••Bana kalsa ben onun göğsüne küçük bir kulübe kurardım, yuvamı tam orası yapardım her akşamüstü utanmadan yaslardım başımı, ağlardım ve her gece yatmadan öperdim orayı.
Böyle düşkündüm ona, böyle düşmüştüm menekşe kokusuna.
Ne kadar öyle durduk bilmiyordum, bilmek istemiyordum. Tek istediğim orada kemiklerim bedenime batana kadar durmak ve kaybolmaktı.
Fakat şartlar buna asla izin vermek istemedi.
"Yeter artık asker." dediğini duydum.
Buğuluydu sesi, anlayamıyordum fakat o da çok yorgun ve kırgındı biliyordum.
Bencillik yapıyordum işte, kendimi kollarına bırakıp beni tutması için zorluyordum onu, hakkım yoktu.
Hiç yoktu.
Aniden doğrulup avuç içlerimi gözlerime bastırdım ve başımı eğip onlarca kez özür diledim Teğmenden.
"Dileme." dedi.
"Fakat ben her zaman burada olmayacağım Jeon Jungkook."
"Ben belki de yarın karşına çıkmayacağım."
"Bu yüzden, belki bir çok nedeni var ama sen böyle bil."
"İşte tam bu yüzden bel bağlama bana."
"İnan bana, sana karşı ne denli yumuşak olduğumun farkındayım ve yine bana inan ki, neden böyleyim bilmiyorum."
"Sen benim için tehlikesin Jeon, sen benim için hep tehlike arz edensin."
"O gün, sana şu an bile çıkarmadığın postallarını giydirirken anlamıştım, farklı oluşlarını."
"Fakat olmamalısın."
"Yerine dönmeli, itaat etmeli ve beni gördüğünde yolunu değiştirmelisin."
"Bir hiç olmadığımı söylemiştim ya sana, unut o dediklerimi."
Bir kaç adım yaklaşmıştı bana.
"Ben bir hiçim."
"Bu yüzden Tanrı'ya inanmaya bak asker."
"Bir tarafını onun varlığına ada ki, ağlamayasın."
"Ağlarsan kaybederiz geride kalanları da."
"Ağlarsan beni kaybedersin, ben de kendimi."
"Karşılaşacağımızı biliyordum."
"Karşılaşmak istiyordum, çok büyümüşsün ve ben büyüyüşüne tanık olmak istiyordum."
"Fakat ben eski ben miyim ki?"
"Sen eski sen misin? Ya da buralar..."
"Eskisi gibi mi?"
Ağlatıyordu beni, ağlama diyordu fakat yakıyordu can evlerimi, savaş ve barışı aynı anda yaşatıyordu bana, ruhumu bedenime çarpıp duruyordu, zillerime basıp kaçıyor ve beni uykularımdan uyandırıyordu.
Ağzımı açıp tek kelime edemiyordum.
Bekledi biraz, bir şey derim diye bıkkın bir sabırsızlıkla bekledi.
Gitmek istediği her halinden belliydi.
Demedim.
Hiçbir halt diyemedim.
Sonra arkasını döndü, ellerini ceplerine attı ve ayaza karşı yürümeye başladı.
Düşündüm, biliyordum son görüşümdü onu.
Biliyordum yaptığı itiraflardan sonra asla uğramazdı yanıma, uğrasa bile uğratmazdı, yüzüme asla bakmaz beni göğsünün sıcaklığında ağlatmazdı.
Biliyordum, kimse eskisi gibi değildi eski çok eskiydi, eski en eskilerdeydi ve eskiler geri gelmeyecekti.
Bu yüzden ağlayışlarımın arasından bağırdım ona.
"Bana kalsa, şimdi öperdim sizi!"
"Evet duyun bunu, unutmayın bunu Teğmen! Sizi öpmek istiyorum, tam can evinizden, ellerinizden, dudaklarınızdan, göz kapaklarınızdan, boynunuzdan, kalbinizden, sizi sizin bile keşfetmeye utandığınız her bir parçanızdan öpmek istiyorum!"
"Sizi menekşe kokunuzu içime çeke çeke öpmek istiyorum!"
"Belki her şey yeterince ağır ama bana en ağır geleni size duyduğum bu bir ayağı çukurda aşk!"
"Evet, aşığım size!"
"Büyümüşsün dediniz ya, büyümedim ben yalan hepsi! Size olan aşkım büyüdü sadece."
"Evet hiçbir şey eskisi gibi değil belki ama size duyduğum onlarca dört mevsim görmüş geçirmiş o hisler, onlar hep eskisi gibi."
"Onlar hep biraz sizin gibi."
"Yorgun, kırgın, bıkmış ama yine de merhametli."
"O hislerim var ya! Sizin Akdeniz gözleriniz gibi."
"Siz gibi buğulu ve siz gibi net!"
"Hepsi sizsiniz!"
"Ben sizim, benim içim bile sizden oluşuyor Teğmen!"
"Asla unutmayın bu dediklerimi, bu size verebileceğim en güzel vedadır!"
"Vedamı her gece öpün olur mu?"
"Ben hissederim."
"Çünkü ben sizim."
"Fakat siz ben değilsiniz."
••
YOU ARE READING
Ruins • Jikook
Historical FictionBir tutam açlıkla doyurulmuş ruhlar, diller dilleri ezmiş; kavrulmuş topraklar. Batan her vatan için bir kadeh kaldırılmış, yarısı dolu bardaklar, içlerinde votkalar. [Belki bir gün devam ederim kim bilir] [2017]