Müzik sistemine oldukça yakın olan masa, müziğin olduğundan daha kötü duyulmasına sebep oluyordu. Davulun sesi uzaktan hoş gelir, diye geçirdi içinden Ömer. Neden Koray ve Yeliz'e uyup yarın işe gitmesi gerektiğini bildiği halde buraya geldiğini kendisi de bilmiyordu. Yeliz arayıp saatlerce ısrar edince hayır diyememiş, Ömer kabul edince de yeni bir iş arkadaşını da beraberinde getireceğini söylemişti. Son zamanlarda Ömer'in sürekli olan yalnızlığından şikayet ediyorlardı ve bu aklına direkt onu biriyle ayarlama ihtimallerini getirmişti. Hayır, diye düşündü. Böyle bir şeyi ona sormadan yapmazlar ve kızı boşu boşuna umutlandırmazlardı. En azından böyle umuyordu. Masanın üzerinden telefonunu alıp gelen bir mesaj var mı diye kontrol etti. Bir mesaj vardı ancak bu ne Yeliz'den ne de Koray'dandı. Kız kardeşi Öykü'dendi.
"Geç mi geleceksin? Uyumak için seni bekleyeyim mi?"
Kardeşine beklememesine dair kısa bir mesaj attıktan sonra telefonunu tekrar masaya koyacakken ona doğru yürüyen Yeliz'i gördü. Siyah saçlarını dalgalandırıp açıp bırakmış ve vücut hatlarını belli eden siyah, göğüs dekolteli bir elbise giymişti. Ömer'e yaklaştıkça Yeliz'in yüzündeki gülümseye büyüyordu. Ayağa kalkıp çocukluk arkadaşını öyle karşıladı Ömer. Yeliz, ayağındaki siyah platform topuklu ayakkabıları sanki birer spor ayakkabıymış gibi kullanıyordu. Arkadaşına doğru kalabalığı yararak koştuktan sonra kollarını giydiği uzun topuklulara rağmen kendisinden hala bir kafa daha uzun olan Ömer'in boynuna doladı.
"Seni çok özlemişim!"
"Aynısını söyleyemeyeceğim. Nefes alamıyorum."
Ömer, gözlerini açtığında Yeliz'in arkasında duran Koray'ı ve tanımadığı, kendisiyle hemen hemen aynı yaşta olduğunu tahmin ettiği adamı gördü. Dikkatini ilk çeken şey, çekik gözleri ve makyajıydı. Muhtemelen Asyalıydı. Koray'la da ufakça sarıldıktan sonra soru dolu olan gözleriyle beraber Yeliz'e döndü.
"Bu Matthew, bu da Ömer."
"Lütfen Matt de,"
Düzgün Türkçesi Ömer'i şaşırtmıştı, tek kaşını kaldırıp adamın uzattığı sol elini her ne kadar ters gelse de sol eliyle sıktı. Matthew fark etmiş olacak ki, "Pardon ya," dedi. Samimi Türkçesi ve mimikleri Ömer'in yüzündeki gülümsemeyi iyiden iyiye genişletmişti. Sol elini çekip sağ elini uzatınca onu sıktı. "Solağım da, bunu her zaman yapıyorum."
"Sorun değil."
Yüksek sesli müzik yüzünden bağırarak konuşmak pek hoşuna gitmiyordu Ömer'in. Bu yüzden alt kata inmeyi önermek daha mantıklı olacaktı.
Ömer tam alt kata inmeyi teklif edecekken Koray, Ömer'in oraya doğru inen merdivenlere uzattığı kolunu yakalayıp, kolunu omzuna attı. "Katılıyorum!"
*
Alt kata indiklerinde Koray, Ömer'i köşedeki masalardan birine doğru sürüklemişti. Yeliz ve Koray'ın aksine işten sonra direkt buraya gelmek zorunda kalmıştı. Ömer'in mesaisi onlardan iki saat sonra bitiyordu.
"Buraya gelmeden önce Yeliz'e Matt'in ondan daha iyi makyaj yaptığını söyledim."
Koray'ın gülmekten gözleri kısılmıştı. "Tepkisini görmeliydin. Ne dediğimi idrak eder etmez gözleri bir anda büyüdü ve anlamadığım birkaç terimle kendini açıklamaya başladı."
Ömer omzunun üzerinden arkalarından gelen Matt ve Yeliz'e baktı. Bir şey hakkında derin bir sohbete dalmışlardı, ne olduğunu merak etmekten kendini alamadı. Daha sonra Yeliz Matt'in siyah gömleğinin bir düğmesini daha açıp omuzlarını düzeltince tüm dikkatini tekrar Koray'a çevirdi. Matt gayet yakışıklı bir adamdı, Yeliz'in de makyaj yapmasını hiçbir zaman anlayamayacağı gibi onunkini de anlamayı pek beklemiyordu.