Bölüm Şarkısı: Hamilton Leithauser + Rostam - A 1000 times
İyi Okumalar :))
-2 ay sonra-
Sırıtarak koca dolabın önüne doğru yürüdüm. Burada çeşit çeşit içkiler vardı ve Arel içmeme hiç izin vermiyordu. Dudağımı ısırarak hınzır bir ifade ile elimdeki anahtarı dolap kilidine geçirdim ve dolap açıldığında uzanıp viski şişesini elime aldım. Pırlanta gibi parlayan bardaklardan da bir tane alıp içkiyi içine doldurdum ve dudaklarıma doğru götürüyordum.
Oyun bozan gelmeseydi tabi!
"Güzel viskiymiş ama o dolabın içinde daha güzel durur." Tedirgince arkamı döndüm. Elimdeki viski şişesini masanın üzerine koydum ve meydan okurcasına yüzüne baktım.
Anlamıştı ama o gelene kadar 3. bardağımı doldururdum ben!"
"Sakın Meryem Duru, aklından bile geçir-" demesine bile gerek kalmadan bardağı dudaklarıma götürüp kafama diktim. Yakıcı ama kendine daha çok çeken tadı boğazımı delerek(abartmıyorum) geçtiğinde yüzümü buruşturup ağzımdan derin bir nefes aldım.
Ne var, böyle tadı geliyor!
Dudaklarıma ve hatta çeneme kadar ulaşan viskiyi dilimle temizleyerek Arel'e şirince baktım.
"Arel'ciğim, bal peteğim, bugün doğum günüm. Bırak da bugün biraz eğlenelim! Zaten yanımda sen varsın, ne olabilir ki bana?" dememle gaza geldiğinde dolaba dönüp bir bardak daha çıkartıp iki bardağa da doldurdum. Arel yanıma gelip bardağımı alıp kafasına dikti. Ve omuz silkti.
"Bir geceden bir şey olmaz, kafa dağıtmalıyım zaten." Genişçe gülümsedim ve bardağı kafama alıp diktim.
Ah, bu yanma hissine aşığım.
***
Derinden bir kahkaha savurdum havaya. Gülüşüm havayla birleşti, koridorun duvarlarına çarparak müdürün odasına gitti. Müdür ondan pek hoşnut olmamış olacak ki, yanımıza doğru yola koyuldu.
"Ulan ben dedim size, bu gerizekalıya bira vermeyelim diye. Kafa bulmuyor çok farklı bir şey oluyor bu!" Akın sinirle hırladığında bana köpek gelmiş gibi bir his verdi ve çığlık atarak Kaan'ın kucağına zıpladım.
Etrafımı dikkatlice inceledim ve köpek olmadığını görünce kahkahayı basarak elimle ileriyi gösterdim.
"Beni müdürün odasına uçur sipaydim! Yaşlı moruk fazla yorulmasın, maaazallah yolda ölür falan!" Kocaman bir kahkaha savurdum ileriye doğru.
Grup bana 'vallahi mal bu' der gibi baktığında omuz silkerek Kaan'ın kucağından indim ve koridoru döndüm. Bana doğru gelen müdürü ve hademeyi görünce romantik olsun diye bende onlara kollarımı açarak koşmaya başladım-daha doğrusu denedim. Belimden birisi çekip aldı ve sırtına attığında sinirle cırladım.
"Ya sen kimsin? Bana onu söylesene önce! Aa tanıdım, sen Okan'sın!" dediğimde yan tarafıma Mert'in omuzunda sızmış Beril girdi. Sırıtarak el salladım. Okan da alaycıl ses tonuyla bana cevap verdi.
"Nereden tanıdın peki?"
"Nerenden olacak, götünden. Başka görebildiğim bir yerin mi var?!" dememle herkesin gülüşü kulağıma geldi. Kafamı kaldırıp arkama baktım. Hademe elinde ki vileda sapıyla koşuyordu. Sesimi duyabileceği bir yakınlığımız vardı.
"Ee dayı, hayat nasıl? Azrail seni unuttu galiba. Ya da mumya mısın sen?! Bu kadar uzun süre yaşamanın başka bir cevabı olamaz! Peşimizi bırak mutant Mumya!" Dehşete düştüm! Adam mumya olabilirdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zorunluluk:Kayıp
ChickLitElindeki güzel, zarif cam bir anda parçalandı. 5 parçaya bölünen bütün cam kırıkları elini derinden çizdi ve kayıp düştü tek tek. Birisi geldi sonra yanına, eline bakım yaptı ve krem sürdü. Yara kapandı ama izi hiç gitmedi. Onların ki böyle bir hi...