Hayal

12 5 10
                                    

Yıllar boyu benim için peri kelimesinin tam karşılığı olan kızı aslında olmamam gereken bir yerde buldum. Orada olmamam gerekti, çünkü ben değil kardeşim olmalıydı. Ancak kardeşim birkaç sayfa notasını unutmuştu.

Karşımdaki koltuklardan birinde elini birbirine bağlamış, kaşlarını çatmış masumca uyuyordu. Kulağında kulaklıkları vardı. Onu öylece kaç dakika izlediğimi bilmiyorum. Her ayrıntısını zihnime kazıyordum, küçük perimin büyümüş hali buydu. Onu güzel bir şekilde uyandırmak istedim. En güzel yolu öpmek miydi? Hayır. Dürtmek? Elbette hayır. En güzel yol şarkıydı. Yavaş ritimli güzel melodili bir parça.

Orda duran arkadaşımın kemanını elime aldım. Birkaç aydır elime dahi sürmemiştim. İlk önce akortunu kontrol ettikten sonra ona bakarak çalmaya başladım. Gri dünyadaki mavi perime bakarak onu büyülemeyi umdum. Ona göre çaldım.

Biraz sonra gözlerini açmaya başladığında bakışlarımı onun üzerinden çektim. Rahatsız olmamalıydı. Onun için tamamen yabancıydım. Parçayı bitirmek istemezcesine yavaşlattım. Ancak bittiğinde onunla göz göze gelmemek için arkamı dönüp kemanı tekrar aldığım yere yavaşça koydum. Arkamı döndüğümde şaşırmış gibi yaptım. Ne büyük oyun ama. Bana merakla, parıldayan gözlerle bakıyordu. Böylesine bir güzelliği uyandırmak...

"Uyandırdığım için üzgünüm. Yapmak zorundaydım."

Belki yalan, belki de gerçek. O anda gerçekten bunu yapmak zorunda hissetmiştim.

"Sorun değil. İyi bile oldu." dedi. Uyandırılmasına kızmamış, hatta buna olumlu bakmıştı. Perim beni cidden şaşırtıyordu.

Ona başımla selam verip sahnenin arka kısmına geçtim. Hafifçe başımı çıkartarak onu izlemeye başladım. Belki sapıklıktı. Ama ben perimi bulmuştum. Yıllar sonra ilk kez görüyordum. Yanına bir kadın geldi ve beraber gittiler. Ben de arkalarından bakakaldım.

Onu bir sonraki görüşüm üç hafta kadar sonra cesaretimi toplayıp okuluna gittiğimdeydi. Son dersten kaçıp onun yanına gelmiştim. Ders bitene kadar beklemiş, herkes dağılırken bir köşeye çekilmiş onu arıyordum. Bir ara kırmızı bir çanta gördüm. Sonra onun perim olduğunu fark ettim. Montuna gömülmüş, sessizce ve tek başına yürüyordu. Bir delilik yapıp onu izlemeye böylece evini öğrenmeye karar verdim. Sanki öylece yoldan geçen biriymiş gibi bakışlarım aşağıda peşinden yürüdüm. O kadar dalgındı ki direk ona baksam bile beni fark edeceğini zannetmiyordum. Apartmanına varınca onu geçerek yürümeye devam ettim.

Birkaç gün sonra tekrar konservatuara gitmem gerekmişti. Benim gerzek ve oldukça unutkan kardeşim çantası ve dosyasını orada unutmuştu çünkü.

Aslında ona teşekkür etmeliyim. Her seferinde bir şeyler yapıp beni perimle karşılaştırıyor.

Ben kardeşimin dosyasını düzenleyip çantasına tıkmaya uğraşırken arkadan nazik, tatlı bir ses geldi. "Şey kusura bakmayın. Piyano sınıfı nerede acaba biliyor musunuz?" Anında gümbürdeyen kalbimi kontrol altına almaya uğraşarak arkamı döndüm. "Hemen sağda 6. derslik." deyip anında arkamı döndüm. Eğer biraz daha ona baksaydım salak gülümsememi görecekti çünkü. Arkadan teşekkürler gibi bir şeyler dedi. Sonra bir şeyler takırdayınca tekrar o tarafa döndüm. Gördüğüm tek şey kapının hemen dibindeki iki defter kağıdıydı. Hemen alıp ona yetiştirmeye çalıştım ancak çoktan uçup gitmişti bile.

Uzun bir kararsızlığın ardından evde sayfaları açtım. Birçok güzel çiziktirme vardı. Perim kendini belli konularda iyileştirmişti, yeteneği de vardı hani.

Bu seferki görüşmemiz bu iki kağıt sayesinde olmuştu. Onu görmek için bir sebep arayan ben bundan güzel fırsat bulamazdım herhalde. Cesaretimi toplayıp gidip kapısının önünde elimde kağıtlarla dikilmiştim. Biraz oyalanıp prova yaptıktan sonra yavaşça zillerine bastım. Kapıyı açan perimi asla unutamayacağım. Tamamen ev halinde yakalamıştım. Bozuk topuzunu ve o kıyafetini görünce daha fazla kendimi tutamayıp sırıttım. O da hem şaşırmış hem de halinin komikliğinden utanmış olsa gerek kızarmıştı. Ona kağıtları uzatıp "Geçen hafta düşürmüşsün. Dışarıdaki çocuk olmasa bulamıyordum seni." dedim. Yalan. Ama neden söylediğime dair hiçbir fikrim yoktu. Sanki o periyi sadece yalanla yanımda tutabilirmişim gibi.

Kızarıp bozaran yüzüyle kağıtları alıp birkaç teşekkür mırıldandı. Ben de fazla durmayıp asansöre bindim. Geçmeyen sırıtmamla aynada kendime bakıyordum.

Sırf belki dışarılarda onu görebilirim diye evlerinin hemen önündeki yolda yürüyüş yapmaya başladım. Sürekli aynı saatte balkonda oluyordu, çaktırmadan bakmaya çalışıyordum. Bir gün göremeyince moralim bozuluyordu. Yine o nadir günlerden birindeydim. Ayaklarıma bakıp yürüyordum. Geri dönerken başımı kaldırıp derin bir nefes alınca karşıdan gelen onu farkettim. Hırkasını eşofmanını giymiş kulaklığını takmış yürüyordu karşımda işte. İşin aslı bir kaç gün daha aynı şekilde onu görünce biraz daha dikkatli davrandım. Beni takip ediyordu!

He beni takip ediyordu he. Yürüyüş yapıyordu işte. Ama bu durumdan hoşnut olmadığım söylenemezdi.

Okullar açıldığında ona koca bir yalan daha söyledim. Ben seninle aynı okuldayım. Onunla ilgili her şeyimi yalanların üzerine kurmuştum resmen. Onunla buluşmak için her öğle arası kendi okulumdan onlarınkine yürümeye, arka bahçeden içeri girmeye üşenmiyordum. Tüm bu zahmetlerin sonunda Mavis vardı sonuçta. Ona öyle diyordum. Bilmem hoşuma gidiyordu. Annemin anlattığı masaldaki perinin adının Mavis olması da bunda etkiliydi.

Bir gün beni aramıştı, sesi kötü geliyordu. Onu bulduğum yer olan konservatuara gelmesini istedim. Orada ne yapacaktık bir fikrim yoktu ama doğaçlama takılacaktım. Geldiğinde bitkin ve üzgün görünüyordu. Kolumu omzuna atıp kendime yaklaştırdığımda bir şey demedi. Ona ilk defa bu kadar yakındım. Gelen anlık ilhamla beraber piyano dersliğine girdik. Beraber piyano çalıp dertleştik. O zaman anladım ki Mavis'imin dertleri oldukça fazlaydı. Onu olabildiğince mutlu etmeye çalıştım ama bu halimiz fazla süremedi.

İlk kez onu gördüğümde olduğu gibi yeniden taşındık. Yine de iletişimimizi asla koparmadık. En azından babam telefonu elimden alana dek. Ygs/Lys yüzünden Mavis'imi yeniden tamamen kaybetmiştim. Onun izini ancak bir yıl sonra bulabildim.

Çok geçti. Öğrendiğim acı, ben... O duyguları anlatamam. Benim koca aptal yalanım yüzünden ölmüştü. O aptal okul yalanı yüzünden kendini deli zannetmişti. Benim aptallığım yüzünden, benim yüzümden intihar etmişti.

İlk işim son aylarını geçirdiği hastaneyi ziyaret etmekti. Bir yalan söyleyip kendini deli sanmasını becerdiğim için, deli takliti yapmak o kadar da zor değildir değil mi?

Onunla aynı kaderi yaşamak istiyorum bana cehennemi verin!

Kafamdaki sesler artık çok fazlalar kendimi duyamıyorum.

Beraber attığımız kahkahalar, çaldığımız piyanonun sesleri her şey birbirine girdi.

Söyle, ölürken çok acı çektin mi?

Benim gibi çığlık da attın mı?

"Mavis!"

Flying BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin