ateş bir başka. Aşk acısı olsa duramazdım her halde. Gidenlerde duramadı zaten oradan biliyorum. Ayrılık? Ayrılık bir farklı. Ayrılık çok soğuk. İnsanın içi ürperiyor, kış mevsiminde çıplak ayakla beton zemine basmak gibi. Oysa ben, kavuşmak değil, hiç ayrılmamak isterdim. Neyse ki istediğim bir şey daha olmadı. Güzel olmadı, yakışmadı, yakıştıramadım kendime.

 Yaşı benzemesin, bir ilişkimle daha bu yaşlarda ayrılmıştık. Ben sonbaharı severim. Sonbahar bana ölümü hatırlatır. Delirmek, ölmekle aynı mıdır? Susmak, konuşmamak geliyor içimden, o gelmiyor gittiği yerden. Yazıyorum, af diliyorum ama o da olmuyor. Sonra susuyorum. Sessizliğimiz can çekişiyor. Anılar? Anılar, yakamdan tutmuş hesap soruyor bana. Uyuyamıyorum. Göz kapaklarımda bir beyaz perde, anılarımız oynuyor içinde. İki kişilik filmde, iki biletle gişe rekorları kırmışız. İzlenme rekorları kırıyoruz, kalp kırdığımız gibi. Kalp kırıyoruz da, rekor mu kıramayacağız?  Rekorun kırıkları kaynıyor, bizim kalbimizin kırıkları kaynamıyor! Zaman geçiyor, zaman geçiyor ama ben senin aklından geçmiyorum. 

 Düşünüyorum, ben ya ben! Düşünüyorum, bir çıkış yolu bulamıyorum. Her insan üzülünce alkol masalarında arıyor teselliyi, ben seni arıyorum, telesekreter çıkıp bana " Aradığınız numara kullanılmamaktadır" diyor. Zoruma gidiyor, zoru sevmiyorum. Deliriyorum galiba. Anlaman için canımı veriyorum, dönüp ardına bile bakmıyorsun. O zaman işte, o zaman anlıyorum.

"Hepimiz, Unutmak ve Unutulmak İçin Yaşıyoruz!" 

  Delirmek ölmekle aynı mıdır? Delirmek sıradan bir ölüm değil bence ölmekse bile.

"Ölüyorum, öldüm!" Dersin ama yaşarsın. Aldığın her nefes ciğerlerine saplanır. Bu dünyadan alacağın vardır, alamazsın. Haraç kesmeye kalkarsın, omzuna çöker hayat senin. "Otur oturduğun yere!" der. Sesini çıkaramazsın. Kendi içinde yaşarsın acılarını, çünkü sevenlerin duymasın seni istersin. Üzülürler. Yavaş yavaş delirirsin. Delirdikçe anlarsın. Bu hayat senin değil. Yaşarsın ama ölürsün aynı zamanda. Ölmek, çözüm sanırsın ama ölmek de meziyet değil. Gözün hep o dağın arkasındakini görmek ister. Bir gün, o güneşi göreceğim umuduyla o karanlıkta nefes alırsın. Sonra bir kadın şarkı söylemeye başlar arka caddede. Sesini duyarsın. Gitmek istersin, yolu bulamazsın. Kaybolursun. O seste olmaz zaman geçtikçe. "Mutluluk, mutluluk!" der birisi. Oh çekersin. O semte geldiğini zannedersin ama yanılırsın. Orası sana göre değil. Kimyanı bozar mutluluk. Alışık değilsin bir kere, sarhoş eder seni. "En iyisi ben karanlık sokağıma döneyim" dersin, onu da yapamazsın. Hayatın başaramamak adına kuruludur senin. Sen başarısızlıklarınla anılırsın. He tabi hatırlayanın olursa. Yaşamak sana göre değildir. "Herkes yaşarken bende yaşayayım" dersin. Yapamadıkça, yaşayamadıkça delirirsin. "Kendine gel" derler, gelemezsin. "E hadi kalkayım ben artık, geç oldu" dersin, gidemezsin. Sen var ya sen! Ne kendine gelirsin, ne gidebilirsin, ne de ölebilirsin. Sen nefes alırsın, yaşadığını zannedersin ve ancak delirirsin. Sonra "Bir şiir yazayım, ilham geldi" dersin. İlham gelir, o gelmez. Bilmemezlikten çok güzel gelirsin. Gelmeyeceğini bile bile beklersin. 

"Başkentte bir tanıdık var

Gözlerinde eski anılar

Yalnızlıktan giydiği örme hırkasında,

Sakın Ses ÇıkarmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin