1.bölüm

3 0 0
                                    


Ameliyathanenin kapısından çıkıyorum. Karşıdaki topluluk kapı sesini duyunca hızla başlarını çeviriyorlar olduğum tarafa. Ve sonra aynı hızla yanıma koşuyorlar. Merakla motorsiklet kazası geçiren arkadaşlarının durumunu sorar gibi bakıyorlar bana. Onlar sormadan ben söze giriyorum.

-Merak etmeyin. Ameliyat başarılı geçti. Ama önümüzdeki süreç önemli. Hayati tehlikeyi tam anlamıyla atlatmış değil. Yoğun bakımda şimdi. Durumu stabil.

Annesi ağlamaklı konuşuyor. Sesi titriyor kadının. Icimi dağlıyor.
Kaç yılımı verdim bu işe. Kaç koca yıl çürüttüm bu ameliyathanelerde. Ama alışamıyorum işte.

-Umut var değil mi? Yine  iyi olma ihtimali var mutlaka değil mi?

-Merak etmeyin elimizden gelenin de fazlasını yapmaya çalışacağız. Iyi olacak inşallah.
Gülümsemeye çalışarak ayrılıyorum ordan. Odama gidiyorum.
2 gündür gram uyumadığım için müthiş bir yorgunluk var uzerimde.

İzin günüm olmasını bilmenin rahatlığı var üzerimde. Pijamalarımla yatağıma kavuştuğum anı hayal ediyorum. Yine de bi uyuşukluk üzerimde.
Yavaş yavaş değiştiriyorum. Çantamı alıp odamdaki küçük giyim icin kullandığım alandan çıkıyorum.

  Asistanım Eda odamda beni bekliyor.
-Yeter artık dosya görmek istemiyorum Eda, deyip gülüyorum.
-Hocaam son gerçekten, diyor mahcup şekilde.

Her ay yanımdaki asistanlar değişiyor. Eda favorim. Hırslı. Bana benziyor benim asistanlık günlerimi hatırlatıyor. Ama o benden daha neşeli tabiki.

Uzun koridorun sonunda Çocuk Cerrahisi Kaan beyi görüp hemen yolumu merdivenler ile değiştiriyorum. Adamın anlayamadığım bi ilgisi var bana. Bazen fazlaca rahatsız ediyor beni. Ilgi görmeyi seven biri değilim çünkü.

Hastaneden çıkınca hafif bir rüzgar saçlarımı savuruyor. Arabama yöneliyorum. Müzik açmak oluyor ilk işim.
(Medyada var.)


Önce markete uğruyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Önce markete uğruyorum. Ardından doğru eve. 2 katlı bi villada oturuyorum. Site gibi. Benim evim gibi 10 villa daha var burda. Son derece de güvenli ve güzel. Zaten güvenlik problemi olsaydı ailem kesinlikle izin vermezdi tek başıma ayrı eve.

Kapıdan giriyorum derkeen telefonum çalıyor. Annem arıyor.

-Efendim anne
-Canım müsait miydin?
-Evet anne şimdi eve geldim. Izin günüm bugün. Nasılsın?
-Iyiyim canım. Sana bişey söylemek için aradım aslında ben. Nergis teyzenleri hatırladın mı?

Içim bir değişik oluyor. Bu isim başka şeyler hatırlatıyor bana. Olmaması gereken hatıraları canlandırıyor.

-Evet anne hatırladım. Ne oldu?
-Canım Nergis teyzenin oğlunda tümöre rastlamışlardı bir müddet önce. Şimdi daha da ilerlemiş ve daha ciddi boyuttaymış.

Annemin sesi uğulduyor beynimde. Nasıl olur diyorum. Nasıl olur? Annem birşeyler daha söylüyor ama algılayacak durumda değilim henüz.
Sonra bir ihtimal daha geliyor aklıma.

-Hangi oğlu anne? Diyorum annemin o an söylediğini duymayarak.

-Emre diyor annem. Küçük oğlu Emre. Rahatlıyorum önce. Sonra yeniden bir üzüntü kaplıyor benliğimi. Emre'yi severdim. Kardeşim gibiydi o zamanlar.

-Canım gitmedikleri doktor kalmadı. Araştırma yaparken herkes gibi onlarda alanında en iyisinin sen olduğunu duymuşlar. Randevu konusunda benden bir ricada bulundular. Biraz sıkıntı yaşamışlar. Rica etsem vakit ayırsan onlara olur mu?

-Tamam anne. Sen söyle yarın saat 9 da odamda olsunlar. Ama başka boş vaktim yok. Yarın yoğun olacak benim için.

-Tamam canım teşekkür ederim bitanem. Hadi sen dinlenmene bak. Pazar günü kahvaltıya gel mutlaka. Seni çok seviyoruz. Öpüyorum canım.

-Tamam annecim. Bende öpüyorum. Görüşürüz.

Telefonu kapatınca hemen koltuğa atıyorum kendimi. Hiç-bir şey düşünmüyorum önce. Düşünemiyorum.

12 yıl öncesine gidiyor aklım.
Mazi kalbimde yara. Derin bir yara.

Geç Geldin Sevgili Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin