tanıtım yazmakta başarılı olamadığım için direk 1. bölüme geçiyorum arkadaşcıklarım :-)
1. Bölüm;
'Evet Suho, hava alanına gidiyorum şu an ... Evet yeterli param var... Suho geldiğimizde görüşürüz tamam mı ?'
Telefonunu kapatıp cebine attın. Seni bu derece merak eden arkadaşlarının olması güzel olsa da bazen cidden fazla sıktıklarını düşünüyordun.
Elindeki ağır valizinden şikayet edip dururken boş bir taksinin geçmesi için dua etmeye başladın. Ancak gelen taksilerin hepsi doluydu. Yarım saatlik bir bekleyişten sonra bindiğin takside İngilizce havaalanına gideceğini söyleyip kukaklığını taktın.
Bir saattir yoldaydınız ve artık endişelenmeye başlamıştın. Bu kadar uzak olamazdı değil mi ?
~Geldiğimizde daha kısa sürmüştü sanki ?~
Tam taksiciye soracakken araba durdu. Camdan dışarıya baktığında havaalanına geldiğini anlayıp rahat bir nefes aldın. Ancak bu rahatlığın ne kadar tuttuğunu öğrendiğinde son buldu.
~Neee! Bu cebimdeki bütün paramı vermem demek aishh bileti nasıl alacağım ?! ~
Ne yapacağını bilmez bir halde cüzdanını çıkarıp karşında senden para bekleyen adama baktın. Gözlerini kapatıp titreyen ellerinle parayı adama uzattın ve taksiden inip yanından uzaklaşmasını izledin. İçini kaplayan endişeyle cebinden telefonunu çıkarıp Suho'yu aradın.
' Suho-a bütün pramı taksiye verdim ve bilete verecek param yok!'
O kadar hızlı ve yüksek sesle konuşmuştun ki etraftaki bütün gözler sana çevrilmişti.
-Sen nasıl bir salaksın! Yabancı olmanı fırsat bilip fazla para alacaklarını düşünmemedin mi !
- Hayır aklıma gelmedi...
-Tamam sakin ol ve etrafında koreli bulmaya çalış, koreye döndüğünde ödeyeceğini söyle.
-Tanımadığım biri bana niye para versin ki ?
-Israr et. Dua et de eli bol birine denk gel. Kapatıyorum tamam mı gelince beni ara.
- Yahh Su...
~Biraz önce onun için düşünceli arkadaş mı demiştim !?~
Endişeye kapılmıştın. Suho'nun söyledikleri ne kadar mantıksız olsa da başka şansın yok gibiydi. Havaalanına girdin ve gördüğün ilk yere oturup bir korelinin geçmesini beklemeye başladın.
...
Saatlerdir burada bekliyordun. Önünden şu ana kadar onlarca çekik geçmesine rağmen hiçbirine sormaya cesaret edemedin. Saate baktın. 21.34.
~İki saattir burada mıyım! Aishh yeter ilk gelen korelinin yakasına yapışacağım!~
Ayağı kalkıp beklemeye başladın. Etrafında dönüp dururken koşar adımlarla bilet sırasına giden kişi dikkatini çekti.
~Koreli olmalı!~
Koşarak yanına ilerledin. Bir anda karşısına çıkmanla aniden durup ne var dermişcesine sana baktı.
-Şey...
-Çekil acelem var.
Korece konuşunca iyice rahatladın. Tam gitmek üzereyken önüne çıkıp tekrar gözlerine baktın.
-Üzgünüm ama bana yardım etmek zorundasın...
- Sen kafayı mı yedin ? Niye tanımadığım birine yardım edeyim!
-Başka şansım yok çünkü.
-Banane bundan.
-Bana bilet almadan yakanı bırakmam.
-Bak acelem var tamam mı ? Hemen kaybolmazsan ikimizin de başı belaya girer.
-Umrumda değil, bütün paramı taksiye verdim ve şu an beş parasızım, koreye dönünce ödeyeceğim lütfen..
-Cidden bütün deliler beni buluyor bak belaya bulaşmak istemiyorsan kaybol!
Seni itip yoluna devam ediyor. Sen ise düştüğün yerden kalkıp peşinden koşuyorsun ve önüne çıkıp gitmemesi için kolunu tutuyorsun. O ise yaptığın şeyle şaşkınca sana bakıyor.
-Sana çekil dedim anlamıyor musun!?
-Bak, en azından aynı ülkeli olduğumuz için yardım edemez misin ?
-Ne ? Sen cidden kafayı yemişsin. Yardım felan etmeyeceğim tamam mı kaybol!
-Gitmeyeceğim.
Gözünü senden ayırıp etrafına göz gezdiriyor. Sen ise hala ona bakıyorsun. Gözü bir an için bir yere takılıyor ve gözlerini büyülterek oraya bakıyor. Sen de merak edip başını çeviriyorsun ve yaklaşık 10 metre ötenizdeki size bakan beş adamı fark ediyorsun. Adamlar sana bakıp birbirine bir şeyler söylüyor ve yanındaki çocuğu işaret ediyor. Adamların size doğru koşmaya başlamasıyla şaşkınca karşındaki çocuğa bakıyorsun.
-Lanet olsun !
Bir anda elini kavrayıp koşmaya başlıyor. Etrafınızdaki insanlara çarparak ilerliyorsunuz.
-Yah! O adamlar kim ? Niye bizi takip ediyorlar ?
-Seni yanımda gördüler lanet olsun !
-N-ne olmuş görmüşlerse daha fazla koşamayacağım yoruldum.
-Yaşamak istiyorsan koşarsın.
-Neye bulaştırdın beni böyle !
Cevap vermeden seni sürüklemeye devam ediyor. Sen ise içinde oluşan endişeyle kolunu kurtarmaya çalışıyorsun ama çok sıkı tutuğu için başaramıyorsun. En sonunda senin daha fazla koşamayacağını anladığında köşeden dönüp duvarın kenarına yaslanıyor. Adamlar diğer yöne doğru koştuğunda şaşkınlıktan kocaman açılmış gözlerine bakıyor. Sen de gözlerini yavaşça ona çevirdiğinde hafif sırıtıyor.
-Benim dünyama, hoşgeldin.
Y\N: Arkadaşcıklarımmmmm bu ilkhikayem lütfenn yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin :-)