BOL BOL YORUM YAPIN LLLLĞTFFFFEN
••
Park Jimin, canımı yakıp yine öpmüştü dört bir yanımı.
Park Jimin, yedi yıl önce gülümseyerek küçük ayaklarıma giydirdiği o büyük postalları bu gece tekrar giydirmişti bana.
Kulağıma o ılık Akdeniz sesiyle güzel şeyler fısıldamış ve eğilip postallarımın bağacıklarını bağlamıştı.
Belki gözlerime bakıp gülümsememişti eskisi gibi, ama hiç gücenmemiştim.
Ben ona asla gücenmezdim.
Öyle büyük şeyler yüklenmişti ki omuzlarına, çökmüştü bedeni; başını kaldıracak takati bulamamıştı ruhunda.
Biliyordum.
Hissediyordum.
Menekşe kokusunu bile duyabiliyordum ben onun.
Sesini denizlere, gözlerini gri fırtınalara, saçlarını nadir bir kaç fidana benzetiyordum.
Yüzünün yarısını boydan boya kaplayan yarası keşfedilmemiş coğrafyalar açıyordu önüme, bir harita gibi doğru bildiğim tek mekan olan ona götürüyordu tekrar tekrar.
Ve hepsini topladığınız zaman çizilmesi yasak tablolardan biri oluveriyordu.
Adı aşk oluyordu, lügatımda ölümlerin en güzeline denk düşüyordu.
••
"Teşekkür ederim."
Öyle ürkekti ki sesim, kafasını kaldırıp süzmüştü beni bir süre.
Ben ölmediğime şükrediyordum, konuşabilmem mucizeydi.
"Etme."
"Asker ol."
"Erkek ol."
"Anneni ağlatma."
"Başkalarını kurtarmak için ölüme atlama."
"Bu kişi, kanından canından olsa dahi; yapma."
İstemiyordu.
Biliyordum, öyle belliydi ki söylediği her şey ezberletilmişti ona.
Gönüllü değildi, hiç olmamıştı.
Kaçmak istedikçe yakalanıp belanın merkezine konulmuştu.
Acımasız olmaya zorlanmıştı fakat o asimile olmamış sadece rol yapmıştı.
İyi bir oyuncuydu.
Adım, yaşım, onu sevişim kadar emindim bundan.
Gülümsedim, görünürde sebepsizdi fakat içimde yüzlerce nedeni vardı.
"Peki ya siz olursanız orada ki?"
İlgisini çekebilmiştim bir kez daha.
Mutluydum.
"Yine de ölümün size uğramasına izin mi vermeliyim?"
"Kanından canından olsa dahi asker."
"Vatanın için, ölen masumlar için, en önemlisi ailen için, orada bırakmalısın. Bırakmalısın ki, ölüm doyursun karnını."
"Peki ya, kanımdan canımdan daha değerliyseniz Teğmen?"
"O zaman da mı bırakmalıyım sizi?"
Ne yaptığımı bilmiyordum.
Zerre umrumda değildi, ne zaman toprağın beni alacağını bilmediğim bir distopyada yaşıyordum.
Cesaretimin aptallığa dönüşmesi umrumda değildi.
••
Bir süre gözlerime bakmıştı.
Öyle bakmıştı ki ilk defa anlayamamıştım onu.
İlk defa ölesiye ürkmüştüm.
Onu kaybedeceğim düşüncesi sarmıştı tüm bedenimi.
Hiç benim olmayışını hesaba katmamıştım.
"Ne saçmalıyorsun asker?"
"Bilmiyorum."
"Kafamda yüz tilki var biliyor musunuz Teğmen?"
"Ve o yüz tilkinin doksan sekizi sizsiniz."
"Yüzünüz, kokunuz, yedi yıl önce beni buluşunuz, gözleriniz, gözlerinize zorla çektikleri perdeler."
"Kalbiniz, yara iziniz, kalbinize dökülmüş katranlar, omuzlarınızı düşürmüş yükler..."
"Ruhumu ele geçirdiniz."
"Üzgünüm."
"Sizi asla ölüme vermem."
"Bu toprak sizi haketmiyor."
••
YOU ARE READING
Ruins • Jikook
Historical FictionBir tutam açlıkla doyurulmuş ruhlar, diller dilleri ezmiş; kavrulmuş topraklar. Batan her vatan için bir kadeh kaldırılmış, yarısı dolu bardaklar, içlerinde votkalar. [Belki bir gün devam ederim kim bilir] [2017]