GÖLGE/1

54 10 5
                                    

Zaman geriye aktı ve ardında Miray'ın şaşkın bakışlarını bıraktı.

Kedinin gözleri...

Sokağın ortasında duran gölge...

Film şeridi gibi gözünün önünden geçmişti ve geçerken izlerini bırakmıştı. Ne yani? Hayal miydi?

"Ne oluyor bana..."

Havadaki yağmur dinmiş ve geriye ılık bir rüzgar bırakmıştı. Miray'ın yüzüne doğru bir rüzgar esti. Esen rüzgar ile yanaklarının yaş olduğunu farketmişti. Ağlamış mıydı?

Gördüğü hayal yüzünden titreyen elini sağ yanağına dokundurdu. Sıcak bir sıvı eline bulaşınca elini geri çekerek gözünün hizasına getirdi. Diğer elindeki feneri de korkarak o eline doğru tuttu. Gördüğü şey... Kandı.

                                   -

"Bu nasıl olabilir Simay? Gözlerimden kanlar aktı diyorum sana!" diye öfkeyle ve hızlı bir şekilde soludu Miray. Simay söylediklerine inanmamıştı. Tamam, yıllardır bu işe hayatlarını adamışlardı ama böyle bir şey gittikleri hiçbir yerde olmamıştı.

"Bak Miray, biz senelerdir bu işi yapıyoruz. Sence de bu tür hayaller görmen normal değil mi? Abartıyorsun..."

Miray, "Abartıyorum öyle mi? Peki o kedi ya da sokağın ortasında ki gölge hayaldi diyelim. Gözlerimden akan kanın anlamını nasıl açıklayacaksın?" Diyerek elindeki kurumuş kanı Simay'a gösterdi.

"Miray... Gözlerinden kan akmış olsaydı yüzünde de kan olurdu." Simay bu konudan epey sıkılmıştı. Alt tarafı beyninin Miray'a oynadığı bir oyundu.

"İnanmıyorsun... Daha fazla konuşmayacağım. İşimize dönelim."

Miray arabanın kapılarını kilitlemeden önce içinden ıslak mendili aldı ve elindeki kanı sildi. O ıslak mendili de arabanın içine attı ve kapılarını kilitledi.

"Birkaç kilometre yürümemiz gerekecek. Arabanın gitmesi için yol yokmuş." Simay kafasını salladı ve elindeki malzemeleri sıkıca tutarak yürümeye başladı.

"Annemlere ne yalan söyledin bu sefer?"

Miray derin bir nefes aldı.

"Okulun düzenlediği bir gezi olduğunu ve oraya gideceğimizi söyledim."

"İki ay önce de bu yalanı söylemiştin Miray. Yaratıcı ol biraz."

Yürüdükleri kaldırım taşları özensiz bir şekilde dizilmişti. Kara bulutlar üzerlerine bir lanet gibi çökmüş durumdaydı. Ara ara eski, taştan ve tahtadan yapılmış bu evlerin arasında incir ağaçları ve kuyu bulunuyordu.

Simay, "Buranın da diğer gittiğimiz yerlerden farkı yok. Hatta şimdi şu evin penceresinde belirseler şaşırmam." diyerek sağ tarafındaki eski evin kırık pencerelerini işaret etti.

"Farkı; hikayesi. Köyün delisi olarak bilinen kişi öldükten sonra, ruhu bu köye musallat oluyor. İnsanlardan intikam almak için onların içine girip ailesini öldürtüyor. Bu köy tamamen onun, girene yapacaklarını kimse tahmin bile edemiyormuş. İlginç, değil mi? "

"Peki biz hangi akılla buraya geldik canım kardeşim?" Simay tek kaşını kaldırarak Miray'a baktı.

"İşimiz bu."

"İş, iş, iş. Bizim hayatımız tehlikede ama onlar para derdindeler. Gittiğimiz bir yere onları götürsek anında korkudan altlarına ederler Miray. Sen de bana hâlâ iş diyorsun."

"Çok konuştun Simay."

Simay göz devirerek önüne döndü. El feneri sayesinde aydınlanan sokakta in cin top oynuyordu. Gerçek anlamda.

"Konum bu evi gösteriyor." Miray ilk önce telefona ve ardından önlerinde duran eve baktı. Köyün en küçük ve en yıpranmış evi bu olsa gerekti.

"O deli burada mı yaşıyormuş yani?"

Miray kafasını salladı. "Öyleymiş."

"Girelim bakalım."

KARANLIK ŞEHİR "GÖLGE" Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin