anahtarlarını kaybeden kız || tek bölüm

288 21 6
                                    

hepimiz iplerimizin ucunda sallanan kuklalarız. hayatı yönettiğimizi sanıyoruz, yanılıyoruz. hayat bizi yönetiyor ve bunu fark ettiğimizde ipler kollarımızı değil boğazlarımızı sarıyor ama artık çok geç. ayaklarımız boşlukta sallanıyor, pişmanlıklar dudaklarımızda yitip gidiyor.

Ay, aşık olduğu güneşi son bir defa görmek için kalmış geceyi gündüze teslim etmeden önce. Turuncularla bezenmiş güneş, denizin arkasında yükseliyor. Buna tanıklık etmek için gelen martılar denizin üzerinde kanat çırpıyorlar. Beyaz tüyleri sabahın kızıl ışıklarıyla buluşuyor. Bir kayık var uzakta; ahşabı mavinin açık bir tonu. Kayığın üzerinde bir balıkçı ağını atmış bekliyor. Şapkası ile yüzünü örtmüş, belki de uyuyor ardındaki manzaradan habersiz. Güneşin yansımasının dans ettiği deniz, dalgalardan yoksun. Sanki bütün bu manzara Tanrı tarafından özenle resmedilmiş sonsuz bir huzurun parçası.

Kıyıda bir kız var. Omuzlarını örten saçları dağınık, suya muhtaç. Kızıl buklelerinin ardındaki genç yüzü uzun, beyaz teni kirlenmiş. Gözleri bir çift zümrüte benziyor, altları mor halkalarla çevrelenmiş. Ahşap bir bankta oturmuş özlemle denize bakıyor. Kuruyup çatlamış dudakları yukarı kıvrılmış, huzurlu bir gülümseme bu. Ayaklarını öne doğru uzatmış, siyah asker botları kirli. Pantolonunun yırtık paçaları tozlarla kaplanmış. Üzerinde eski bir tişört var; sağ omzundaki kurumuş kan lekesi dikkat çekiyor. Denizden ayrılan gözleri martıları takip ediyor. Kanatlarının uçlarındaki siyahlıkları inceliyor. Ruhu gibi kararmış olduğunu düşünüyor beyaz tüylerin. Onlar gibi özgür olmak istiyor, kanat çırpmak istiyor. Özgürlüğü düşünüyor. İnsanların sorunu bu; boş şeylerle ömürlerini tüketiyorlar. Oysa hayat bütün bunlar için çok kısa. Hayatın rutinliği herkes için aynı. Bebek sahibi olan aile çocuğunun iyi bir eğitim alması için çabalıyor. Çocuk büyüyor, iyi bir iş sahibi olmak için okulunu bitirmeye çalışıyor. İyi bir iş elde ettiğinde aile kurmak oluyor ümidi. Aile kurduğunda ise aynı kısır döngü içine giriyor. Bunu fark ettiğinde ise çok geç kalmış oluyor. Ölüm kimse için beklemiyor, hatalar telafi edilemiyor, pişmanlıklar pişmanlık olarak kalıyor. Zaman sonsuzluğundan taviz vermiyor. Kız bunları düşünüyor rahatsız bankta. Bütün vücudu ağrıyor, umursamıyor. Tişörtünün açıkta bıraktığı bileklerinde kanlı çizgiler var. Nasıl olduklarını hatırlamıyor, sadece sızıyı hissediyor. Göğsünde bir ağırlık var. Başını eğip baktığında madalyonu fark ediyor. Altın renkli, paslanmış eski iki küçük fotoğrafı saklamaya yarayan aile yadigârı. Titrek parmaklarla madalyona dokunuyor; metal yüzeyi soğuk. Zinciri boynundan çekip çıkarıyor. Kırık tırnaklarıyla açıyor. İçerisindeki yüzler anne ve babasına ait. Fotoğraflara gülümsüyor, böylece onu görebileceklerine inanıyor. Onları son gördüğü an canlanıyor kafasında. Gözleri donuklaşıyor, uzaklara bakıyor. Denizi göremiyor artık, manzara siliniyor.

Eski bir ev, bir duvarı yıkılmış. Kız burayı biliyor; kendi evi. Annesinin yaptığı yemeğin kokularının mutfağı doldurduğunu hatırlıyor. Babasının okuduğu gazetenin arkasını okumaya çalıştığı sayısısz an geliyor gözünün önüne. Bahçedeki kiraz ağacının sonbaharda dökülen yapraklarını izlemeyi ne kadar sevdiğini anımsıyor. Oysa şimdi önünde durduğu ev yıllardır kimseyi barındırmamış gibi. Ağacın yerinde rüzgarda uçuşan küller kalmış. Kız durup evine bakıyor, gözlerinden yaşlar süzülüyor. Kalbi göğsünü delecek gibi. Çürüyen bir şeyin kokusunu alıyor, burnunu buruşturuyor. Daha sabah çıktığını hatırlıyor, evi nasıl bu hale geldi? Annesinin adını bağırıyor. Evin yıkıntısının etrafında dolanan kedi miyavlayarak cevap veriyor. Kız yerden bir taş alıp kediye fırlatıyor ve annesinin adını seslenmeye devam ediyor. Kedi somurtup kaçıyor. Siyah patilerine tozlar bulaşıyor. Gözlerini ondan ayıran kız evine doğru yürüyor ama korkuyor. Göreceği şeylere hazır olmadığını hissediyor. Çok saçma; ne göreceğini bilmiyor. Babasına sesleniyor, cevap alamıyor yine. İsimleri mırıldanarak yürüyor. Adımları kararsız, korkak. Kapı eşiğine gelince duruyor. Eskiden kırmızının parlak bir tonunda olan kapı kırılmış, yanmış. Rengini seçemiyor kız. Elini cebine atıyor. Anahtarları nerede? Anahtarlarını bulamıyor. Yere oturup ağlamaya başlıyor. Anahtarları orada olmalı, evden çıkarken aldığını hatırlıyor. Yerde yatan kırık kapıya bakıyor. Anahtarlara ihtiyacı yok, yine de pantolonunun ceplerini yırtarcasına çekiyor. Dökecek yaşı kalmadığında kalkıp eve giriyor. İki katlı evin alt katı boş; salon dağıtılmış. Kimin yaptığını bilmiyor. Gözleri etrafı tararken eski bir fotoğrafa denk geliyor. Eğilip yerden kaldırıyor. Pencere pervazına koyuyor. Merdivenlere yöneliyor. Korkuluklarda kan lekesi var, henüz kurumamış. Kan parmaklarına bulaşınca ellerine bakıyor. Bileklerinden geliyor kırmızı damlalar, ince kanlı çizgilerden süzülüyorlar. Ellerini üzerine silip basamakları tırmanıyor. Bileklerinin ne zaman kesildiğini bilmiyor. Yukarı çıktığında odasına bakıyor. Diğer odalar gibi talan edilmiş. Çürük kokusu burada yoğunlaşıyor. Yandaki oda annesi ile babasına ait, koku oradan geliyor. O odaya yöneldiğinde bacaklarını birbirine dolanıyor, kendini yerde bulunuyor. Dizleri kanıyor galiba, bakmıyor. Kalkıp yürümeye devam ediyor. Kırılmış kapının üzerinden geçiyor. Dümdüz önüne bakıyor. Yerdeki devrilmiş iki tabureye takılıyor gözleri. Diğer şeyleri görmek istemiyor, bakmak istemiyor. Cesaret edip bakıyor sonra. Aslında bakmasına gerek yok, ne göreceğini biliyor. İplerin ucunda annesiyle babası var. Arka bahçedeki salıncağı hatırlıyor kız. İpin ucunda sallandığını anımsıyor. Kocaman gözlerle bakıyor ölü bedenlere. Annesi ile babasının kavga ettiğini hatırlamıyor. Neden öldüklerini anlamıyor. Öldürüldüklerini düşünüyor, neden öldürüldüklerini bilmiyor. Oysa duvara baksa, görmek isteyerek baksa, öldürenlerin kim olduğunu anlayacak. Bir örgütün mührü kazınmış, siyah mürekkep ile boyanmış, beyaz duvara. Ailesini öldürenlerin simgesi o mühür, belki de ölümün simgesi. Kız bakmıyor, gözleri ruhu kadar işlevsiz o an. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissediyor. Hissiz bedeni zemin ile buluşuyor; ipleri kopmuş bir kukla gibi.

Kızın gözlerini örten anılar silsilesi kalkıyor bir perde misali, manzara geri geliyor. Martılar gitmiş, güneş parlak bir sarıya dönüşmüş. Denizin üzerindeki kızıl yansımanın yerini altın sırmalar almış. Kız annesi ile babasına kavuşmayı düşlüyor. Merak etmiyor neden öldüklerini, kavuşunca soracak. Oturduğu banktan yavaşça kalkıyor. Bütün vücudunu saran ağrıyı umursamıyor. Denize doğru atıyor adımlarını. Dalgaların vurduğu kayalıkların ucuna gelince duruyor. Deniz mavi, huzurlu, davetkâr görünüyor gözüne. Başını eğip suya bakıyor, kızıl saçlı bir kızın bulanık yansımasını görüyor. Yüzü çökmüş, bir günde on yıl yaşlanmış sanki. Yüzü bir zamanlar tanıyordu, artık tanımıyor. Bir dalga alıp götürüyor yansımayı, yerine annesini getiriyor. Kadının saçları da tıpkı kızının saçları gibi, yuvarlak yüzü deniz ile birlikte dalgalanıyor. Kız annesinin yansımasına gülümsüyor. Kollarını ona doğru uzatıyor ve son adımını atıyor.

Bedeni henüz ısınmamış suyla buluşurken mutlu, yakında ailesine kavuşacak. Ayakları yere basmıyor, yüzmeye çabalamıyor. Çabalamak yorucu, çoktan kabullendiği bir şeye teslim olmak ise kolay. Ölümü düşlüyor, üzerinde dans ettiği ince ipin öteki tarafına geçmeyi düşlüyor. Hayatı ipe benzetiyor; bir tarafı ölüm, bir tarafı yaşam. Ölümü seçiyor, belki de iki ucu keskin bir bıçağı alıyor eline. Ölünce nereye gideceğini bilmiyor, ailesini takip edecek sadece. Son bir nefes ve sonra öğrenecek. Onu özleyecek kimse yok, kendi ölümünden pişmanlık duymuyor. Onun için yazılmış bir kaderi yaşayıp yaşamadığını merak ediyor. Tanrı'nın onun için bıraktığı ayak izlerini mi takip ediyor? Tuzlu su gözlerini yakıyor, saçları denizin altında dalgalanıyor. Dudaklarının arasından baloncuklar çıkıyor bedeni batarken. Göğsü sıkışıyor, bir sevgiliyi bekler gibi bekliyor ölümü. Sırtında yosunları hissediyor. Güneş ışığı gözlerini kamaştırıyor, kapatıyor gözlerini. Uyuyormuş gibi görünüyor. Işık göz kapaklarının ardında dans ederken bir kapı beliriyor. Kırmızı bir kapı bu, evinin kapısının aynısı. Yüzünde bir gülümsemeyle kapıya uzanıyor; kilitli. Anahtarlarını arıyor. Anahtarları nerede? Bilmiyor. Her şey karanlığa bürünmeden önce anahtarlarını buluyor, gülümsüyor. Annesi de kapının ardından ona gülümsüyor. Babası yanında, el sallıyor. Gerisi karanlıktan ibaret; ne beyaz bir ışık ne de başka bir şey var.

anahtarlarını kaybeden kız || tek bölümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin