Sara

475 32 16
                                    

Sara gergin falan değildi. Yakasıyla oynamıyordu, dişlerini sıkmıyordu, ayaklarını yere vurmuyordu. Dişçiye geldiği için neden gergin olsundu ki? Bunun için korkmayı 9 yaşındayken bırakmıştı.

17.16

Oysa randevusu 17.00'da idi. Bekleme salonu oraya girdiğinde bile kalabalıktı. Hatta oturacak yer olmadığından diş hekiminin yardımcısı olan kız ona bir döner tabure bile getirmişti. Ama getirir getirmez koltukta oturan bir çift kalktığı için Sara'nın oraya oturması gerekmemişti.

Sıkıntıyla ofladı Sara. Hava öylesine sıcaktı ki. Onun için bile. Sara sıcağı çok severdi, güneşi de. Çimenlerin üzerine uzanıp yüzünü güneşe dönmeyi, gözlerini kapadığında güneşin yüzünde dolaşmasını çok severdi. Ama havalar son zamanlarda çok bunaltıcı olmuştu. Serinlemek için pek çok şey yapabilirdi elbette ama sokakta yürürken ya da dişçi gibi böyle kapalı mekanlarda pek fazla seçeneği olmuyordu.

Bekleme salonundaki kendisi dışındaki son kişi de muayene için gittiğinde Sara pencereyi açmaya karar verdi. Pencereyi açınca hafif bir rüzgar terli bedeninde dolaştı ve bu Sara'yı kısa bir süreliğine de olsa mest etti.
Muayeneler kısa sürüyordu. Bu yüzden 17.38'de sıra çoktan Sara'ya gelmişti.

Sara oturduğu koltuktan yere zıpladığında pembe sandeletleri fayanslar üzerinde abartısız bir ses çıkardı. Ama bu Sara'nın, sandaletlerine bakması için yeterli bir sesti. Onları çok beğenerek almıştı Sara. Biraz topuklu ve şirin pembe rengi dışında pek bir özelliği olmasa da sandaletlerin, Sara onlar ayağındayken kendini mutlu hissediyordu.

"Buyrun."dedi yardımcı kadın.
Gülümsedi Sara ve muayenehaneye girdi.

"Hoş geldin."dedi kadın diş hekimi. Adı Susan idi.Orta yaşlarda olmasına rağmen genç görünen bu minyon kadını hep sevmişti Sara. Annesinin liseden arkadaşıydı kadın, bu yüzden küçüklüğünden beri buraya geliyordu.

"Geç bakalım."diye koltuğu işaret etti Susan.

Sara hemen yeşil derili dişçi koltuğuna yerleşti.  Susan ise tuşlara basıyor ve koltuğu uygun yüksekliğe getirmeye çalışıyordu.

Koltuğun yüksekliğini ayarlayınca tepedeki lambayı açtı Susan. Sara'nın gözleri kamaştı. Hemen gözlerini kapadı hatta iyice sıktı. Işıktan çok etkileniyordu, güneşe ilk çıktığında da hep hapşırırdı zaten.

Sonunda gözlerini ışığa alıştırmayı başardığında "Aç ağzını."dedi Susan.
Sara hemen ağzını kocaman açtı. Ağzı büyüktü bu yüzden en yakın arkadaşının dişçilerde yaşadığı sorunları yaşamıyordu. Arkadaşının ağzı çok küçük olduğundan diş hekimi sürekli ağzını açması için onu uyarıyormuş, arkadaşı ise ağzını açabildiği kadar açsa da bu diş hekimine hiç yeterli gelmiyormuş.

Susan tükürüklerini çekmesi için boruyu ve iğrenç ses çıkaran aleti Sara'nın ağzına soktu. Sara önüne odaklanmıştı ve türlü düşüncelere dalmak üzereydi ki aletteki sular yüzüne gözüne  fışkırmaya başladı. Sara gözlerini yummak zorunda kaldı. Suyla birlikte tükürükleri de fışkırıyor muydu acaba?

Sonra gözlerini kapamanın daha iyi olduğunu fark etti. Böyle sırt üstü uzanmışken ve klimalı-evet bu oda klimalıydı- odada uyumak ne güzel olurdu. Zaten mayışmıştı. Acaba uyursam ağzım kapanır da yanlışlıkla Susan'ın parmaklarını ısırır mıyım diye düşündü Sara. Amaan diye düşündü sonra. O aşamaya gelene kadar uyanırım herhalde.

Çünkü uyumak öyle tatlı, ağzındaki iğrenç sesli aletin sesi o kadar düzenli ve ortam öyle serindi ki. Yavaş yavaş kendisini uykuya teslim etmekten ve birazcık kestirmekten bir şeycik olmazdı.

Gözlerini apayrı bir dünyada açacağını bilemezdi ki.

ŞEKER DİYARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin