Yalnızlığın intikamıydı yüzümdeki pişmanlık. Vazgeçmiş,itilmiş ve bir o kadar da yorulmuştum. Her gün aynı şeyleri yapıyor,aynı olaylara gülüyordum.hayat bir bakıma kuklası yapmış esareti altına almıştı beni.Bir zamanlar mutlu yada mutsuz olduğunu unutmuş kendini bir şeylerden soyutlamıştım. Sanki belli bir süreden sonra ne yaşlanıyor neden gençleşiyordum.Yaşamıyor gibiydim. Her gün baş ucundaki saate zamanın donduğunu, akrep ve yelkovanın durduğunu görüyordum. hayatın esiriydim.Gitmek istediğim dünya da kalmış ve esir alınmıştım.Ama benliğimde bu dünya yoktu.Bu dünya için yaratılmamıştım. Bu dünyaya ait olmadığımı aslında zamanla anlamıştım. 6'lı yaşlara kadar ıssız mahalle kenarlarında yaşadım. Kimsenin dost olmaması veya mahallede yapılan çocuk oyunlarında yanlarına almamaları belkide o zamanda bu dünyaya ait olmadığımın göstergesiydi.İtiliyordum.Sadece bakıyor;izliyor ama bir şey yapamıyordum.Çünkü kimse beni istemiyor bana bakmıyorlardı. İlk okul ve orta okul yılları da bundan farksızdı.Sınıfımdaki arkadaşlarımla pek konuşmam yoktu bile.Aşık olduğum erkekler bana bakmıyor, alaycı bir tavırla beni dışlıyorlardı.Ne ilginçtir ki okul hayatım boyunca hep tek başına oturmuştum. Hayat belkide haritamı çizmişti ''yalnızsın be kızım'' demişti bana. ergenliğimde pek farksız değil. Yaşamın çocukluğum da beni asosyalleştirmesi , evden dışarıya çıkmamaya mahkum etmişti.Evdeki hayatım da pek farksız değildi. Yalnızdım.Ailemle de pek konuşmaya girmezdim.Odama girer düşüncelere dalardım. Pis hayatımın pisliklerini temizliyordum. Böyle bir hayat evresi geçirmiştim.Boş, mutsuz,aksiyonsuz ve gereksiz. Belki de ''Neredeyim'' Neden buradayım sorularının cevaplarını aramakla ve hayatın beni dışlamasıyla ölümü beklemem de oynanan oyunun parçasıydı. Peki ben bunu istemiş miydim.Hayatın eseri olmak ve yanlış yerde olduğumu düşünmekle yaşamak.Ve bu rolü istemeden üstlenmek,hakkını vermeye çalışmak.Ve sonuç olarak bir çok sorunun esiri olmak ve hayatta hiç bir şey yaşamadan ölümü beklemek...