Bu gece kaç kişi öldürüldü bilmiyorum, tek bildiğim artık benimde öldüğüm hem de en kötü şekilde; yaşayarak ölüyorum. Canım yanıyor, bu bir kurbanın almış olduğu son nefesler. katillerimin ikisi çok korkaktı. Biri bana "Seni öldürmek istemiyorum sen kendini öldür" dedi iki sene boyunca, bense yapamazdım nasıl yapayım ölürsem bir daha onu göremezdim. Ama bir gün önümde yine silahla oyunuyordu en sonunda dayanamadım ve tetiği çekip gittim hızlıca, bulunduğum yer seyrek ağaçlardan oluşuyordu. Beni bulmasın istedim, sık ağaçların içine kaçtım, ilk defa kurşun gören kalbim elimi gögsümden çekince kanamaya başladı. Sürekli kanıyordu beni ormandaki hayvanlar görmesin diye geceleri altıma yaprakları üstüme siyah geceyi örttüm. Zaman geçti bir doktorla tanıştım etrafımdaki tüm canlılar dedi ki "O çok iyi bir doktor, seni tedavi eder bak hep pansuman yapıyor." hayır. Çok pansuman bunaltıyordu, ben dedim ki hayır o çok iyi bir doktor değil, olsa hissederdim iyileşmeyi. İyileştirse bile o katilimi hatırlatıyordu. O doktora bırak beni olmuyor dedim, yapamıyorum. Doktora sarıldım, yine ilaçlarıyla gelmişti, yapamıyorum diyince uzuntuden bıraktı. Doktorum değil ama hemşirem olabilirsin dedim, o ise doktorum olmak istiyordu sadece. Ama olmadı. Kalbim kabuk tuttu zamanla kanamıyordu sadece bakıp hatırlıyordum kabuklara o kadar zaman geçti ki o kabuklar düştü. Cıvıl cıvıldı, derin nefes alabiliyordum mesela yeni kişilerle konuşuyordum.Derken bir gün.
Bir gün kalbim birini görünce çok hızlı attı, sağ kulakçıktan giden kanım hızlı hızlı akmaya başladı kapakçıktan tüm vücuduma yayıldı, gözlerim adeta güneşe tutulan aynanın parlaması gibi parladı, ne olmuştu? Nasıl olmuştu bilmiyorum, vakit geçirdik bolca. Çoğu ilkimi yaşattı. Bana "Ellerini hiç bırakmayacağım" dedi, sıcacık öpüyordu. Korkuyordu gitmeme. İyice sevdim. Zaman geçtikçe ver bana kazmayı, dağları deleyim dedim. Onla iken hep benimle olan tavsanları, çakalları tatlı hayvanları görmedim, göremedim gözüm tek ondaydı. Onu çocuğummuş gibi sevdim, yanımda ona birileri zarar verir diye bir sürü silahlarım ve ilaçlarım vardı. Bana "Gözlerim kahve seninki gibi mi" dedirdi hep oysa ki kahvedendi gözleri "Allah'ım lütfen " dedim "Lütfen kırk yıllık hatrı olsun, her bakışımda kırk yıl eklensin."
Zaman geçiyordu artık ormandan dolaşırken sıkılıyordu, beni bırakır diye her canı sıkıldığında ormana ağaç ekmeye çalıştım, ara sıra yokluyordu bu sıkkınlık. Elimden bir şey gelmiyordu ağaç ekmeyi biliyordum tek. Bazen kötü davranıyordu. Neden neden diye hep sordum. Ben ağaç ekmekten başka bir şey yapmıyorum, deniyorum ama tek yaptığım bu. Bu ağaçlar, bu sevgim bizi bağlasın. "Sevgi herşeyi aşar" dedim, öyleydi çünkü.
Bir gün bana "Böyle olurken seni vurmak istiyorum" dedi. Pollyanna büyük annem olmalıydı ki saatler sonra rahatsız oldun mu diye sorunca hayır dedim.
"Rahatladım, bana düşüncelerini açıkca söyle."
Ertesi gün "Ben bir yüküm, bırak beni unutursun beni, vur kendini" dedi. "Nasılsa unutursun."
"Sen unutur musun?"
Gözlerime baktı "Evet, unuturum birkaç aya." dedi, ah bana nasıl dersin? Bunu derken eline baktım kalbim kanıyordu ama belli olmasın diye yavaş yavaş akıyordu. "Ben seni bırakmam, bana yük değilsin herkes gitme derken sen git diyorsun" kalbim kanıyordu gözlerime tut kendini diye söylenirken "Özür dilerim" dedi ve gitti.
Yarım saat geçmemişken, çağırdı beni ve bana dedi ki "Ben çok vicdansızca davrandım az kalsın seni vuruyordum, tetikle oynarken elimi durdurmaya çalıştın.."
"Haklısın sevgi her şeyi aşar"
O an mutluluktan ağlayarak sarıldım, kalbime baktım ne çabuk kabuk bağlamış ne çabuk atmıştı.
Çok güzel vakitler geçirdik, şu an düşünüyorum gözümü kapayınca aklıma geliyor ,yüzümden gözyaşım akarken.
Çok güzel kalbi var, küçük yavru tavşan ağlayınca marul veriyor mesela. Çok özgürlükçü, orman sadece yaşadığımız yer tilki tavşanlarla arkadaş olabilir bu onların bileceği bir iş derdi. Mesela çok zekiydi, çok güzel çok muhteşem biriydi. Uyumasını izlemek, beni sinir etmesi, elini tutmak.. Çok güzel gitar çalıyor mesela. Sesim güzel değil der ama sesi o kadar güzel ki. Kahveden gözleri var, kırk yıllık hatırı var. Çok şey var aslında çok şey.
Ama çok sıktım, galiba çok sıktım doktor gibi ona çok baktım. Yine olduğu gibi aklı karıştı bir gün bana "Kafalarımız uyuşmuyor" dedi. Ormana kaçtım, bana bunu takma kafana yarın konuşuruz derken. Ormanda ağladım deliler gibi, gözyaşım toprağa karıştı, ağaçların kökleri yeter dedi ağlama lütfen. Göğsümdeki boşluk kanıyordu, kanadıkça kanıyordu. Ertesi gün yine konuştuk.
"Yalnız hissediyorum."
"Ben daha uzun süre yalnız hissediyorum"
Dedim ki ona "Seni annen gibi seviyorum, seni köpek gibi seviyorum" böyle yaptıkça beni ittikçe yalnız kalıyordum. .Omzunda deliler gibi ağladım alnımı alnına koydu, bana sen çok güzelsin çok iyi kalplisin dedi. Sabrıma hayret ediyormuş.
Başka ormanlarda yaşayan ailelerimizi ziyaret için ormandan ayrılmıştık. Aynı ormanın uç köşelerindeydi ailelerimiz. Uzaklık girdi. Bir gün kovalamaca oynarken, akarsuya fısıldadığım konuşmalarıma cevap vermediği için darıldım. O ise bunu garip buldu, soğudu. Yavaş yavaş silahını temizliyormuş meğersem. Bana benden soğuduğunu söyledi, toparlayabilir miyiz diyince toparlanmış mıydık önceden dedi.
Ben ağlamaya başlayınca akarsu önce söylediklerini üzülerek fısıldadı "Toparla, toparla, toparla.."
Yine bir sılah var okuyucu, kalbim çok kanıyor benim vurmamı istiyor kendimi. Korkuyorum, çünkü hazır değilim. Ama artık yapacak bir şey yok artık ormana ağaç dikemiyorum çünkü bu durumumuza engel değil. Tüm o güzel şeyler bir daha benle olmayacak. Bu sefer ki silah bir sürü anıyla doluydu.Ölmem için bir sürü sıkmam gerekiyor, yine o sık ağaçlarla oraya kaçmak istemiyorum. Ben ölmek istemiyorum artık. Bir daha onla konuşamayacağım, belki uzaktan başkalarıyla göreceğim, başkaları kırk yıllık hatırı olmak isteyecek, o elleri başkası tutacak. Başka çarem yok... Sadece korkuyorum, o orman çok soğuk ve kalabalık olmasına ragmen ben tek olacağım. Bazen herkes sevdiğini öldürmüyor, kendi kendilerini öldürmesini istiyor. Henüz sıkmadım kendime, sürekli silahıma bakıp anılarımızı düşünüp ağlıyorum. Ben ölmek istemiyorum.