Yıldızlar

46 6 8
                                    

"Yazma işlerinden pek anlamıyorum." diye başladı soğuk kağıda. Kalem, elleriyle kağıtta ilerlemiyordu bir türlü. Yazmak istediği şeyler vardı ancak bir türlü kelimeleri kağıdın üzerinde göremiyordu. Bir türlü oturmuyorlardı. "Dediğim gibi." Silgiyi eline aldı ve yazdıklarını sildi. Ne yazmak istiyordu sanki? İçinde bir şeyler birikmişti ve tek istediği onları dökerek, parçaları birleştirmekti. Böylece ne olduğunu öğrenebilecekti.

"Bu evren beni tedirgin ediyor." Yeniden yazmaya başladı. "Bir takım tuhaflıklar var ancak her biri o kadar kusursuz ki, gerçek mi ya da hayal mi olduğunu ya da tuhaf olan şeyin ne olduğunu çözemiyorum." Kalemi masaya vurmaya başladı aklına gelecek olan şeyleri çağrırmışcasına. Masanın karşısında olan pencere, kızın gözlerini yakan keskin güneş ışıklarının sızmasına izin verdi. Su yeşili gözlerini kıstı ve kağıda odaklandı.

Herhalde yazacak daha fazla şeyi yoktu.

Bugün rüyamda bir şey görmedim, diye geçirdi içinden. Ancak şu an rüya görüp görmediğine anlam veremiyordu. Çünkü gün içerisinde farkına varmadan uyuduğu oluyordu. Tuhaf bir şekilde yaşadıklarını tamı tamına görebiliyordu. Kontrol edebildiği rüyaları, gerçeklerle paralel olacak bir şekilde yerleşmişti içine.

Okula giderken her şey sıradanlığıyla ilerliyordu. Filmlerdekini aratmayacak kadar mutlu ve mükemmel bir ailenin en büyük kızıydı. Okulda başarılıydı. İstediği her şey tamdı ancak bir şeylerin eksikliğini bir yerlerden seziyor ve bu onu tedirgin ediyordu. Kendine ne istediğini sorduğunda ise verebileceği bir cevabı olmaması onu sinirlendiriyordu.

Bugün her şey olabileceğinden daha sıradandı. Günaydın demek için açılan ağızların bazıları samimi, bazıları ise nefret dolu bir şekilde bunu söylüyordu. Okulun yanındaki dere ise her zamanki ışıltısıyla başbaşaydı, hiçbir şeyi umursarmış gibi bir hali yoktu.

Tek bir eksik vardı. Mathias Kohler.

Beatrice bu sinir bozucu ve uğursuz insanın yokluğunu çekeceğini hiç düşünmemişti. Genelde okula gidiş rutininde karşısına çıkardı ve okula varsalar bile onunla uğraşmaya devam ederdi. Beatrice bundan sıkılıp bıksa da yapacak bir şeyi yoktu. Mathias onu bırakmak için fazla inatçıydı.

Evet, gerçekten de Mathias yoktu. Derin bir rahatlamayla nefes aldı. Bugün huzurlu geçecekti.

Kendisine selam veren birkaç kişinin selamını yanıtsız bırakmayıp yerine oturdu her zamanki sessizliğiyle. İlk defa bir şeyin eksikliğini çektiği için kendini bu kadar iyi hissediyordu.

Tabi sevinci uzun sürmedi. Baş belası olarak adlandırdığı Danimarkalı, dersin ortasında büyük bir telaş içerisinde gelmişti. En azından kendisini derste rahatsız edemezdi.

"Beatrice!" duyduğu cırtlak sesle irkildi ve kendine gelmeye çalıştı. Soğukkanlılığını koruyarak karşısında sırıtan çocuğa baktı. Tekrar mı daldım, diye düşünürken, Mathias'ın kendisine anlattığı şeyler anlaşılmayan bir uğultudan ibaretti. "Beni dinliyor musun?"

"Evet?" diye mırıldandı dalgınlığıyla.

Gülümsemesi, bitmek bilmeyen enerjisi ile ışıldadı yüzünde. Beatrice, bazen bu gülümsemeye hayran kalır; bazense tiksinirdi. Çünkü her an başka bir tona bürünüyordu. "Pekala, ne dedim ben?"

"Bilmiyorum." Mathias kıkırdadı. "Okuldan sonra biraz takılmak ister misin?" Beatrice yapması gereken bir şey olup olmadığını düşündü. Zamanının tamamı boştu. Ders tekrarları ve uyumak dışında yapması gereken bir şey yoktu. Ki bunları yapmasının nedeni ise can sıkıntısından başka bir şey değildi. "Olur."

Dream Syndrome - HetaliaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin