Trublemaker 2. Bölüm

284 33 5
                                    

Nefes nefese kalmış olan karşındaki adama baktın.  Terlemişti ve saçları alnına yapışmış durumdaydı. Gözlerini büyülterek ona bakmayı sürdürdün.

-Benim dünyam derken..

-Artık seni de rahat bırakmazlar. Benim ortağım zannedecekler

-Kim? K-im beni rahat bırakmıyo?

-Şimdi anlatamam.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra  gözlerini karşındakinden ayırıp önüne baktın.

-Beni niye bulaştırdın ki ! Başıma bir şey gelirse tüm sorumluluk sana ait.

Aniden gözlerini sana çevirip kolunu sımsıkı tuttu. Kolundaki tüm kemiklerin kırıldığına yemin edebilirdin.

-Bıraksana a-acıyor.

-Ben mi bulaştırmışım ?! Bana bak tanımadığın halde karşıma çıkıp bilet isteyen sendin. Seni uyarmama rağmen gitmedin. Karşıma çıkarken belalı biri olabileceğimi düşünemedin mi !? Beni suçlamaya hakkın yok.

-Cidden kolum acıyor!

Kolunu kurtarıp ayağa kalktığın an telefonun çalıyor.

-Bulabildin mi koreli ?

-Kes sesini Suho.

-Ne ne , ne oldu şimdi ?

-Ne olsun ki , arkadaşın başka bir ülkede esir kalıyor, belalı bir adamdan para istediği için onun da başı belaya giriyor ve arkadaşı onu beş saat sonra aramayı akıl ediyor ! Ne olmuş ki !!

-Yah, sakin ol Hyo, nasıl ? Belalı derken ?

-Suho-a sonra konuşalım tamam mı ?

  Telefonu kapattıktan sonra ayağa kalkmış seni bekleyen esmer çocuğu yeni fark ediyorsun.

-Hadi gidiyoruz.

-Ben gelmiyorum. Bir daha seninle görürlerse beni bu sefer hiç peşimi bırakmazlar. Başka bir koreli bulabilirim.

-Burada kalman emin ol daha tehlikleli. Ayrıca bir kere görmeleri yeterli olmuştur merak etme.

-Ne yapacaksın ? Ömrün boyunca yanımda durup beni kim olduğunu,nasıl bulaştığımı bile bilmediğim adamlardan mı koruyacaksın?

-Hayır, aslında umrumda bile değilsin, ama korede yardımına ihtiyacım olabilir. Son sekiz senedir hiç gitmedim. Anlayacağın sadece şu anlık özel korumanım.

-Neyse ne ben gelmiyorum.

-Keyfin bilir o zaman ben de başka rehber  bulurum.

-Tamam tamam geliyorum bekle.

Yerinden fırlayıp öndekine yetiştin. Havaalanına yaklaştığınızda seni acele etmen ve önüne bakarak yürümen konusunda uyarıp saçlarını dağıtıyor.

-Yah! Saçlarımı bozma!

-Şu an nasıl göründüğün düşünmen gereken son şey olmalı. Tanınmaman gerekiyor.

  Saçlarınla yüzünü kapatıp başındaki şapkayı senin başına geçiriyor.

-Senin de tanınmaman gerek.

Gülümseyip hırkasının kapşonunu başına atıyor. Sen de gülümsüyorsun . Yavaşça onun arkasından bilet almaya gidiyorsun. O bilet  alırken sen de içinde oluşan korkuyla etrafına bakınıyorsun. Dikkatini yaklaşık beş metre ötenizdeki siyahlı adam çekiyor. İçinde oluşan korku anlatılamaz

~Bu, o adamlardan biri değil mi ? O da bize bakıyor, ama niye bir şey yapmıyor ki ? Ona söylemeli miyim ? Bi dakka bi dakka nereye kayboldu bu adam?! Bizi gördüğü halde niye bi şey yapmadı ? Aishh nerden bulaştım bu işe ben! ~

Titreyen ellerinle onun kolunu tutup biraz daha yanına yaklaşıyorsun. Başını çevirip " ne oldu " dermişcesine sana bakıyor.

-Sanırım onları gördüm ve gittiler...

Bire şey söylemeden endişeyle biletleri alıp hızlıca uçağa doğru ilerledi. Sen de arkasından koşturuyordun. Koltuklarınıza oturduğunuzda uçağın kalkmasına daha yarım saat vardı. Neler olduğunu merak etsen de tersler diye sormaya korkuyordun. Ancak bir süre sonra merakına yenik düştün.

-Şey... o adamlar niye peşinde ?

-Daha yeni tanıştığım birine anlatacağımı mı düşünüyorsun ?

-Hayır yani... sonuçta ben de bu işin içinde sayılırım ve neden olduğunu bilmem gerekiyo.

-Şimdi değil...

-Şimdi değil şimdi değil ne zaman  anlatmayı düşünüyorsun !

  Sinirlendiğini belli ederek önüne dönüyor ve saçlarını karıştırıp kulaklığını takıyor sen de bir süre sonra uykuna yenik düşüyorsun.

    -Yah! ne zaman uyanmayı düşünüyorsun! İnmeyi düşünmüyorsun heralde !

   Duyduğun sesle kendine gelip uyanıyorsun ve eşyalarını toparlayıp uçaktan iniyorsun, o da arkandan geliyor.

     Havaalanından çıktıktan sonra bir süre Suho'yu aradın ancak göremeyince içinden bir kez daha lanet okudun ona.

-Gideceğim paramı ver.

-Beni belanın içine atıp hiçbir şey açıklamadan mı ?

-Açıklanacak bir şey yok. Sana anlatamam. Paramı ver.

-Yah, şu an yanımda para yok ki

-O zaman seninle evine geleceğim ve bana paramı ödeyeceksin.

-Evime mi geleceksin ? Bilmediğim birine neden evimin yolunu öğreteyim ben, ordan salak gibi mi duruyorum ?

Bir şey söylemeden arkasını dönüyor. Şaşkınca onun gidişini izlerken en azından adını öğrenmen gerektiğini düşünüp arkasından bağırıyorsun.

-Yah! En azından adını söyle.

-Jongin, Kim Jongin.

-Bende Hyo Young, Park Hyo Young.

Arkasından bağırsanda seni duymuyor, ya da sen öyle düşünüyorsun.

~Cidden eli bol biriymiş, parasını almak için diretmedi bile~

•••••••

-Nerede bu anahtar !

Çantandaki her şeyi yere döküp içinden anahtarını buldun.Yere döktüğün eşyalarını toplayıp içeri girdin. Tam kapıyı kapatacakken kapatmanı engelleyen eli fark ettiğinde korkuyla başını yukarı kaldırdın. Şaşkınlıktan büyüyen gözlerini  karşındakinin gözlerinin içine diktin ve  sırıtışını izledin. Ne oldu diyen gözlerle ona bakarken o ise sırıtmasını sürdürüyordu.

Yorum ve okumalar az olursa bitiricem daha yayınlamicam haberiniz olsun.

TrublemakerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin