Güneş, çam ağacının altında, yosunlaşmış kısma oturan (ki bu yönün kuzey olduğunu gösteriyordu) gencin yanık tenini daha da çok yakmaya çalışıyor, ama çam ağacının uzun kolları buna engel oluyor gibiydi. Genç, dinlediği müziğin içindeki ritmi yakalamış, o ritim sanki tüm vücudunu ele geçirmiş gibi, hem kafasını sallıyor hem de sağ eliyle yeni bir ritim tutuyordu.Güneşin merkezinde seni arıyorum.*
Bir hap içtim ama uyuşmamı sağlamadı.
Gözlerimi kapatınca senin yüzünü görüyorum.
Ama "seni" nerede bulacağımı hiç bilmiyorum."Hey, beni duyabiliyor musun?" Taehyung birisinin
-hatta Jeongguk'un- ona seslendiğini sol kulağından çıkan kulaklık ile yeni anlamıştı. Jeongguk ona doğru eğilmiş, biraz destek almak için sağ elini ağacın yosunlu kısmına dayamış, Amerikan futbolu formasıyla ona bakıyordu.Jeongguk'un doğuştan gelen bir sportif yanı vardı koşma, atlama ve diğer fiziksel aktiviteleri mükemmel bir çeviklik ve hızla yapıyordu. Böylelikle fazla bir efor göstermeden hem Koç Choi'nin gözüne, hem de takıma girmeyi başarmıştı. Jeon Jeongguk atak takımının yıldız oyuncularından biriydi. (Onu tanımayan biri yolda görse asla ama asla ona velet muamelesi yapmaz aksine ondan korkardı çünkü Jeon'un vücudu inanılmaz derecede kuvvetli ve yapılıydı.) Böyle giderse üçüncü sınıfa bile kalmadan oyun kurucu olabilirdi.
Bu ay Daegu Lisesi ile maçları vardı ve Koç, oyuncuları çok sıkı bir antrenmandan geçiriyordu. Okul gününün yarısından fazlasında antrenman yapılıyor, çok az bir süre oyuncular molaya çekilebiliyorlardı. (5 dakikalık su içme ve tuvalet izni hariç) Kalan sürede Jeongguk Taehyung'la beraber okulda turluyor, sohbet ediyorlardı.Jeongguk'un yüzünü birkaç saniye inceledikten sonra Taehyung'un dikkatini, yüzündeki(gözlerinin birkaç santimetre aşağısı) siyah dikdörtgenimsi çizgi boyalar çekti. "Rambo'ya benzemişsin" dedi Taehyung. Jeongguk daha şaşkın bir ifadeyle. "Ne?" diye cevap verdi. "Hey, iyi anlamda mı kötü anlamda mı?" Taehyung başını sallayarak, "Dostum, Rambo'dan bahsediyoruz. Ne kadar kötü olabilir ki?" Jeongguk Taehyung'un söylediğine gülerek yanına oturdu. "Hiçbir şey için yaşa ya da bir şey için öl "* dedi Taehyung Sylvester Stallone*'u taklit ederek. Jeongguk, Taehyung'un taklidi üzerine samimi bir gülüş bıraktı. Taehyung sanki birşeyi yeni hatırlamış gibi Jeongguk'un omzuna sol koluyla vurdu. "Koç erken mi bıraktı?"
Genellikle Koç Choi, Amerikan futbolunun hafife alınacak birşey olmadığını,onların bir yerde Kore'yi temsil ettiklerini, o yüzden de bu sporu yapan gençlerin asla ama asla gevşeklik yapmasına ve antrenmanlara geç gelen veya hiç gelmeyenlerin gözünün yaşına bile bakmadan-ki gerçekten de bakmıyordu- takımdan atacağını istisnasız her antrenmanda futbolcuların kafalarına işlemek istercesine söylerdi. Jeongguk da her antrenmandan sonra Taehyung'la"bugün takımdan kim atıldı?" adlı tahmin yarışmasını oynarlardı. Jeongguk Taehyung'un söylediklerine şaşırarak lafa başladı. "Dostum, bugün senin neyin var? Saat kaç olduğunu biliyor musun?" Belki milyarlarca belki de trilyonlarca yıl, saat, dakika ve saniyeden sonra Taehyung'un aklına saate bakabilmek şimdi gelmişti. Sanki Tanrı ondan birkaç yüzyıl için saate bakabilme yetisini almış ve şimdi geri vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
walkie-talkie 〄 taejin
Teen FictionTaehyung, tipik bir Salı gününde okulun arka bahçesinde bir telsiz bulur.Merakına yenik düşen Taehyung, telsizi alır ve eve götürür.Her gün belli saatlerde telsizden şarkı çaldığını farkeder Şans da bu ya, çalan şarkılar onun en sevdiği şar...