1

626 57 48
                                    

Şimdi
Trenin koridorunda ilerleyerek, arkadaşlarını arayan Remus, yürüyebildiğine seviniyordu. Ayakları birbirine dolanıyor, minesi bulaanıyordu.

"Hey, Remus!" Arkasını döndüğünde Lily Evans, gelip ona sarılmıştı bile.

"Seni görmek güzel," dedi Remus, gülümserken.

"Seni de," dedi heyecanla yeşil gözleri parlayarak. "Nasılsın?"

"İyi. Sen?"

"İyiyim. Tatilin nasıldı? Sizinkilerle berabermişsin,"

"Ah, evet." Tatili hatırlayınca Remus'un morali biraz olsun bozulmuştu. Kulaklarının kızardığını hissetti. "Güzeldi."

"Tamam o zaman," Kızıl saçlarını kulaklarının arkasına attı. "Seninle sonra görüşürüz. Potter'la Black şu kompartımandaydı sanırım," Parmağıyla iki kapı ilerideki kompartımanı gösterdi.

"Görüşürüz," diyerek oraya yöneldi. Saçlarını düzeltiyor, kazağını çekiştiriyordu ki kapıya vardı. Kalp atışları heyecanla gümbürderken tatilden sonra Sirius'u ilk kez görecek olmanın vereceği mutluluğu ve gerginliği hayal etti. Cam kapının penceresinden göründüğü kadarı ile James ile Sirius gülüyor, Peter ise abur cuburlarını yiyordu. Her zamanki gibi görünüyordu Sirius. Uzun siyah saçları ve gri gözleriyle. Ağzına yerleşmiş o gülümsemede kaybolmak ne de güzel olurdu...

"Hey," dedi kapıyı açarak.

"Aylak!" James hemen kalkıp sırtıma iki şaplak indirdi.

"Seni görmek de güzel," dedi Remus, James'in sırtına bir kez daha vurmaması için yana çekilirken.

"Vay canına, Aylak," Peter yerden kalkmış, kocaman gözlerini ona dikmiş bakıyordu. "Ne içiyorsan bana da söyle, sürekli uzuyorsun!" Peter, Remus'un yanında oldukça kısa kalmıştı.

Remus gülmekle yetindi fakat altta yatan gerginlik üste çıkmak üzereydi. Gözleri Sirius'un üzerindeki gri gözlerini hissediyor, bu yüzden kulakları kızarıyordu fakat bunu James' in yanına oturarak biraz daha erteledi.

"Selam," dedi Sirius. Yutkundu. Sirius ona gri gözlerini altında yatan ve Remus'un okuyamadığı bir ifadeyle bakıyordu. Ağzının kenarında da minik, yarım bir gülümseme vardı. Bu gülümseme bile Remus'un minesinin kasılmasına sebep olurken zorla konuştu.

"Selam, Pati." Bunun üzerine Sirius'un yakışıklı yüzüne tam bir gülümseme yayıldı. Aman tanrım, diye geçirdi aklından Remus. Beni bu kadar etkilemek zorunda mı?

"Hey, Evans'ı gördün mü? Mutlaka görmüşsündür," James heyecanla Remus'a döndü. "Ona bir merhaba demezsem olmaz ha?"

"Ah, tabii," diye araya karıştı Sirius. "Kesinlikle merhaba demezsen çok üzülecek."

"Koridorda gördüm," dedi, Peter'ın çikolatalı kurbağalarından birini alırken. James anında ayağa fırlayarak kompartımandan çıktı.

Çoğu zaman acaba James gibi olsam ve Sirius'a ona olan duygularımı söylesem ne olurdu diye düşünürdü. Ne güzel olurdu... Üzerinde bu yükün olmaması. Ama bunun olamayacağını biliyordu. O en yakın arkadaşıydı ve... Öyleydi işte.

Rahatsızlığımı gizlemek için kafamı cama yaslayıp ayaklarımı yine koltuğa uzattım ve gözlerimi kapattım. Üzerimdeki o gri gözleri çok net bir şekilde hissetsem ve titrememek için zor dursam da derin bir nefes aldım.

O sırada tren kalktı.

"Solgun görünüyorsun, ne kadar kaldı?" Ona bakmasa da, Sirius'un her santimini bildiği yüzünde, kaşlarının çatıldığını hayal etmek hiç de zor olmamıştı.

The Fear | WolfstarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin