Sabah 04.58, Pazartesi
Beş bin parça olan yapbozu bitirmesine birkaç parça kalmıştı. Annesinin verdiği görevi bitirmiş küçük bir çocuk gibi, heyecanlı ve gururluydu. Sanki kalbi göğsüne sığmıyor; önünde duran masaya her an fırlayabilir, yapbozunu bozabilir gibi gümbür gümbür atıyordu. Bunun olabileceğine gerçekten inanıp masadan biraz uzaklaşınca kendi haline gülmeden edemedi Ömer. Uykusuzluğu, mantıksız şeyler yapmasına sebep oluyordu veya böyle varsaymak ona daha huzurlu hissettiriyordu.
Masanın üzerinde duran ve bir avucunu dahi doldurmayacak olan yapboz parçalarını eline aldı. Her birine uygun yeri bulmak yaklaşık olarak bir saatini almıştı. Elindeki yapboz parçaları bittiğinde, içinde kendisinden bihaber büyüyen gurur ile tamamlanmış olması gereken bütüne baktı.
Ancak, tamamlanmış değildi.
Yapbozun tam orda yerinde, masanın "ben buradayım!" diye bağıran, çıplak, ahşap zemini sanki olduğu yerden ona sırıtıyordu.
Hızla yere eğilip tüm odayı aradı. Masanın altını, koltukların arkasını, hatta televizyon ünitesinin çekmecelerini bile... Yoktu. Göğsü, geçen her saniye biraz daha ağırlaşıyordu, kendine olan sinirinin parmaklarının uçlarına kadar ulaştığını hissedebiliyordu. Kasılan parmaklarını rahatlatmak için yumruk haline getirdikten sonra sakinleşmek adına masanın karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Aylardır uğraştığı yapboza hayal kırıklığıyla bakmak içini acıtıyordu. Tek bir parçanın eksikliği tüm işi mahvetmişti.
Yapbozun dağılıp parçaları her yere saçılana kadar oturduğu yerden kalkıp masayı devirdiğini fark edememişti. Oturma odasının ortasında, devrilmiş bir masa ve yerlere saçılan parçaların ortasında duruyor, sanki o kadar parça içinde anımsayabilecek gibi kayıp parçayı gözleriyle arıyordu. Saliseler geçmemişti ki, pişmanlık kendini belli etmeye başlamıştı. Uzun zamandır uğraştığı işi, belki de bulabileceği bir parça yüzünden bozmuştu. Ancak bu odadan çıkmasına imkan yoktu! Yapbozu aldığı ilk gün buraya getirip koymuş, başka hiçbir yere çıkartmamıştı.
Bacaklarının artık onu taşıyamayacağına kanaat getirdiğinde ellerini bacaklarına koyup yere eğildi. Sağ işaret parmağının altında, siyah çok cepli pantolonunun bir cebinde hissettiği sertlik ile hızla ayağa kalktı. Eli ayağına öyle bir dolaşmıştı ki, elini cebine sokabilmek için cebini yırtmak zorunda kalmıştı. Elini cebine attığında içindeki sertliği avucunun içine alıp elini cebinden çıkardıktan sonra derin bir nefes alıp avcunu açtı.
Kayıp parça avucunun içinde duruyordu.
YN: Ufak bir girişle karşınızdayım! Ana karakter olan Ömer Dinçer'in iç dünyasına biraz ısınmanız için önceden böyle ufak bir giriş yayınlamaya karar verdim. Umarım beğenmişsinizdir. En kısa zamanda ilk bölümü yayınlayacağım <3