12

132 10 2
                                    

(Barbara)

Bitirdiğim için mutfağa gitmeyi bekleyen tabağımı ve fincanları derin bir iç çekerek elime aldım. Tanımadığım birine az önce tüm hikayeyi anlatmıştım ve bana yardım edeceğini söylemişti. Hiç bilmediğim bir yerde olmak bile yeterince rahatsız ediciydi zaten. Tabakları ve fincanları elimde zar zor tutarken dirseğimle merdivenin kolundan destek aldım.

"Hey Bieber bende tam seni arayacaktım."

Duyduğum sesle yukarı çıkmayı bırakıp bekledim. Bieber kelimesini duyduktan sonra benden normal şeyler yapmamı beklemeyin zaten.

"Yavaş ol dostum." Zac iç çekti. Söyleyeceği şeyi yarıda kesmişti. Bir an bile beklemeden kapının arkasına geçtim ve nefesimi tutarak dinlemeye başladım.

"Bende sana ait olan biri var."

İstemsizce elimdeki tabak ve fincanlar aşağı düşüp milyon parçaya ayrılırken ağzımdan istemsizce bir inilti kaçtı. Gözlerim korkuyla açılan kapıya kenetlenmişken ben kendimi hareket etmek için zorluyordum. Koşarak buradan uzaklaşmak evime gitmek ve sıradan bir hayat yaşamak neden bu kadar zordu ki. Ama hayır,tabi ki hareket edemeyecektim. İmkansızdı.

Kapı açıldığında bile yerdekileri toplamak için eğilmemiştim. Sadece bakıyordum. Zac'e inanabileceğimi nasıl düşünmüştüm.

"Barbara ne zamandır buradasın?"

Mavi gözlerini benimkilere dikerken geriye doğru birkaç adım attım.

"Yaklaşma." Diye fısıldadım ama sanki birbirimize iple bağlıymışız gibi ben geri gittikçe o bana yaklaşarak mesafeyi açmama izin vermiyordu.

"Yanlış anladı-"

"Neyi yanlış anladım Tanrı aşkına? Eminim Jessica'nın veya Harry'nin adamlarından birisindir. Ve anlattığım tüm şeyler,ah tanrım." Elimle ağzımı kapadım.

"Harry ve Jessica'yla bağlantım yok. Ama Justin'i tanırım."

Şüpheyle kaşlarımı kaldırdığımda koltuğa oturdu.

"Aslında Justin'i herkesten iyi tanırım." Diye tekrarladı.

"Onu neden buraya çağırdın?"

Dişlerimin arasından konuştuğum için tıslama gibi çıkan sesimi hiçe sayıp tekrar telefonunu çıkardı.

Alayla güldükten sonra telefonu bana doğru çevirdi.

"Seninki arıyor."

Ekranda görülen Justin Bieber yazısını görünce karnıma ağrılar girmeye başlamıştı.

"Konuşmak ister misin?" dediğinde gözlerinde alay yoktu. Gayet ciddiydi. Düşünmeden telefonu elime aldım.

"Alo." Dedi karşıdaki ses. Ömrümün sonuna kadar dinleyebileceğim kadife sesini duyduğumda gözlerimin yanmaya başlaması uzun sürmedi.

"Justin.." diye fısıldadım. Boğazımda bir şeyler düğümlenmişti. Konuşmama engel olduğu gibi ağlamama da yardımcı oluyordu

"Lütfen." Dediğini duydum. "Lütfen ağlama,her şeyi biliyorum. Seni gelip oradan alacağım ve beraber kaçacağız tamam mı?"

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp ağlamamak için kendimi tuttum.

"Söz ver."

Cevap vermekte gecikmedi.

"Söz veriyorum."

Konuşmanın sonlandığını belirten sesle beraber gözlerimi kapadım ve derin bir nefes vererek göz yaşlarımı serbest bıraktım.

"Ben.. Özür dilerim. Kendimce en doğru olan şeyi yapmaya çalışıyordum. Justin'i tanırım. Sendende sıkça bahsetmişti. Amacım seni Harry veya herneyse onlara teslim etmek değil. Tam aksine,seni kurtarmak."

Gözlerimi açıp hafifçe gülümsedim.

"Sorun değil. Yardımın içinde teşekkür ederim."

(Justin Bieber)

"Hey Bieber bende tam seni arayacaktım." Dedi telefondaki ses.

"Evet Zac,halletmemiz gereken bir şey var." Diye tısladım Harry'e bakarken.

"Yavaş ol dostum." İç çekti. "Bende sana ait olan biri var."

Tam merak ettiğimi ve ne olduğunu soracakken kırılma sesine benzeyen bir şeyle sıçradım. Zac'in sessizce küfür savurduğunu duyduğumda yine başını nasıl bir belaya soktuğunu düşünerek gülümsedim. Telefonu kapayıp tam Harry'e dönecektim ki Zac'in sesi beynimin içinde yankılanmaya başladı.

"Barbara ne zamandır buradasın?"

Nefesimi tutup telefona biraz daha sarıldığımda O'nun sesini duydum.

"Yaklaşma."

Evet. Barbara oradaydı. Telefonu hızla kapadım ve Harry'e döndüm. Muhtemelen konuşmayı duymamıştı bile.

"Harry." Dedim.

Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Şimdi.." gözlerimi sinirle gözlerine diktim. "Bana burada ne haltlar döndüğünü anlatmak için 3 saniyen var."

Gülümserken dudaklarını alayla büzdü.

"1.."

Cebimden silahı çıkardım ve tetiği çektim.

"2.."

Silahı ona doğrulttum.

"Ya şimdi ya asla Styles."

"Dur." Diye bağırdı ellerini havaya kaldırıp. "Ne bok yediğini sanıyorsun sen? Sakin ol tamam mı?"

Silahı hala yüzüne doğru tutarken devam etmesini işaret ettim.

"Bak,Barbara'yı sevdiğimi biliyorsun. Son zamanlarda tuhaf davranmaya başlamıştı ve bende onu bir doktora-"

"LANET OLSUN BANA DOĞRUYU SÖYLE SENİ ŞEREFSİZ. YEMİN EDERİM Kİ BU TETİĞİ ÇEKMEK BENİM İÇİN HİÇ SORUN DEĞİL."

Kükreyen bir aslan ve karşısında ezilen bir kuzu tablosu çizdiğimize emindim. Ama hiçbiri benim gibi Barbara'yı tanımıyordu. O çok zekiydi ve ben onun şizofren olmadığını biliyorum. Bi-li-yo-rum.

(Ulan göt madem biliyodun neden kızın suratına sen şizofrensin dedin dkdj. Yazar burda susması gerektiğini anladı)

"Neden beni daha önce sorgulamadın?" dedi Harry. Ona ateş etmemden ölümüne korkuyordu.

"Sizin hazırladığınız aptal belgenin sahte olabileceğini anlamak zor değil ahmak."

Silahı indirmeden oturdum ve anlatacağı hikayeyi dinlemek için keyifle bekledim.

***

Duyduklarımla sarsılıp gözlerimi yere dikmişken Harry hala benden özür diliyordu.

"Bak keşke Jessica'ya baştan bulaşmasaydım. Özür dilerim. İkinizdende."

Susmasını işaret ettim. Konuşması sinirimi bozuyordu ve edeceği tek kelime bile kendi ölümüne yol açabilirdi.

Ayağa kalkıp kapıdan çıkmadan önce son kez ona döndüm.

"Sakın bir daha karşıma çıkma. Sakın."

Kapıyı hızla çarptım ve orayı terkettim. Barbara'nın bana ihtiyacı ve benimde bulmam gereken bir sürtük vardı.

İNTİKAM (fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin